Seçimlere 3 gün kaldı.
Hemen herkes Erdoğan’ın birinci turda seçilmesine kesin gözüyle bakıyor.
Türkiye siyasal alanı bunu dillendirebilenler ve dillendiremeyenler olarak ikiye ayrılıyor.
Fakat sonuç değişmiyor.
Önümüzde şu soru bütün gerçekliğiyle duruyor: Erdoğan neden birinci turda kazanır?
Her şeyden önce Erdoğan olduğu için.
Yani, seçmenin seveniyle sevmeyeniyle bildiği, tanıdığı bir isim olduğu için.
“Kurgu” değil, “gerçek” olduğu için.
Siyaseti savunduğu, toplumu temsil ettiği düşünüldüğü için.
Değerlerine bağlı, çalışkan ve savaşçı bir figür olarak görüldüğü için.
Bütün Türkiye’ye sesini duyurabildiği için.
Hepsinden öte, defalarca sınandığı ve başardığı için.
***
Liderlerinin izin verdiği oranda düşünen, sipariş üzerine yazan, bir emirle sosyal medyadaki profil fotoğraflarını değiştiren Cemaat yazarları bu yazdıklarıma hemen itiraz edecekler, “olan”ı değil, “olmasını istediğim şey”i yazdığımı öne süreceklerdir.
Çünkü Cemaatin yarı aydınları eleştirel düşünmeye ve analiz kültürüne olan mesafeleri dolayısıyla muarızlarını da hep kendileri gibi gördüler. Sürekli olmasını istediklerini yazdılar, dar grup çıkarlarını “milli menfaat”, korkularını “milli tehdit” olarak dayattılar. Bugün toplum da, siyaset de, entelektüeller de bunu büyük oranda görmüş durumda.
Cemaat yazarlarına göre, Erdoğan toplumun bir kesimi tarafından sahiplenilse de, diğer bir kesimi tarafından nefret edilen bir isim. Bir kere Erdoğan’ı toplumun bir kesimi değil, toplumun büyük bir kesimi sahipleniyor. İkincisi, Erdoğan’ı sahiplenmeyen toplum kesimlerinin tümünün Erdoğan’dan nefret ettiği iddiasının hiçbir sosyolojik karşılığı yok. Şu anda Türkiye siyasetinde “Erdoğan nefreti” diye pozisyon varsa onu Cemaatçiler temsil ediyor. Bu, “Erdoğan karşıtlığı” diye bir siyasi pozisyonun olmadığı anlamına gelmiyor. Bu pozisyon, AK Parti iktidarının başından itibaren Türkiye siyasetinde karşımıza çıktı ve zaman zaman bir kimliğe dönüştü. Fakat bu kitleselleşmedi. En fazla kitleselleştiği nokta Cumhuriyet mitingleri ve Gezi protestolarıydı.
Neden kitleselleşmedi peki?
Bunun nedeni, ideolojik kesimler hariç, Erdoğan’a oy vermeyenlerin büyük bir kısmının “işlerin yolunda gittiği”ne yönelik inançlarıydı. Hatırda tutulması gereken bir diğer nokta ise Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığının söz konusu ideolojik karşıtlığın dozunu düşürecek bir durum olduğu. Öyle görünüyor ki nefretiyle ortada kalan Cemaat olacak ve bu “nefret” onları daha fazla tarihin dışına itecek.
***
Okurlarım bana kızabilir. Neden Erdoğan’dan hemen sonra Cemaat’i ve onların kalemşorlarını saydın diye. CHP, MHP, HDP varken neden Cemaat?
Cemaate siyasi olarak abartılı bir anlam atfetmek doğru değil elbette. Cemaat yazarlarına ve medyasına atıfta bulunmamın nedeni, onların siyasi gücü ve toplumsal karşılığı değil, muhalefet partilerinin siyasal acziyeti.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun siyasal karşılığı ve temsil krizi ile ilgili daha önce yazmıştım. Siyasal karşılığı yok ve onun boşluklarla dolu zihin haritasını Cemaat’in doldurmaya çalışmasında da şaşılacak bir şey yok.
Fakat, 2005 sonrasında başlayan Demokratik Açılım ve Çözüm Süreçlerinin normalleştirdiği siyasi ortam sayesinde Kürt siyasi hareketi adına cumhurbaşkanı adayı olabilen Selahattin Demirtaş’ın Cemaat’in söylemlerine teslim olması üzücü bir durum. Bu eleştiriyi BDP-HPD çizgisinde yer alanlar muhtemelen KCK tutuklamalarını hatırlatarak, Cemaat ile aralarındaki mesafeye dikkat çekerek savuşturmaya çalışacaklardır. Üzgünüm ama Cemaat’le organik bağınızın olması gerekmiyor. Söylemsel çerçevesine sıkışmış durumdasınız ve bu tam anlamıyla bir siyasal acziyet göstergesi.
***
Siyasal iletişimi hiçbir zaman kurucu bir mesele olarak değerlendirmedim. Siyasal iletişim kampanyaları, sizin siyasal gerçekliğiniz ve gücünüz muvacehesinde anlam ifade eder. Beyin yıkama ve köpürtme hiçbir zaman gerçek bir siyasallık oluşturamamıştır. Bununla birlikte siyasal iletişim kampanyasında kullanılan unsurları okuyarak siyasal aktörlerin gücünü ve acziyetini anlama imkânı bulabilir, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimleri bağlamında niçin Erdoğan’ın birinci turda kazanacağının cevabını bulabiliriz.
Bunlar Erdoğan’ın sloganları:
Milletin Adamı Recep Tayip Erdoğan
Milli İrade, Milli Güç, Hedef 2023, 2053, 2071
Dönüşümün lideri
Milletin gücüne güç kat
Türkiye’nin gücüne güç kat
Yeni Türkiye Yolunda Demokrasi, Refah, İtibar
Yeni Türkiye yolunda demokratik müreffeh öncü ülke
Aydınlığa açık, karanlığa kapalı
Artık söz milletin
İhsanoğlu’nun sloganları ise şunlar:
Ekmek için Ekmeleddin
Ne ekersen onu biçersin
Dirliği ekmek için Ekmeleddin
Sevgiyi ekmek için Ekmeleddin
Saygıyı ekmek için Ekmeleddin
Birliği ekmek için Ekmeleddin
Vatan için Ekmeleddin’e oyunu ver
Şu mübarek toprağa sevgi, saygı ekmeli
Şu mübarek toprağa birlik, dirlik ekmeli
Bunlar da Demirtaş’ın sloganları:
Bir cumhurbaşkanı düşünün bağlamadan başka bir şey çalmıyor
Demokratik değişim, barışçı Türkiye
Bir cumhurbaşkanı düşünün ayrımcılık yapmıyor. Birleştiriyor, barıştırıyor
Bir cumhurbaşkanı düşünün herkese demokrat
Yeni yaşam çağrısı
Görebileceğimiz üzere, Erdoğan’ın iletişim kampanyasında kullanılan kavramların gösterenleri oldukça net ve siyasal. Karşıtlarını da destekçilerini de kolaylıkla oluşturabilen cinsten kavramlar. Peki aynı yaklaşımla Demirtaş ve İhsanoğlu’nun sloganlarına baktığımızda ne görüyoruz: Apolitik bir hümanizma. O kadar.
[Akşam, 07 Ağustos 2014]