Modern dönemde uluslararası ilişkilerin temel kurallarından biri “içişlerine karışmama” ilkesidir. Milletler Cemiyeti ve sonrasında Birleşmiş Milletler çerçevesinde imzalanan ana uluslararası hukuk belgeleri bu ilkenin altını çizer. Bunun istisnası ancak BM Güvenlik Konseyi kararıyla yapılan müdahaleler olabilir, ancak Güvenlik Konseyi’nin karar alma mekanizmasındaki “veto” sorunundan dolayı bu görevini yerine getiremediği biliniyor.
Uluslararası hukuk öncesi dönem uluslararası sisteminde içişlerine karışmama meselesi hukuk değil güç kavramıyla ilgili bir konuydu. Kendisini yeteri kadar güçlü gören bir devlet, başka devletlere rahatlıkla müdahale edebiliyor ve bunu hukuka göre açıklamak zorunda da kalmıyordu. Günümüzde ise başka ülkelere karşı yapılan müdahalelerin uluslararası hukuk çerçevesinde meşrulaştırılmaya çalışıldığı görülüyor. Bazen de ironik bir şekilde, uluslararası hukuk gayrimeşru müdahaleleri meşrulaştıran bir araca da dönüştürülebiliyor.
Nedir müdahale? Devletler birbirlerine nasıl müdahalelerde bulunurlar?
Öncelikle müdahale kavramının çok geniş bir yelpazeyi ifade ettiğini vurgulamak gerekir.
Bu yelpazenin bir ucunda askerî güçlerle gerçekleştirilen açık saldırı varken, diğer ucunda müdahalenin hangi çeşidinin olduğunu kestirmek bile çok zordur. Sosyal medya üzerinden yapılan yönlendirmeler, istihbarat servisleri tarafından yapılan kışkırtmalar, ekonomik istikrarı etkilemeyi amaçlayan spekülasyonlar ile yazılı ve görsel medya tarafından yapılan manipülatif haberler bu tür müdahalelerin bilinen yüzünü oluşturmaktadır. Bunların yanında, ancak yapanların bildiği, maruz kalanların ise tahmin bile edemediği müdahale yöntemlerinin olduğuna da kuşku yoktur. Teknolojideki hızlı gelişmeler, özellikle de bilgi ve iletişim teknolojisine dair yenilikler yeni müdahale alanlarına imkân oluşturuyor. Bu yeni müdahale yöntemlerine karşı koyabilmek için, öncelikle onların neler olduğunu bilmek, onların ne olduğunu bilmek için ise, bu yöntemlerle saldırı gerçekleştirenlerin sahip olduğu teknolojinin aynısına sahip olmak gerekiyor.
Devletlerin başka ülkelerden gelebilecek olan açık askerî saldırı gibi müdahalelerde olduğu gibi, yukarıda değinilen türden manipülatif saldırılara karşı da hazırlıklı olmaları gerekir. Gerek kendi ülkesindeki bürokratları, işçileri, işverenleri ve diğer toplum kesimlerini olumsuz etkileyecek olan propagandalara, gerekse uluslararası toplumu kendisine karşı kışkırtmayı hedefleyen manipülasyonlara karşı savunma mekanizmaları geliştirilmelidir. Halkın bütün kesimleriyle bu tür saldırılara karşı bilinçlendirilmesi bu savunma mekanizmasının en önemli ayağını oluşturur. Çünkü nasıl askerî saldırılar söz konusu olduğunda millet, vatan savunması için seferber olup, canı dâhil olmak üzere her şeyini feda edebiliyorsa, ülke ekonomisini ya da toplumsal huzurunu hedef alan saldırılara karşı da aynı tepkiyi verebilmesi için milletin bu konularda bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekir.
Unutmayalım ki, gerek 17-25 Aralık gerekse 15 Temmuz darbe girişimleri yoluyla Türkiye’ye karşı gerçekleştirilen saldırıların başarısız olması, ancak milletin feraseti ve bilinçli tepkisiyle mümkün olmuştur. Bu durumda Türkiye’yi hedef alabilecek yeni saldırılar konusunda milletin bilgilendirilmesi ve uyanık tutulması çok önemlidir.
Yolsuzluk iddiaları, darbe girişimi ve terörün desteklenmesi yoluyla hükümetin devrilip, istikrarsızlığa sürüklenmek isteyen Türkiye’ye karşı, yeni ve halkın daha az farkına varacağı yöntemlerle saldırı yapılacağı epeydir konuşuluyordu. Bu saldırının en önemli ayağını da ekonomik araçlarla yapılacak müdahalelerin oluşturacağı bekleniyordu. Bu çerçevede darbe girişiminden beri, bir yandan ekonomik kriz için manipülasyonlar yapılırken, diğer yandan da sürekli verilen felaket haberleriyle Türkiye’nin ne kadar yaşanmaz bir ülke olduğu algısı oluşturulmaya çalışılıyor.
Hükümetin, halkın desteği olmadan bu saldırılara karşı koyması mümkün değildir. Ancak Türkiye’nin, birbiri ardına gelen bu saldırılara neden maruz kaldığı çok iyi anlatılabilirse, millet bu saldırıların vereceği zararları göğüslemeye hazır olacak ve onları gerçekleştirenlerin beklentileri doğrultusunda hareket etmeyecektir.
Bu yüzden, Türkiye’nin maruz kaldığı ekonomik saldırı ve toplumsal manipülasyonların da, en az askerî saldırılar kadar tehlikeli olduğunun anlaşılması ve anlatılması çok önemlidir.
[Türkiye, 26 Kasım 2016].