Geçen ay içerisinde hükümet yeni eylem planını açıkladı. 2008-2012 dönemi için hazırlanan eylem planı ‘acil’ sıfatıyla beraber sunuldu. Bundan birkaç ay önce de bir başka acil eylem planı seçim sonrasında açıklanmıştı.
Geçmiş eylem planını da Anlayış’ta değerlendirmiştik. Öncelikle ‘yeni acil eylem planıyla’ ‘eski acil eylem planı’ arasında derin bir fark olmadığını görüyoruz. Daha ilginci yeni acil eylem planının ekseriyeti uzun soluklu yapısal reformlara ve adımlara odaklanmış durumda. Dolayısıyla eylem planının belli noktalarını hariç tutarsak niye acil olduğunu anlamak mümkün değil. Mesela ‘para politikasının temel önceliği fiyat istikrarı olmaya devam edecek’, ‘enflasyon hedeflemesi rejimi ve dalgalı kur sürdürülecek’, ‘kayıt dışıyla mücadele edilecek’ veya ‘Avrupa gaz dağıtımında Türkiye etkin bir rol alacak’ türünden maddelerin tabiatı itibariyle acil olması mümkün değil. Hepsinden önemlisi 4 yıl gibi uzun bir zaman dilimine yayılmış, ama detayı olmayan planın takvimsiz olduğunu söylemeliyiz. Somut takvimin olmaması, en azından senelere dağıtılmış bir eylem-takviminin olmaması soru işaretlerinin de oluşmasını sağlamaktadır.
Bu türden planların bir çoğunun ısrarla hedefleri tutturamamasına rağmen masa başında hazırlanmaya devam edilmesinin amacını anlamak mümkün değil. Devlet Planlama Teşkilatı arşivinin tozlu raflarındaki binlerce plan ve proje kalabalığını şişirmekten başka bir işe yaramayan periyodik ‘planlama takıntısından’ bir şekilde kurtulmak gerekiyor. Bunun yerine ihtiyaç-merkezli stratejik planlama anlayışına ihtiyacımız var. Elbette ekonomi yönetimi planlar yapmalıdır. Lakin uygulanabilir bir planının en temel özelliğinin totolojilerden ve malumu ilam tespitlerden uzak durması olmalıdır. Ancak bu şekilde temenni ile stratejik planı birbirinden ayırabiliriz.
10 ana başlık altında 145 faaliyet alanıyla sunulan yeni plandan ekonominin payına düşen spesifik ve yeni konu başlığı yok denecek kadar az. AK Parti seçim beyannamesi ile Nazım Ekrem’in üç ay önce açıkladığı ‘eski acil eylem planını’ dikkatlice irdeleyenler, ‘yeni acil eylem planının’ ikisinin terkibinden çok da farklı olmadığını tespit edeceklerdir. Mesela ekonomide temel başlıklar şu şekilde sıralanmış: Mali disiplin sürecek, yapısal reformlar devam edecek, vergi mevzuatı basitleştirilecek, özelleştirmeler sürecek, enflasyonla mücadele devam edecek, Bu başlıkları ‘sosyal restorasyon devam edecek’ hedefi altında sunan hükümet, SSK prim yüklerinin 5 puan azaltılmasını bu yıl içerisinde hayata geçirmeyi vaat ediyor. Doğrudan gelir desteğinin de kaldırılması hedefleniyor. Ekonomik karlılık anlamında bu uygulamaya geçilmesi elzemdi. Nihayet bu adım atılıyor. Lakin doğrudan gelir desteği yerine ürüne destek rejimine geçişin nasıl gerçekleşeceği izah edilmiş değil. Bu iki açıdan sıkıntı yaratabilir. Ürüne destek için tarımsal üretim planlaması, eğitimi ve yönlendirmesinin çiftçilere yapılması gerekiyor. Bu ise hemen hayata geçebilecek bir uygulama olmayacaktır. Destek verilecek ürünlerde yaşanacak sıkıntılar belli noktalarda hedeflenen sosyal restorasyonu sıkıntıya sokabilir. Özellikle Doğu bölgesinde bu geçiş daha sıkıntılı olacaktır. Zaten Doğu şehirlerinin bir çoğunda, doğrudan gelir desteği bir tarımsal üretim beklentisinin ötesinde bölgenin özel şartları gereği bir sübvansiyon politikası olarak ele alınıyordu. Acil eylem planında bu politika değişiminin yaratcağı yeni sorunları göz önüne alan bir çıkış planı veya istisna durum stratejisi belirtilmemiş.
