-
ABD Kasım Süleymani’yi neden hedef aldı?
ABD, Donald Trump’ın başkan oluşundan itibaren İran’a karşı “maksimum baskı” denilen bir sıkıştırma ve boğma siyasetini uygulamaya başlamıştı. Bu stratejinin ekonomik yaptırımlar, diplomatik izolasyon, sahadaki ajanları ya da desteklediği Halkın Mücahitleri Örgütü gibi İran karşıtı örgütlerin hücre yapılanmaları aracılığıyla sokak eylemlerini kışkırtmak gibi pek çok ayağı bulunuyor. Yine maksimum baskı siyasetinin bileşenlerinden biri de İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) geçtiğimiz yılın Nisan ayında terör örgütü olarak ilan edilmesi ve askeri hedef haline getirilmesiydi. ABD’nin bu siyasetten muradı, İran rejimini çökertmekten çok İran’ın bölgesel nüfuzunu azaltmaktır. Bu doğrultuda, İran’ın kendi içerisindeki protestolara ek olarak bölgesel nüfuzunun yüksek olduğu Irak ve Lübnan gibi bölgelerde geniş çaplı protesto hareketlerinin görülmesi ve Suriye ile Irak’ta İran destekli askeri grupların hava saldırılarına hedef olması şaşırtıcı değildir. Bölgede bir süredir İran-ABD gerginliğinin yansıması olarak devam eden vekalet savaşlarının Irak özelinde pik yapması (ABD’nin Haşdi Şabi’yi hedef alması ve karşılığında ABD Bağdat Büyükelçiliğinin Haşdi Şabi güçlerince basılması), Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin Bağdat Havalimanı’nda bir hava operasyonuyla öldürülmesi sonucunu doğurmuştur. Operasyon emrinin bizzat Başkan Trump tarafından verildiği Pentagon tarafından teyit edilmiş ve Trump, Twitter hesabına ABD Bayrağı koyarak bir anlamda İran’a karşı “savaş” mesajını vermiştir. ABD bu hamlesiyle İran’ın bölgedeki gücünün sembolü olan “gölge komutan”ı öldürerek hem sembolik hem de gerçek anlamıyla İran’ın bölgesel siyasetine ağır bir darbe indirmiştir.
-
Süleymani’nin öldürülmesi İran için ne ifade ediyor?
Süleymani’nin öldürülmesi, İran’ın dış siyaseti açısından oldukça ağır bir darbeyi ifade ediyor. Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’de İran’a bağlı tüm güçleri kontrol ve koordine eden Tümgeneral Süleymani, on yıllardır İran’ın Ortadoğu’daki gücünün simgesiydi. Pakistan ve Afganistan’dan gelen Şii savaşçılar Süleymani’nin komutanlığı altında savaşıyorlardı. Süleymani bir anlamda İran’ın bölgesel siyaseti açısından İran Dışişleri Bakanlığının bile önündeydi. Yalnızca Dini Lider Ali Hamaney’e hesap veriyordu. Süleymani suikastı sonrası İran’da üç günlük yas ilan edilirken yalnızca olağanüstü anlarda acil olarak toplanan İran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi toplandı. Normal zamanlarda Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Konsey tarihte ilk kez dini lider Hamaney başkanlığında toplandı. Hamaney ve Eski Devrim Muhafızları Komutanı Muhsin Rızai, “acı bir intikamın” geleceği mesajlarını verdiler. Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, ABD’nin bu “haydutça maceracılığının” cevapsız kalmayacağını söyledi. Dışişleri Bakanlığı yayınladığı açıklamada her türlü hukuki ve siyasi hakkın kullanılacağını ve ABD’ye karşılık verileceğini belirtti.
-
İran’ın muhtemel hamleleri neler olabilir?
