Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Başbakan Erdoğan ile İhsanoğlu’nun neyi temsil ettikleri, siyaseten ne(re)ye karşılık geldikleri meçhul değil. Erdoğan, AK Parti lideri olarak 12 yıllık başbakanlığında vesayetle yürüttüğü mücadeleyi cumhurbaşkanı olarak sürdürmeyi ve 2023’e kadar toplum-siyaset-devlet ilişkisi normalleşmiş bir ‘yeni Türkiye’ inşa etmeyi temsil ediyor. İhsanoğlu ise CHP ve MHP’nin değişime direnç politikalarının öngördüğü cumhurbaşkanlığı modelini sembolize eden bir aday olarak, Erdoğan’ın anti tezini temsil ediyor.
Eski Türkiye ile yeni Türkiye tezlerinin karşı karşıya geldiği cumhurbaşkanlığı yarışında Demirtaş neyi temsil ediyor?
Kürt siyasi hareketi için Demirtaş’ın adaylığı, HDP ile amaçlanan Türkiyelileşme, etnik-bölgesel bir parti olmaktan çıkma, Kürt olmayan seçmenlere ulaşma çabasına-hedefine hizmet ediyor. Demirtaş’ın adaylığı, bu temel hedefin yanı sıra, Kürt siyasi hareketine, seçim barajı dolayısıyla ulaşamadığını düşündüğü ‘gerçek’ oy oranını yakalama, AK Parti ve karşıtları arasındaki cepheleşmede anahtar bir partiye dönüşme, çözüm sürecinde ‘pazarlık payını artırma’ imkânı sunuyor. Bütün bu gerekçeler, Demirtaş’ın adaylığının Kürt siyasi hareketi için kısa vadede işlevsel ve kârlı olduğunu gösteriyor.
Ne var ki, parti siyaseti açısından kârlı gözüken bu tutum, Türkiye’nin demokratikleşme dinamiği ve Kürt hareketinin Türkiye siyasetindeki konumlanışı açısından anlamlı bir yere tekabül etmiyor. Kürt hareketinin artık teamüle dönüşen tutumu, ülke siyasetinin ana ekseni haline gelen başlıklarda taraf olmak yerine, bu ana ekseni görmezden gelerek kendi gündemiyle hareket etmeyi öngörüyor.
BDP 12 Eylül referandumunda, siyasetin ana eksenini oluşturan vesayet-demokrasi mücadelesinde taraf olmayarak ‘boykot’ kararı almıştı; PYD ise Suriye muhalefeti ile Esat rejimi arasındaki mücadelede taraf olmayarak iç savaşın yol açtığı istikrarsızlık ortamında bir Kürt habitatı oluşturmayı hedeflemişti. BDP ve PYD bulundukları ülkenin ana siyasi dinamiklerini göz ardı ederek kendi hareketlerinin istikbalini öncelemişlerdi. Şimdi de Türkiye, Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerinden 2010 referandumundakinden daha sert bir vesayet-demokrasi mücadelesine sahne olurken, HDP PYD’ye benzer şekilde kendi hareketinin istikbalini önceleyen bir tutum izliyor.
Bununla kalsa iyi.
Kürt hareketi, Türkiye siyasetinin bir parçası. HDP tamamen kendi önceliklerini gözeten bir siyaset izlese de, Türkiye siyasetinin esas fay hattında işlevsel bir konum ediniyor, vesayet-demokrasi ekseninde hizalanan Türkiye siyasetinde vesayet cephesi adına etkili bir enstrümana dönüşüyor. Erdoğan karşıtı çevrelerin Demirtaş’ın adaylığına yönelik heyecanlı desteklerinin temel gerekçesi de bu.
Demirtaş’a yüklenen işlev, harekete geçirilmediğinde Erdoğan’a yarayacak iki seçmen kitlesinin desteğini kazanarak Erdoğan’ın ilk turda cumhurbaşkanı olmasını engellemek. Demirtaş’tan ilk beklenti, Erdoğan’a yönelebilecek HDP’li Kürt seçmeni engellemek. İkinci beklenti ise, İhsanoğlu tercihiyle demoralize olan CHP ve çeperindeki sol seçmenin boykot eğiliminden vazgeçirilerek Demirtaş lehine sandığa gelmesini sağlamak.
Bu iki seçmen kitlesinin Demirtaş’a kanalize edilmek istenmesinin temel gayesi, HDP’yi güçlendirmek değil, Erdoğan’ı zayıflatmak. Demirtaş Erdoğan’ı zayıflatabildiği ölçüde alkışlanacak. Demirtaş, ortaya koyduğu vizyondan öte Erdoğan’a zarar verme potansiyeli, kullanım değeri üzerinden desteklenecek. ‘Radikal demokrasi’ gibi afili kavramlar veya ‘sahici bir sol siyaset’ ihtimaline yönelik söylemler, kullanım değerini artırmaya yönelik strateji olmaktan öte bir anlama sahip değil.
Bu çerçevede, Demirtaş’ın adaylığı, Gezi’den beri denenen Erdoğan’ı Kürt desteğinden mahrum bırakma projesinin hayata geçtiğini gösteriyor. Kürt hareketi Gezi’de yer almamıştı ama baskılar direnilemeyecek bir noktaya gelmiş olacak ki, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını zora sokma projesinin parçası oldu.
Son tahlilde, Kürt hareketinin, hangi stratejinin parçası kılındığını göz ardı ederek kısa vadeli çıkarları önceleyen sınırlı bir perspektifle hareket etme hakkı var elbette. Bu durumda da, seçim kampanyası boyunca Demirtaş’ın imtihanı şu olacak: Yokluğu başka adaya yarayacak diye varlığına yatırım yapılan bir aday olmaktan çıkıp, varlığıyla kendinde bir iddia ortaya koyan sahici bir adaya dönüşmek.