Kıbrıs'ta yoğunlaştırılmış görüşmelerin yeni turu devam ediyor. Klişe bakış açısı ile bu görüşmeler yıllardır devam ediyor ve çıkmaz sokakta sona ermeye mahkûm. Annan Planı oylaması sonrası Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) AB nezdinde inisiyatifi ele geçirdi ve görüşmeleri oyalama mantığı ile gerçekleştiriyor. Kıbrıs sorununu iç siyasette muhalefet aracı olarak görenler, mevcut Kıbrıs politikasının başarısızlığından dem vuruyorlar. Zaten önümüzdeki aylarda Kuzey Kıbrıs'ta seçimler yapılacak ve görüşmeleri sürdürme yanlısı Cumhurbaşkanı Talat'ın başarısız olmasıyla diplomatik süreçler rafa kaldırılacak.Kıbrıs ile ilgili olumsuz perspektif yeni dış politikayı ve sorun çözme dinamiklerini anlamamaktan ya da kasıtlı göz ardı etmekten kaynaklanıyor. Annan Planı sonrası Türk dış politikası Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletler çerçevesi asıl olmak üzere çok boyutlu ve dinamik bir süreçle ele almaya başladı. BM planına "evet" demenin sağladığı etik ve psikolojik üstünlük hızla kullanıma sokuldu.
Hem AB çerçevesinde GKRY ile yaşanan zorlukları karşılama hem de uluslararası alanda Kıbrıs sorununun yeniden gündeme getirilmesi bu manevra ile mümkün oldu.KKTC, sorunun siyasi ve hukuki boyutlarını kuşatan, üzerine düşeni fazlasıyla yerine getiren ve görüşmelerin motorunu teşkil eden yeni bir politika benimsedi. Bu yeni aktif dış politika uluslararası toplumun KKTC'ye yönelik katı tavrında kırılmalar oluşturuyor ve GKRY'yi istemeye istemeye görüşme masasında tutuyor. Türkiye'nin barışı teşvik diplomasisi bölgesel, uluslararası ve BM nezdindeki girişimlerle KKTC'nin politikasını destekliyor. BM'nin adadaki görüşmelere ilgisi en üst seviyede ve BM'yi adaya çekenin Türk tarafı olduğu açıkça biliniyor. Güney Kıbrıs kamuoyuna kadar nüfuz eden samimi barış çabaları, süreci tıkayan tarafın GKRY olduğu algılamasını yaygınlaştırmakta ve güçlendirmekte. Kıbrıs'ta en son gelişme Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) mülkiyet davaları ile ilgili verdiği karar. 1975'te BM gözetiminde gerçekleşen nüfus mübadelesi ile Kıbrıs'ta 120 bin Rum güneye, 65 bin Kıbrıslı Türk kuzeye geçti. Mübadele ile yer değiştiren iki toplumun geride bıraktığı taşınmaz mallar ve mülkler bugün Kıbrıs sorununun önemli başlıklarından biri olan mülkiyetler problemini oluşturdu. Her iki yönetim mülkiyetler sorununda çözüm yolunu tıkadıkları için sorun Avrupa kurumlarına ve uluslararası mahkemelere taşındı. AİHM'nin 2005 yılı Xenides-Arestis kararına kadar işin doğrusu Kıbrıs Türk kesimi ve Türkiye mülkiyet davaları ile sıkıştırıldı. Ancak AİHM'nin 2005 kararı sonrasında kurulan Taşınmaz Mal Komisyonu'nun (TMK) etkinliği zaman içinde ortaya çıkarak mülkiyet davalarında rahatlama sağladı. KKTC akıllıca davranarak TMK'yı uluslararası hukuk normları ile uyumlu bir şekilde işleyecek hale getirdi. Nisan 2006'da çalışmaya başlayan TMK'ya Rumlar tarafından yapılan 500'e yakın başvurunun 100'e yakını uzlaşma ile sonuçlandı. AİHM 5 Mart'ta açıkladığı kararı ile GKRY vatandaşlarının kuzeyde sahip oldukları taşınmaz mallarla ilgili taleplerini TMK'ya götürmeleri ve öncelikle haklarını burada aramalarını zorunlu hale getirdi. Bu çerçevede AİHM'deki mülkiyet davaları TMK'ya yönlendirildi. AİHM kararı KKTC'de işleyen bir hukuk yapısının olduğunu bir kez daha kabul etti. TMK'nın sonuçlandırdığı çok sayıda başvuru, ödediği 40 milyon sterline ulaşan tazminat ve iade ettiği taşınmazlar Kıbrıs'ta tek etkin hukuki çözüm mekanizmasının Türk kesimi tarafından ihdas edildiğini