İran, resmi bir ordu komutanını suikastla öldürmesinden dolayı ABD’ye savaş ilan etme hakkına sahip olsa da konvansiyonel anlamda bunu kullanacağı şüphelidir. İran, ABD’ye karşı bu tarz doğrudan savaş durumunda hiç tecrübe etmediği ağır bir tabloyla karşılaşabilir. Buna karşılık bölgedeki vekil kuvvetleri yoluyla ABD üs ve askerlerini hedef alması çok daha tercih edilebilir bir yöntem gibi durmaktadır. Bölgede ABD askeri varlığının bulunduğu Irak, Suriye ve Lübnan gibi İran nüfuzu altındaki alanlar akla ilk gelmesi gereken hedefler arasındadır. Irak’taki saldırıda Süleymani ile birlikte Haşdi Şabi’nin önemli komutanlarından Ebu Mehdi el-Mühendis’in de öldürülmesi, Irak’taki ABD karşıtı grupları konsolide edecektir. Mukteda es-Sadr şimdiden ABD’ye karşı Mehdi Ordusu’nun yeniden faaliyete geçtiğini duyurmuştur. Lübnan Hizbullah’ının İsrail’e karşı saldırılar düzenleme ihtimali bulunmaktadır. Suriye’de ABD askerlerinin sayısı sınırlı da olsa bu bölge de İran-ABD çatışması için önemli bir adaydır. Bunun yanında Körfez’deki ABD donanması ve askerleri de İran güçleri tarafından hedef alınabilir. Körfez Arap ülkelerindeki ABD üsleri ve askerleri de yine İran’ın saldırı düzenleyebileceği hedefler arasındadır. Yemen’deki İran destekli Husilerin ARAMCO tesisine yaptıkları saldırı hatırlanacak olursa bu tarz saldırıların sayısının ve hedeflerinin artacağı tespiti yapılabilir. Özellikle İran Meclisi Güvenlik ve Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Mucteba Zonnur’un “Bölgedeki tüm ABD üsleri hedefimizdedir” açıklaması İran’ın ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor.
-
ABD’nin İran politikası bundan sonra nasıl şekillenecek?
ABD Süleymani suikastıyla İran konusunda ne kadar ileriye gidebileceğini göstermiş oldu. Öte yandan İran’ın “kontrollü gerginlik” stratejisinin de işlemediği anlaşıldı. Bundan sonra ABD İran karşıtı sert siyasetinde ısrar etmeye devam edecektir. Özellikle ABD Başkanı Trump’ın azil sürecinde bu adımı atmış olması anlaşılabilir bir durumdur. Senatodaki cumhuriyetçilerin desteğini kaybetmemek için böylesine şahince bir hamlenin gelmesi anlamlıdır. Demokratların başta Joe Biden ve Nancy Pelosi olmak üzere vakit kaybetmeden eleştirel açıklamalarını yöneltmesi, aslında Trump’ın arzu ettiği cumhuriyetçi-demokrat karşıtlığının tahkim edildiğini ve azil sürecinin “siyaset üstü” bir süreç olmaktan çıktığını gösteriyor. Bu bağlamda Trump’ın Süleymani hamlesi, 2020 seçimlerine yönelik olarak değil; içerideki azil sürecine yönelik olarak okunmalıdır. Bolton gibi İran karşıtı şahinlere bir süre dayansa da azil süreci yüzünden Trump istemeyerek de olsa bu sert pozisyonu almak zorunda kalmıştır. Aksi takdirde Trump’ın Ortadoğu’dan çekilme ve Ortadoğu’daki savaşların maliyetlerini üstlenmeme yönündeki tavrı ile Süleymani suikastı arasındaki çelişkiyi açıklamak için elimizde yalnızca Trump’ın “irrasyonel bir kaçık olduğu” şeklindeki teori kalır ki bu teorinin de iler tutar yeri olmadığı açıktır.
-
İran siyasetine etkisi ne olabilir?
Bu saatten sonra İran’da dış siyasette ABD ve Batı’ya yönelik reform yönünde bir adım beklenmemelidir. ABD’nin tek taraflı olarak çekildiği nükleer anlaşmanın AB ile devam edebilmesi ihtimali de oldukça zayıflamıştır. Kısa vadede İranlılar muhafazakar ya da reformist olmaları fark etmeksizin, ABD’ye karşı birleşeceklerdir. Süleymani’nin ölümüyle zirve yapan ABD’nin maksimum baskı siyaseti sonucunda İran’ın bölgesel siyaseti ve gücü ciddi anlamda zarar görmüştür. Kasım Süleymani gibi karizmatik bir liderin eksikliğinde Kudüs Gücü’nün ve Şii milis kuvvetlerinin eskisi gibi mobilize olabilmeleri oldukça zor olacaktır. Dahası Süleymani, pek çok araştırma ve yoruma göre İran’ın en popüler figürlerinin başında geliyor hatta Cumhurbaşkanı Ruhani’yi bile geride bırakıyordu. Böylesine efsane mertebesine yükseltilmiş bir kişinin kaybı, Şii teolojisindeki kayıp ve mağlubiyet mitleriyle birlikte düşünüldüğünde kısa vadede İran için önemli bir moral-politik sermaye sağlayacaksa da uzun vadede İslam Devrimi anlatısının zayıflamasına sebep olacaktır. Çünkü yeni kuşaklar için devrim anlatısının yeniden inşasında işaret edilecek, devrimi ve İran-Irak Savaşı’nı yaşamış aktüel figürler bir bir eksilmektedirler.