2016'yı uğurlamaya hazırlanırken Suriye gündemimizin başköşesinde oturmaya devam ediyor. Bir hafta içinde Beşiktaş saldırısı, Halep katliamı ve Kayseri saldırısı peş peşe geldi. Halep'in düşmesi ile Suriye iç savaşı yeni bir evreye girerken Güneydoğu şehirlerinde ve kırsalda yenilen PKK, metropollerde can almayı sürdürüyor. Kantonlarda eğitim gören militanlar intihar saldırıları ile Beşiktaş'ta 44, Kayseri'de 14 insanımızı şehit etti. Milletimizin ve şehit ailelerinin başı sağ olsun.
***
PKK'nın hedefi ülkemizin her köşesinde yaşayan Kürtlere karşı Türklerde bir öfke oluşturmak. Ve kitleler arası şiddetle bu öfkeden iç karışıklıklar çıkarmak. Böylece gönüllerde, zihinlerde bölünme, tümüyle kopuş hissi yaratmak. Bir anlamda 15 Temmuz gecesi vatanına sahip çıkanları provokasyonlarla negatif bir yola yönlendirmek. HDP binalarına yapılan saldırılara bakılırsa milletçe sağduyumuzun yüksek olması gereken bir dönemdeyiz. Zira intihar saldırıları Türkiye toplumunda PKK terörüne karşı derin bir öfkeyi büyütüyor. Temmuz 2015- Aralık 2016 arasında PKK 80 adet intihar eylemi gerçekleştirdi. Bu saldırılarda 265 kişi hayatını kaybederken, 1460 kişi yaralandı.
***
Normal görünümüyle herkesi hazırlıksız yakalayan canlı bombaların birden ölümü gündelik hayatın tam ortasına taşımaları "artık yeter" psikolojisini radikalleştirme potansiyeli taşıyor. Bu öfke, karşısında somut bir muhatap aramaya başladığı anda toplumsal barış sarpa sarabilir. İşte tam da bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın teröre karşı "milli seferberlik" çağrısı kritik önem kazanıyor. İç barışımızı bozmadan, taşeron terör örgütlerinin ne yapmak istediklerini bilerek ve o oyuna düşmeyecek bir ruh haline ihtiyacımız var. Suriyeli göçmenlere de kucak açmanın getirdiği kardeşlik ve dayanışma hisleri ile bir seferberlik haline girmeliyiz. Çünkü "gün bir olma, beraber olma, kardeş olma, hep birlikte Türkiye olma günüdür." Türkiye'nin "psikolojik bölünmüşlüğünden" ya da "darbe 2.0 ihtimalinden" bahsedenleri utandırma günüdür.
***
Temmuz 2015'te teröre yeniden başlayan PKK'nın o dönemki amacı Güneydoğu'nun ilçeleri ile Suriye'nin kuzeyindeki kantonları birleştirmekti. 15 Temmuz darbe girişiminin bastırılması ve Fırat Kalkanı operasyonu ile bu hayal tarihe gömüldü. Şimdiki hedefi ise kantonlarını muhafaza edebilmek için Türkiye'yi Suriye'den çekilmeye zorlamak. Ve yürüttüğü vekalet savaşı ile ülkemizin Suriye- Irak denkleminde masada olmasını engellemek. Ancak PKK, ABD, Avrupa ve İran'dan aldığı desteklere güvenerek aslında kendi aleyhine çalışan bir süreci hızlandırıyor. İntihar saldırılarının siyasete diz çöktüreceği hususundaki beklentisinde yanılmakla kalmıyor. Aksine AK Parti'yi ve Erdoğan'ı daha da güçlendiren bir etkide bulunuyor. HDP'nin marjinalleştiği bir ortamda CHP, MHP'nin dayanışmacı siyaseti ile etkisiz bir muhalefet partisine dönüşüyor. Kılıçdaroğlu'nun "halk, başkanlık hayaline 'dur' derse, kanve gözyaşı durur" yaklaşımı sadece "HDP'nin yanındasın" baskısını artırıyor.
***
Yine PKK canlı bombalarla Suriye iç savaşının yeni evresinde kaybeden aktörler arasında olmasını garantileyecek bir yolda yürüyor. Türkiye'nin tıpkı Deaş'ı sınırından temizlediği gibi PYD- YPG'yi de Afrin'den, Telabyad'dan, Sincar'dan uzaklaştıracağı bir atmosferi besliyor. Nitekim Başbakan Yıldırım'ın "Fırat Kalkanı Deaş tehdidini sınırladı, benzerini güney sınırımızda yapacağız" cümlesi bu gidişatın habercisi. Deaş ile mücadele döneminde "devrimci" güzellemeleri yapanların PKK'nın aslında "terörörgütü" olduğunu hatırlamayı tercih edeceği "pazarlık" günleri hiç de uzak olmayabilir.
[Sabah, 20 Aralık 2016].