Olağanüstü Hal (OHAL) bu milletin yabancısı olduğu bir hadise değil. OHAL, zihinlerimizde 1990'ların karanlık dünyasına ait bir gerçeklik olarak yer etmiştir.
Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu bölgesinde terörle mücadele adı altında yıllar yılı devam eden OHAL, kapsamlı bir siyasi mücadele stratejisinin ürünü olarak değil gündelik asayişi temin etmek maksadıyla kullanıldı.
Siyasetçinin itibarsız, siyasetinse kabiliyetsiz görüldüğü yıllardı 1990'lar. Bürokratik oligarşinin sözünün üstüne söz söylenemeyen dönemlerden söz ediyoruz.
Ülkenin makro meselelerinde son kararı verme ehliyeti halkta, halkın temsilcilerinde değildi. İşin
Türkiye'den beklenen, ABD başta olmak üzere "Batılı müttefikleri"nin biçtiği role uygun politikalar üretmesiydi. 1990'lı yıllar Türkiye'de devletin milletine tepeden baktığı, halkın iktidarın hiçbir yerinde olmadığı dönemlerdi.
Birçok kapalı yapının "devleti ele geçirmeyi" "meşru siyaset yapma"ya tercih ettiği yıllardı o yıllar. İşte bugün milletin ve devletin başına bela olan FETÖ adlı şer şebekesi de o günlerde devleti ele geçirmek için uğraşıyor, bürokrasiye yığınak yapıyordu.
Türkiye'nin sosyo-ekonomik yapısı ve siyasal kültürü çok değişti. 2002 sonrasında Türkiye'de siyaset itibar kazandı, halk iktidarın merkezine oturdu, özgürlük alanları genişledi, devlet halkıyla helalleşti. Bugün halkın çok büyük bir bölümü devleti kendinden görüyor. Devleti kendi temsilcilerinin yönetmesini istiyor.
Bugün 1990'ların devleti de toplumu da yok karşımızda. Türkiye'ye siyasi ameliyat yapmak isteyenler bunu bir türlü kabul etmek istemeseler de bu böyle.
Fakat 1990'lardan bugünlere taşınan ve Türkiye'yi geriye götürmek için canhıraş bir çaba içine giren başka unsurlar var. FETÖ ve PKK başta olmak üzere terör örgütleri var. FETÖ, sivil ve askeri bürokrasideki hücrelerini harekete geçirerek iktidarı devralacağını düşünüyor.
PKK da benzer şekilde 1990'lardaki söylem ve eylemlerle kitlesel destek bulacağını ve gerçekleştirdiği eylemlerle devleti felç edeceğini varsaydı.
Evet 1990'ların karanlık dünyasından bugüne terör örgütleri ve bürokratik oligarşiye özlem duyan bazı arkaik unsurlar kaldı. Fakat bugünün devleti ve milleti bu gerici unsurları temizlemek için teyakkuza geçmiş durumda.
Türkiye, geçtiğimiz cuma günü asker üniforması giyen bazı teröristlerin yönettiği vahşi bir darbe teşebbüsünü püskürttü. Şimdi bir yandan bu suçta iştiraki olanların cezalandırılması gerekiyor.
Diğer yandan da böylesi bir girişimin bir daha tekrarlanmayacağından emin olunması. OHAL bu süreçte devletin kullanabileceği "teknik bir araç" sadece.
Uluslararası basında ve kısmen de ulusal basında OHAL, "hukukun ve özgürlüklerin askıya alınacağı, Meclis'in devre dışı kalacağı bir baskı rejimi" olarak takdim ediliyor.
Bu kasıtlı bir girişim. Bu girişime destek verenler, Türkiye'ye karşı yürütülen savaşa da destek verdiklerinin farkında olmalı.
Olağanüstü yönetim usulleri hukuk dışı yahut demokrasi dışı yönetim usulleri değildir. Anayasal kurallar, idarenin yargısal denetimi ve özgürlükler yürürlükte ve teminat altındadır. Değişen, devletin terörle mücadele sürecinde yetkilerinin artmasıdır. Başbakan Binali Yıldırım'ın çok net şekilde ifade ettiği gibi devlet vatandaşa değil, kendisine olağanüstü hal uygulamaktadır. Ve çok şükür ki millet de bunu görmektedir.
[Sabah, 23 Temmuz 2016].