Tarımda doğrudan gelirden ürün desteğine geçiş adımına hazırlanan hükümet, benzer bir olumlu adımı sanayi politikasında nasıl hayata geçireceğine yer vermemiş. Mesleki eğitime yer verilmiş olmasına rağmen, sanayi stratejisinin açık bir şekilde yer almamış olması plandaki bir eksiklik olarak görülebilir. Mesela ‘mesleki eğitime ağırlık vermek’ ne demektir? Bir temenni midir? Yoksa bir strtaeji midir? Eğer bir stratejiyse hangi temel alanlarda mesleki eğitim özendirilecektir? Bu alanların sektörlerdeki karşılığı bugün ve orta vade için nedir? Sanayi sektörü ile diğer sektörler arasındaki dev verimlilik farkını kapatmaya yönelik özel bir strateji var mıdır? Planın geneline bakıldığında neoliberal yaklaşımın piyasanın önünü açalım ya da piyasa mekanizmaları iyi çalışsın verimlilik beraberinde gelir yaklaşımı görülmektedir. 145 farklı faaliyet alanını planlarken sanayiyi niçin planlamadığını anlamakta zorlandığımız bir plan var karşımızda. Oysa hükümet tarımda ürün desteği konusundaki yerinde yaklaşımını sanaayide de sergilemelidir. Ancak bu şekilde verim artışı sağlanırken, teşvik politikalarının anlamlı ve başarılı olmasını mümkün olabilir.
Ayrıca yapısal reformların piyasa mekanizmasının iyi çalışması için değil; sektörlerde verimliliğin artışı için hayata geçirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde ekonomik yönsüzlüğü aşmanın imkanı yoktur. Türkiye kalkınan bir ülkedir. Bu tespit, içerisinde Türkiye’nin hangi sektörleri ve nasıl bir sanayi politikasıyla kalkınacağına stratejik bir yol haritasıyla karar verdiğini de içermelidir. Maalesef ekonomimiz kalkınan, ama hangi yöne kalkınacağına karar veremez durumdadır. Bu ise ekonomik yönsüzlüğü aşamamamıza sebep olmaktadır. Ekonomik yönsüzlük ise orta vadede önümüzü görmemizi engellemektedir. Türkiye hızlı büyüme ve kalkınma yaşamış bütün ülkelerin ismi konulmuş sanayi politikaları uygulamış olduklarını göz ardı etmemelidir. Doğu Asya ülkeleri kredi sübvansiyonları, vergi politikaları ve spesifik ihracat teşvikleriyle; Güneydoğu Asya ülkeleri yabancı yatırım sübvansiyonları ve serbest ticaret bölgeleri; Çin, çeşitli yatırım ve ihracat teşvikleri, yerli girdi kullanma yaptırımları, yerel firmalara teknoloji aktarma zorunluluğu politikalarıyla sanayii ve verimlilik rotalarını belirlemişlerdir. Ekonomik yönsüzlüğü aşmaya doğrudan ve etkili bir şekilde katkı sağlayan sanayi politikaları doğal olarak ülkedeki toplam factor verimliliğini de artırmaktadır.i
Türkiye toplam faktör verimliliği sorunu aşmak için klasik metotlardan ve neoliberal azberlerden uzak durmak zorundadır. Sektörel tercihler, vergi indirimleri, sübvansiyonlar veya koruma yolları artık bir sanayi politikası oluşturmak için tek başlarına yeterli araçlar değildir. Türkiye ekonomi alanında bütün AB reformlarını uygulasa, iktisadi yapısını bilinen en liberal düzeye taşısa bir yönsüzlüğünü aşacak bir toplam faktör verimliliğine ulaşacağı anlamına gelmez. Çünkü yapısal dönüşümler ile piyasanın iyi çalışması arasında doğrudan ve tekdüze bir ilişki bulunmamaktadır. Çok iyi bir araçla, bilmediğiniz bir adrese varamazsınız! Türkiye aracını yenilerken, gitmeyi planladığı adrese de bir an önce karar vermelidir. Özel sektörün tek başına yön tayin etmesi beklenmemelidir. Kamunun belli diyalog süreçleri içerisinde, riski özel sektörle paylaşarak adımlar attığı bir acil eylem planına ihtiyacımız var. Ancak bu şekilde stratejisi belirlenmiş bir oyun planıyla verimliliği artırabiliriz. Türkiye bir taraftan sanayi sektöründe verimlilik sorunları yaşarken; diğer yandan da tarımdan kopan verimsizliği çok daha fazla besleyen bir işgücü sorunuyla da karşı karşıyadır. Bütün bu sorunların üzerine mesleksiz eğitim paradoksunu da koyunca asıl acil eylem planının verimlilik odaklı olması gerekmektedir. Piyasanın iyi çalışmasıyla, piyasanın iyi çalışan kurumlarla disiplinli ve hedef-merkezli çalışmasının ayrı olgulardır. Türkiye belli bir büyüme trendini yakaladığı son dört seneyi piyasanın disiplinli yani belli bir stratejik sektörel büyüme üzerine kurabilecek potansiyele kavuşmuş durumdadır. Yeni dönemde verimliliğimizi artırma veya israf etme potansiyeli bizim elimizde. Ümit ederiz ki kamu ile özel sector her ikisinin çıkış noktası olacak startejik bir ekonomik akılda mutabık kalırlar.
i Rodrik, Dani. 25 Aralık 2007, Türkiye için sanayi politikaları
Anlayış - Şubat 2008