İran'ın ceza sicili, 2000'li yıllarla sınırlı değil. 1970'lerin sonlarında ABD'den ilk ekonomik yaptırımını yiyen ülke, sonrasında da bolca ceza ala ala bugünlere geldi. Dolayısıyla hafta sonuna “yaptırımsız ilk sabah” başlıklarıyla uyanan ülkedeki sevincin arkasında, yılların birikmiş sıkıntısı var.
ÖDEVİNİ YAPMIŞ
Malumunuz, geçtiğimiz Temmuz Viyana'da imzalanan nükleer anlaşma sonrasında dünya, bu yılın başlarında hayata geçecek uygulama gününü beklemekteydi. Ve söz konusu ara dönemde ev ödevlerini başarıyla tamamladığı anlaşılan İran'a, geride bıraktığımız hafta sonu, beklediği güzel havadis verildi. Üzerindeki yaptırımların önemli bölümü kalkmaya başlayan İran için, böylece yepyeni bir sayfa açılmış oldu.
Nükleer anlaşmanın İran ekonomisine etkilerini ve petrol bağlantısını Temmuz ayında kaleme aldığım “Atomla Uğraşma, Petrol Senin Olsun” başlıklı yazımla çerçevelemiştim. Şimdi uygulama gününün adlı adınca başlamış olmasıyla birlikte, İran'ı ve dünyayı yakın dönemde bekleyenlere bir göz atmak yerinde olacak. ABD, AB ve BM tarafından dayatılan yaptırımların önemli bölümünden kurtulacak olan İran'ı neler bekliyor, şöyle bir maddeleyelim.
İRAN'I NE BEKLİYOR?
Bu doğrultuda listelenecek bayağı bir madde var ancak ülke ekonomisi için en hissedilir etkilerin nereden geleceğine odaklanmayı tercih edersek, aşağıdaki maddelerin dikkat çektiğini söylemek mümkün:
1- İran'ın, nükleer içerikli yaptırımlardaki finans, bankacılık, sigortacılık kısıtlamalarından nefes alması, hiç şüphesiz uluslararası işlemlerinin ve ticaretinin önünü açacak. İhracatta yaşanması beklenen canlanmanın yanı sıra; İran için ithalat engellerinden kurtulmak da, otomotiv, inşaat ve ecza gibi sektörlerde yeniden kıpırdanma anlamına gelecek.
2-İhracat bağlamında; İran petrolü, doğalgazı ve türev ürünlerinin alımı, satımı ve transferine dair yasaklardaki kırılmalar sayesinde, enerji en etkili dinamik olacak. Bununla birlikte, petrol fiyatlarındaki düşük seyir, İran sahalarındaki altyapı eksiklikleri ve küresel Pazar rekabeti ise, hikâyenin mücadele gerektiren kısımlarını yazacak.
3- Ülkenin yurtdışında bulunan tahmini 107 milyar dolar tutarındaki dondurulmuş varlığının bir bölümünün serbest bırakılması, kısa dönemde ekonominin elini bir miktar rahatlatacak.
4- İran'ın küresel ekonomiyle barışan bir aktör olarak imaj tazelemesi, uluslararası yatırımcının iştahını kabartacak. Ülkede yaptırımların ağır darbesiyle 2012 yılında dibe vuran ve ancak 2015 yılında bir miktar toparlanma sergileyebilen doğrudan yabancı yatırım girişleri (FDI), 2016 ve sonrasında hareketlenecek. Özellikle enerjideki potansiyelini gerçekleştirebilmek için sahalarında desteğe ihtiyacı olan İran'a, gaz ve petrolün yanı sıra, çeşitli üretim sektörleri için de FDI akacak. Söz konusu yatırımlar, İran'ın hasret kaldığı teknolojinin de ülkeye girişini beraberinde getirerek yapısal dönüşümlere pencere açabilecek.
LONDRA ÇIKARMASI
Sonuç olarak, İran ekonomisi için yepyeni bir dönemin resmen başlamış olduğu ortada... Ticari kanattan bir örnek olarak, 2012-14 arasında yaptırımlara bağlı olarak yaklaşık %14 civarı kayıp yaşayan ve durumu Asya'da kurtarmaya çalışan İran ihracatı, bundan böyle yitirdiklerini yeniden kazanmaya çalışırken mevcut partnerleriyle de güçlenen bağlar kurabilecek. Bu bağlamda, ticaretin gelir elastikiyeti hesaplamaları ile bakıldığında, ülke ihracatının özellikle İngiltere, Çin, Hindistan ve Türkiye tarafına doğru daha bir hareketleneceği öngörülüyor. İran'ın, ithalat bağlamında ise, ABD'den Avrupa ülkelerine, Türkiye'den çeşitli MENA ülkelerine uzanan geniş bir hatta artık daha aktif sahne alması muhtemel.
Ve buradan hareketle, yine kıssadan payımıza düşen hisse nedir dersek; direkt etki olarak, İran ile yapılabilecek çok ayaklı işbirliklerinin önem kazanacağı ayan beyan ortada. Tabii bunu başarabilmek için, nicedir üzerinde yürüdüğümüz ince ipteki dengeleri özenle korumaya devam etmemiz de farz…
Öte yandan en belirgin indirekt etki olarak, İran'ın bölgede güçlenerek yeni fırsatlara kucak açacak bir aktör olması beliriyor. Rekabet doğurması muhtemel bu görünüm ise, Türkiye'nin ticaret ve FDI açısından cazibesini artırması gerekliliğini bir kez daha kulağımıza fısıldıyor. İşte bu nedenle de, Başbakan Davutoğlu'nun güçlü bir ekiple Davos öncesi gerçekleştirdiği Londra çıkarması gibi anlamlı hamlelerin, peşi sıra gelmesi gerekiyor.
[Yeni Şafak, 19 Ocak 2016]