Türk siyasal hayatının dinamik partileri arasında yer alan ve siyasi kültürü bakımından kökeni hem eski Türk devletlerine hem de Osmanlı İmparatorluğu’na uzanan Milliyetçi Hareket Partisi, 1 Kasım seçimlerinden sonra girdiği siyasi türbülanstan henüz çıkabilmiş değil. Devlet Bahçeli, parti içindeki güçlü liderliği ile öne çıksa da, içerideki muhalefetin giderek güçlenmesi, farklılaşması ve dışarıdan destek bulabilecek şekilde olgunlaşması, genel başkanlık tartışmasının da sıcak kalmasına neden oluyor. Şu anda Bahçeli’nin karşısına dört ismin aday olarak çıkmış olması, hem içerideki huzursuzluğun boyutlarını hem de sonuçta neden olabileceği hasarı göstermesi açısından bir işaret olarak okunabilir. Genel başkanlık tartışmaları devam ederken Mahkeme tarafından partiye kayyum atanması, kongre kararı alınması ve bir başka mahkemenin kongre kararını iptal etmesi, hali hazırda her hangi bir sorunu çözmüş gibi görünmüyor. Bilakis, partinin ikinci adamlarından Oktay Vural’a atfen medyaya yansıyan son haberlere bakılırsa MHP’de işler sarpa sarmaya devam ediyor. Bu tablodan bir kongre yapılmadan çıkılıp çıkılamayacağını zaman gösterecek fakat Bahçeli’nin partisindeki en sıkıntılı günleri yaşadığı ve kült liderliğinin sorgulandığı açık.
ŞİDDETİN TARAFI OLMADI
1997 yılında Alpaslan Türkeş gibi karizmatik bir liderden sonra partinin başına geçen Devlet Bahçeli döneminde MHP, sokak aktivizmine dayalı geleneksel kodlarını kontrol ederek daha sağduyulu bir siyasi çizgi izledi. Bahçeli, Ülkücü gençlerin sokağa çekilerek şiddetin öteki tarafı haline getirilmesine müsaade etmedi. Özellikle 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra AK Parti’yi sandıkta yenemeyen güç odaklarının toplumsal mühendislik girişimleriyle siyaseti sokakta dizayn etme çabaları karşısında Bahçeli, ülkücü gençliğin bu şiddet sarmalının içine çekilmesinin ve hukuk dışına çıkılmasının önüne geçti. Bahçeli’nin aldığı bazı siyasi kararlar da MHP’yi etkin bir siyasi aktör pozisyonuna taşıdı. Mesela 2007 yılında Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesini engellemek için üretilen 367 garabetinin aşılmasında MHP, TBMM’ye girerek siyasetteki tıkanıklığın yine siyaset kanalları kullanılarak aşılmasında rol oynadı. 2008 yılında AK Parti Hükümeti tarafından yapılan başörtüsü düzenlemesine destek vermesi ve 2013 yılındaki Gezi Parkı şiddet eylemlerinden uzak durması da Bahçeli’nin siyasetteki tarzı ve söylemi açısından hatırda tutulması gereken yaklaşımlardır. Bu yaklaşımlar göstermektedir ki siyaset sahnesinde aktör olmak için her daim iktidarda olmak gerekmemektedir. Oy alınamasa dahi kritik dönemlerde milletin tercihleriyle yan yana durabilme cesaretinin gösterilmesi, milletvekili sayısı az olsa dahi, o partiyi toplum nezdinde önemli bir anlam dünyasına taşımaktadır. Bahçeli liderliğindeki MHP’nin oy oranları bakımından belirli bir çıtayı aşamaması, geniş kesimlere ulaşamaması, hele son seçimlerde büyük oy kaybı yaşaması bahsi diğer bir konudur. Fakat yakın tarih göstermektedir ki Bahçeli liderliğindeki MHP, kritik dönemlerdeki kararıyla özgül ağırlığının gerçekte daha fazla olduğunu göstermiştir. Ayrıca 2011 genel seçimlerinden önce MHP’ye yapılan kaset operasyonları sürecinde de Bahçeli, Okyanus ötesi ile doğrudan çatışarak tavrını ortaya koymuştu.
Bununla birlikte MHP için 2013 yılı sonunda açılan ve 1 Kasım seçimleriyle kapanan bir parantezden de bahsetmek gerekir. Bu parantezi ortaya çıkartan yaklaşım ise Devlet Bahçeli’nin son dönemde parti içi muhaliflere karşı dile getirdiği “paralel” ifadesinden hareketle anlamlı bir yere oturmaktadır. Paralel Devlet Yapılanması tarafından Tayyip Erdoğan Başbakanlığındaki AK Parti Hükümetine karşı 17-25 Aralık 2013’te girişilen darbe süreciyle başlayan ve 1 Kasım 2015 seçimlerine kadar uzanan zaman diliminde MHP, geçmiş dönemde izlediği tutarlı siyaseti bir tarafa bırakmış ve zaten 1 Kasım’da da bunun bedelini ödemiştir. Bu süreçte hem bürokratik güç odaklarının yanında yer almış hem de MHP’ye operasyon yapan Pensilvanya ile sarmaş dolaş bir siyaset izlemiştir. MHP, Paralel Devlet Yapılanmasıyla olan ilişkisini o kadar sıcak bir noktaya taşımış ki, SETA tarafından yayınlanan rapora göre MHP, 2011 seçimlerinde hiç reklam vermediği Zaman gazetesine, 2014 ve 2015’teki seçim süreçlerinde onlarca reklam vermiştir.
