Muhammed Mursi 2012 yılında Mısır halkı tarafından Cumhurbaşkanı seçildi. Ülkenin seçilmiş ilk cumhurbaşkanıydı. Arap Baharı Mısır'da halkın iradesini iktidara taşımıştı.
Fakat 3 Temmuz 2013'te Savunma Bakanı Sisi yönetiminde bir askeri darbe yapıldı. Batılı ülkelerin desteği ve (Katar hariç) Suudi Arabistan öncülüğündeki körfez ülkelerinin sermayesi ile kanlı bir darbe yapıldı. Binlerce insan katledildi.
Mursi darbeden sonra hapse atıldı. Tek kişilik hücreye konuldu. İnsan hakları savunucuları işkence gördüğü yönünde pek çok açıklama yapıldı. Fakat egemen güçler ilgilenmediği için Sisi'yi etkilemedi "işkencenin durdurulması" yönündeki bu çağrılar. Sadece birkaç kez görüşmesine izin verilen ailesi ise Mursi'nin kendilerine kademeli olarak zehirlendiğini söylediğini açıkladı. Yani ölüm nedeni olarak açıklanan kalp krizi büyük ihtimalle bir zehirlenme sürecinin sonucu olarak ortaya çıktı.
Allah rahmet etsin, şehadetini kabul etsin.
Türkiye mazlumların sesi
Bu coğrafyanın zulüm ve baskı karşısında direnen simge isimlerinden birisi olarak Ahirete irtihal etti. Darbe yönetimi cesedinden bile korktuğu Mursi için cenaze töreni yapılmasına izin vermedi. Sıkıyönetim ilan edildi.
Muhammed Mursi gece sabaha doğru askerlerin kontrolü altında defnedildi. Cenazeye eşinin katılmasına dahi izin verilmediği açıklandı. Böylesine acımasız bir darbe yönetimiyle karşı karşıya dünya. Fakat batılı demokrasilerden çıt yok. Onlar Sisi'yi alkışlamakla meşgul. Menfaatleri böyle gerektirdiği için süreci sessizlikle geçiştiriyorlar.
Türkiye ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde hem Batı'dan esen yalan ve iftira rüzgarlarına hem de Orta Doğu'dan yönelen darbeci eğilimlere karşı yıllardır direniyor. Mursi'nin vefatından sonra da açık ve net bir açıklama yapabilen ülkelerden biri oldu. Belki de tek ülke oldu.
Suud parasıyla yaşamını sürdürenler ile Batının çıkarperest tutumuyla siyaseti anlamaya çalışanların elbette böylesi bir cinayet karşısında ses verebilmeleri ihtimal dahilinde değildi. Öyle de oldu. Sisi'yi kırmızı halıda karşılayan batılı ülkeler ile Suud öncülüğündeki körfez sermayesinden çıt çıkmadı.
Başkan Erdoğan ise ilk açıklamasında "Zalim Sisi" ifadesini kullanarak Türkiye'nin darbeler ve darbeciler karşısındaki ilkeli ve insani duruşunu bir kez daha teyit etti. Bölgesinde ve küresel ölçekteki duruşunun insani, ahlaki ve vicdani yönde olduğunu gösterdi. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın öncülüğünde bugün öğlen namazından sonra Türkiye genelinde kılınacak gıyabi cenaze namazı da Mursi'nin Müslümanlar nezdinde oluşturduğu hakkın teslimi açısından önemlidir.
Türkiye'deki darbeciler değişmedi
Mazlumların sesi olarak Türkiye'nin üstlendiği bu görevi kesintiye uğratmak isteyenler elbette hiç durmadı. Aynısını 15 Temmuz 2016'da Türkiye'de de yapmak istediler. Fakat rahmetli Hasan Celal Güzel'in ifadesiyle söylersek "liderini bulan millet 15 Temmuz'da şaha kalktı" ve hem darbecileri hem de onların arkasındaki güçleri mağlup etti.
Başkan Erdoğan liderliğindeki Milletimiz 15 Temmuz'da darbeleri ve darbecileri bu bölgenin kaderi haline getirmeye çalışanlara unutamayacakları bir ders verdi. Adeta tarihin akışını değiştirdi.
Fakat darbecilerin de onların arkasındaki küresel güçlerin de hiçbir zaman geri adım atmadığı ortada. Geri çekilmeleri hep taktiksel oldu. Tek bir özür dilemediler. Yaptıklarından pişman olmadılar. 15 Temmuz'u yapan FETÖ batılılar tarafından hala korunuyor. FETÖ üyeleri Erdoğan karşıtı siyasi partiler üzerinden Türkiye'de alan bulmaya çalışıyor.
27 Mayıs ve 28 Şubat darbelerini gerçekleştiren kesimler ile onları destekleyen toplumsal kesimlerin muhatapları karşısında ortaya koydukları bir pişmanlıktan bahsetmek mümkün değil.
28 Şubat'ta ikna odalarını kurarak başörtülü kadınlara kan kusturan jakobenler "hata yaptık" falan demiyor. Özür dilemiyor. Aksine bazıları fırsat olsa yine yaparız düşüncesini dile getirebiliyor. Bu yüzden darbecileri, millet düşmanlarını iyi tanımak ve yüzlerine taktıkları maskelere aldanmamak gerekir.
[Fikriyat, 18 Haziran 2019].