Erdoğan duygu oluşturan bir lider.
Erdoğan'ın duygu dışavurumu, duygu ifadesi çok yüksek. Duygunun her boyutunu keskin bir şekilde yaşıyor ve yaşatıyor. Örneğin Erdoğan öfkeyi, hüznü, sevinci yoğun yaşıyor.
Bu duygular ses tonuna, yüz ifadesine ve sözlerine yansıyor. Bu halden dolayı Erdoğan'ın medyada öfkeli yüz ifadesini, gülümsemesini, ağlayışını gösteren fotoğraf kareleri bulmak mümkün.
İhsanoğlu'nun duygu dışavurumu ve ifadesi ise oldukça düşük görünüyor. Duyguları sözlerine, ses tonuna veya yüz ifadesine pek yansımıyor.
Bu sebeple konuştuğunda, bir tavır veya eylemde bulunduğunda, muhataplarına duygu iletimi yapamıyor.
Onu gören kişilerde duygusal bir hareketlenme olmuyor. İhsanoğlu için ne öfke, ne sevgi, ne de bağlılık hissetmek oldukça zor. Bu hal İhsanoğlu'nun seçim kampanyası açısından oldukça büyük bir zorluk.
Erdoğan'ın ve İhsanoğlu'nun duyguları yaşama ve başkalarında duygu oluşturabilme kapasitesini anlayabilmek için basit bir test yapalım. Bu yazıyı okurken bir an durun.
Gözlerinizi kapayın. Erdoğan için hangi duyguları hissettiğinize bakın. Aynı şeyi İhsanoğlu için deneyin. Şimdi de her ikisini kıyaslayın.
Testi bir adım daha öteye götürelim. Önce Erdoğan'ın kızgın, hüzünlü ve gülümseyen fotoğraf karelerini gözünüzün önüne getirmeye çalışın. Sonra aynı şeyi İhsanoğlu için yapın.
Şimdi ikisini yeniden karşılaştırın. Fark oldukça belirgin değil mi?
Birçok kişi, Erdoğan ve İhsanoğlu'nu kıyaslarken siyasal açıdan temel farkın, Erdoğan'ın iyi bir hatip olmasını, İhsanoğlu'nun ise meydanları harekete geçirebilecek bir hitabet yeteneğine sahip olmaması olduğunu düşünüyor.
Benim kanaatim farklı. Hitabet kabiliyeti farkı önemli olmakla beraber, merkezi önemde değil. Daha önemli fark, Erdoğan'ın konuşurken seçmenlerin duygularına dokunabilmesi. Konuşurken dinleyicisi ile ahenkli ve duygusal bir iç içelik oluşturabilmesi. İhsanoğlu ise bunu yapamıyor. Kendisi ile seçmen arasında duygusal bir bağ oluşturamıyor. Kamuya açık halinde duygu yok.
Erdoğan'a yönelik en büyük eleştirilerden biri, Erdoğan'ın öfkeli olması hakkında. Erdoğan'ın öfkeli hallerini gösteren fotoğraf kareleri ön plana çıkarılıp, psikiyatrist ve psikologların yorumları alınıp, bir hastalık belirtisi gibi sunulması oldukça yaygın hale geldi. Erdoğan'ın öfkelenebildiği, öfkelendiğinde bunun yüz ifadelerine, ses tonuna ve beden hareketlerine yansıdığı açık. Yalnız bu hal Erdoğan'ın duyguları güçlü yaşamasının ve ifade edebilmesinin göstergesi. Çünkü Erdoğan'ın öfkeli fotoğraf kareleri kadar, hüzünlü, ağlayan, gülen fotoğraf kareleri de yaygın. Sadece öfke karelerine bakmak yanlış.
Tümüne birden bakmak gerek. Tümüne bakılırsa, çıkacak sonuç şu: Erdoğan çok güçlü duygular yaşayabilen ve bunları da muhataplarına aktarabilen bir lider.
Eğer siyasal alan duyguların kol gezdiği, duyguların oy verme davranışına önemli oranda etki ettiğini kabul edersek şu soru anlam kazanır: Siyasal bir lider seçmenlerde olumlu duyguyu nasıl oluşturabilir? Bu duygusallık hali seçim kampanyalarında kurgulanıp üretilebilir mi? Bu sorunun cevabı kısmen evet, ama aslında hayır şeklinde.
Seçim süreçlerinde adaylarla ilgili duygusal öyküler veya duygusallık anları sıklıkla kurgulansa bile, bu kurgu genellikle yeterli olmuyor.
Çünkü insanlarda duyguların sahte olanı ile gerçek olanı ayırt etmeye yönelik yetenekler mevcut.
Siyasal bir liderin insanlarda duygu oluşturabilmesi için, sahici yaşantılara, siyasal eylemlere, siyasal fonksiyonlara sahip olması gerek. Erdoğan güçlü ve sahici bir siyasal öyküye sahip. İhsanoğlu ise sahip değil. İnsanlar Erdoğan'ın siyasal öyküsüne bizatihi şahit oldular. Onu sevdiler veya ona kızdılar. Onun öfkesine de, ağlamasına da gerçek olaylar üzerinden şahit oldular.
Hatta ister severek, ister kızarak bu öykünün parçası oldular. İhsanoğlu'nun ise bu topraklarda herkesin şahit olduğu, bir parçası olduğu siyasal veya sosyal öyküsü yok.
İhsanoğlu'nun gerçek yaşantılar üzerinden öfkesinin, ağlamasının, gülmesinin fotoğrafları yok. Tam da bunlardan dolayı, İhsanoğlu siyasal açıdan gerçek bir kişi değil, sanal biri.