NEDEN AKŞENER ÖN PLANDA?
Şimdi ise MHP ile Paralel Yapı arasında AK Parti karşıtlığı bağlamında oluşan ittifakın 1 Kasım seçim sonuçlarıyla sona erdiği görülüyor. Devlet Bahçeli, parti içi muhalefetin belirli odaklarca beslendiği ve desteklendiği kanaatine sahip. Bu odağın Paralel Yapı olduğunu da birkaç kez zikretti.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin muhalifi olarak Meral Akşener, Sinan Oğan, Ümit Özdağ ve Koray Aydın yarışıyor olsa da muhalif adaylar arasından Akşener ismi öne çıkartılıyor. Akşener’i öne çıkaran medyanın ortak özelliği AK Parti karşıtı olmaları. İlginç bir şekilde birkaç ay önce “Oyum HDP’ye” diye açıklama yapan gazeteci-yazarlar Akşener’e açıktan desteğini ilan ediyor. MHP genel başkanlığı için diğer adaylar da en az Akşener kadar iddialı olmasına rağmen medyada Akşener adının öne çıkartılmasının nedenleri üzerinde durmak gerekir. Bunu iki başlık altında açıklayabiliriz:
1- Meral Akşener, Bahçeli karşısında medya desteği alabilmek için son yıllarda AK Parti karşıtlığıyla öne çıkan ve Paralel Devlet Yapılanması olarak tanımlanan Gülen grubunun hoşuna gidecek şekilde açıklamalar yapıyor. Bu bağlamda Gülen medyasında sık sık boy göstermesinin yanında 17-25 Aralık darbe girişimi sürecinde rolü olan ve şu anda tutuklu bulunan emniyetçilerin haklarının iadesi gibi konulara değinerek pozisyon alıyor. Akşener’in bu şekilde Paralel Yapı ile yakınlaşması, adaylar arasından onun adını medyada bir adım öne çıkartıyor.
2-Gezi Parkı şiddet eylemleriyle birlikte AK Parti karşıtlığında karar kılan kemikleşmiş bir muhalif medya var. Sol ve seküler kimliğiyle temayüz eden bu medya organları AK Parti iyi ya da kötü ne yaparsa yapsın muhalif ve katı eleştirel tutumlarını aynı dozda sürdürüyorlar.
MHP genel başkan adayları arasında yer alan Meral Akşener’in açıklamaları, diğer adaylara göre bu medyada da itibar görüyor ve yer bulabiliyor. Bunun farkında olan Akşener’in son günlerde Gezi Parkı şiddet eylemlerini öven ve desteklediğine işaret eden açıklamalar yapması, medya desteğini bir adım öteye taşıma çabası olarak değerlendirilebilir. 2013 Haziran’ında gerçekleşen ve Türkiye’nin çok şey kaybetmesine neden olan Gezi Parkı şiddet eylemlerine o dönemde Milliyetçi Hareket Partisi, Devlet Bahçeli’nin talimatıyla destek vermemişti. O dönemde, Bahçeli’nin kararı hilafına bir açıklama yapmayan Akşener’in geçmişi bilmesine rağmen şimdi Gezi’yi desteklediğini, akrabalarının da eylemlere katıldığını ve o gençlere sahip çıktığını beyan etmesi, geçmişle kıyaslandığında bir çelişki olarak görülüyor.
KODLARINDAN KOPARMAK
İkisinin tarzları farklı olsa da gerek Alpaslan Türkeş döneminde gerekse Devlet Bahçeli döneminde MHP, TBMM’deki milletvekili sayısından daha fazla bir ağırlığa sahip oldu Türk siyasal yaşamında. Böyle olmasının temel gerekçesi ise simgeler ve semboller üzerinden Türkiye ile kurulan ilişkinin kendi içinde tutarlı olması ve güncel meselelerden ziyade milli menfaatler bağlamında şekillendirilmesiyle açıklanabilir (aynı gerekçelerdeki bazı katılıkların da oy oranlarının artmasını engellediğini ve belirli kesimlerle sınırladığını belirtelim). Bahçeli döneminde MHP bu ilkelerine bağlı kaldığı sürece daha başarılı oldu. 1 Kasım öncesinde olduğu gibi bu geleneğinden koptuğunda ise millet tarafından cezalandırıldı. Kuşkusuz Devlet Bahçeli gibi 3 Kasım 2002’den bu yana girdiği bütün seçimleri kaybeden bir parti başkanının koltuğunun tartışılması normaldir. Fakat bugün MHP bağlamında yapılmaya çalışılan şey MHP genel başkanlığının değişmesiyle sınırlı görünmüyor. Ortada daha kapsamlı bir kamuoyu çalışması var. Yapılmak istenen MHP’yi ameliyat etmek ve onu geleneksel kodlarından kopartarak HDP ve CHP ile yan yana gelebilecek şekilde yeniden tasarlamaktır. Bir yönüyle 7 Haziran’dan sonra HDP ve CHP ile yüzde 60’lık blok içinde yer almamasının bedeli ödetiliyor Bahçeli’ye.
Bahçeli de buna direniyor.
[Star Açık Görüş, 7 Mayıs 2016]