Başbakan’ın yeni dönemde tarih yapan, öncü bir rol üstlenip toplumu üçüncü değişim projesine ikna etmesi gerekiyor. Türkiye siyasetinin en buhranlı dönemlerinden birinde kurulan ve toplumun değişim talebini siyasi bir projeye dönüştüren Adalet ve Kalkınma Partisi, girdiği dört seçimden birinci çıkarak kalıcı bir parti olup olmayacağı tartışmalarına net bir cevap verdi. Düzenin yeniden yapılandırılması arzusunu doğru okuyan AK Parti, geçen sekiz yılda önce kendi tabanını, sonra ülkeyi önemli ölçüde değiştirdi/dönüştürdü. Adalet ve Kalkınma Partisi ANAP gibi bir dönem partisi olacağı öngörülerini boşa çıkartarak Türkiye’nin ‘kadim partisi’ olma yolunda köklü adımlar attı. Bazı entelektüeller tarafından kuruluş sürecinde ‘bir konjonktür’ partisi olarak tarif edilen Adalet ve Kalkınma Partisi, bu öngörüleri boşa çıkartarak Türkiye’nin ‘büyük partisi’ olma yolunda epey mesafe aldı. Partinin güçlü liderliği, kurumsallaşma yolunda dezavantaj olarak görülse de Erdoğan, bu dezavantajı avantaja dönüştürerek partisinin sahih ve kalıcı bir toplumsal harekete dönüşmesini sağladı ve bu dönemde ciddi bir AK Partililik kimliği inşa etti. Erdoğan ismi üzerine inşa edilen AK Partililik kimliği her seçimde daha da pekişti ve siyasal bir hüviyet kazandı.
Milli Görüş geleneğinden gelen ve ilk zamanlarda şans verilmeyen Erdoğan, geçen sekiz yılda partisini ‘yeni Türkiye’nin sözcüsü haline getirdi. Erdoğan, ‘değişerek-yenilenirken’, kadrolarını da hiç olmadığı kadar geliştirdi. AK Parti, merkez kavramını radikal biçimde değiştirirken, uzun aradan sonra ‘siyasal merkezle-toplumsal merkez’ ilk defa bir araya geldi. Erdoğan partisini hızla siyasal merkezde konumlandırırken, eski tabanını da merkeze taşıdı. Birçok siyasi yorumcu tarafından dile getirilen bu nitelik Erdoğan’ın liderliğini diğer genel başkanlardan farklılaştıran ve daha değerli kılan bir özellik oldu.
İkinci Erdoğan dönemi ya da tamir değil, inşa! Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye geneline yayılan siyasal haritası, Anadolu’nun hemen her ilinde açtığı siyaset akademileri, kendisine yakın STK’lar ve birçok informel yapılanmayla sosyolojik olarak ne kadar kalıcı olduğunu ortaya koymaya devam ediyor. Bunun yanında Erdoğan’ın gerçekleştirdiği siyasal ve yönetsel reformlar, partisinin iktidarının pekişmesini sağlarken, Erdoğan’ı Türk siyasal hayatında eşine az rastlanır biçimde en muktedir liderlerinden biri haline getirdi. Erdoğan, Doğu’nun ‘hasta adamı’ olarak nitelenen ülkeyi ayağa kaldırırken aynı zamanda toplumun önüne büyük ve ışıltılı hedefler koydu. AK Parti, geçen sekiz yılda ‘sessiz bir devrim’ gerçekleştirdi.
Erdoğan, 12 Eylül 2010 Referandumuyla fiilen ilk dönemini tamamlayarak, siyasi kariyerinin ikinci aşamasına geçti. MSP’de başladığı, RP ve FP ile devam ettiği siyasi yolculuğunda AK Parti son istasyon olurken, Erdoğan hayallerinin önemli kısmını son partisinde gerçekleştirdi. Referandumun sayısal sonuçlarının, siyasal analizi yapıldığında Erdoğan’ın, hem Türkiye’nin yüz yıllık reform sürecinin tamamlamasında hem de kendi siyasi kariyerinde yeni bir dönemin kapısını açtığı görülüyor.
MSP-AK Parti parantezine, Erdoğan’ın ilk dönemi veya ‘I. Erdoğan’ dönemi diyebiliriz. Erdoğan bu dönemde daha çok sistemin rehabilitasyonunu ve ülkenin restorasyonunu gerçekleştirerek bir