SETA > Analiz |

Analiz: Anayasalarda ve Değişiklik Önerilerinde AYM ve HSYK

Anayasa değişikliği paketinin içinde yer alan Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına dair hükümler, diğerlerini gölgede bırakarak tartışmaların ana gündemi haline gelmiştir.

Anayasa değişikliği paketinin içinde yer alan Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına dair hükümler, diğerlerini gölgede bırakarak tartışmaların ana gündemi haline gelmiştir. Gerçekten de 27 maddelik değişiklik paketinin kilit noktası, bu iki konudaki yapısal değişiklik önerileridir. Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısının değiştirilmesine karşı çıkanlar, bir bütün olarak değişikliğin yargı bağımsızlığı bakımından bir “geriye gidiş” olduğu iddiasındadırlar. Bu iddia tartışılmaktadır ancak özellikle “geriye gidiş” iddiasının sahipleri, değişiklik paketi üzerinde somut bir tartışma sürdürmek yerine, soyut ve slogan düzeyinde ifade ve açıklamalarla kamuoyunun önüne çıkmaktadırlar.

  Analizin tamamını indirmek için tıklayın

Uzun zamandır yaşanan sorunların temelinde Anayasa’nın ve bu Anayasa ile benimsenen paradigmanın çok büyük bir payı vardır. Anayasa’nın insan, devlet, hak ve hukuk anlayışı Türkiye’yi kavrayacak bir perspektiften mahrumdur; devleti milletine karşı korumaya çalışan bir zihniyet dünyasının mahsulüdür. Kaldı ki, Anayasa, yine Anayasa’ya göre, sadece “söz”ünden ibaret değildir; bir de “ruh”a maliktir. Uzun zamandır farklı kesimlerce dile getirilen, hukuk kurallarında yapılan pek çok değişikliğin uygulamaya yansımadığı şeklindeki değerlendirmeler, Anayasa’nın ortaya koyduğu paradigmayı tam olarak anlayamamaktan kaynaklanmaktadır. Anayasa’da yapılacak kısmi değişikliklerin, mevcut “ruh” korunduğu sürece beklendiği kadar ciddi etkileri olmayacaktır. Türkiye’nin gerçek ihtiyacı topyekûn bir anayasa değişikliğidir. Ancak böyle bir değişikliğin önünde ciddi bir engel vardır: Başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere yüksek yargı. Mevcut Anayasa ile oluşturulmuş hukuk düzeni, yüksek yargıya, hukuk kurallarını yorumlamada keyfiliğe varacak derecede bir imkân sunmaktadır.

Yaşanan tecrübeler göstermiştir ki, Anayasa’nın bir bütün olarak değiştirilmesi için bir alt yapıya ihtiyaç vardır. Bu sebeple hem bir bütün olarak Anayasa değişikliğinin önünü açmak hem de Anayasa’nın doğru bir şekilde yorumlanmasını sağlamak için, prensip olarak, yargı reformunu içeren bir anayasa değişikliğiyle işe başlamak doğru bir tercihtir. Bununla birlikte, konuyu bu çerçevede ele almak çok önemlidir; yoksa yapılan bu kısmi değişiklikleri Türkiye’nin Anayasa’dan kaynaklanan devasa sorunlarının çözümü için yeterli bulmak, kısmi değişiklikleri “yeni sivil demokratik anayasa” hedefinin yerine koymak ciddi bir tehlike içerecektir. Unutmayalım; yapılan değişiklikler yeni anayasa hedefinin önünü açtığı oranda Türkiye’ye mesafe kazandıracaktır.

***

Anayasa değişikliği paketinin içinde yer alan Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına dair hükümler, diğerlerini gölgede bırakarak tartışmaların ana gündemi haline gelmiştir. Gerçekten de 27 maddelik değişiklik paketinin kilit noktası, bu iki konudaki yapısal değişiklik önerileridir.

Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısının değiştirilmesine karşı çıkanlar, bir bütün olarak değişikliğin, yargı bağımsızlığı bakımından bir “geriye gidiş” olduğu iddiasındadırlar. Bu iddia tartışılmaktadır ancak özellikle “geriye gidiş” iddiasının sahipleri, değişiklik paketi üzerinde somut bir tartışma sürdürmek yerine, soyut ve slogan düzeyinde ifade ve açıklamalarla kamuoyunun önüne çıkmaktadırlar.

Hâlbuki böyle önemli bir konunun somut hukuki gerekçelere dayanarak tartışılması mümkündür, hatta zaruridir. Yapılan anayasa değişikliğinin yanında veya karşısında yer alan herkesin mutabık olduğu husus, Türkiye’de bir anayasa değişikliğinin, bunun içinde de bir yargı reformunun şart olduğudur. Değişiklik teklifinin sahibi siyasetçilerin, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının yetkilileriyle yapmış oldukları toplantılarda da bu husus açık bir şekilde karşımıza çıkmıştır.

Öte yandan, Türkiye, artık eskisi gibi, siyasetçilerin ve bürokratların söylediği sözlerde bir “hikmet” arayan, “bir bildiği vardır” diye düşünen insanların çoğunlukta olduğu bir ülke değildir. Ortaya konulan her görüşe “Neden?” diye soranlar, sebepleri anlamayı önemseyenler, somut gerekçelerle yapılacak açıklamaları bekleyenler önemli bir yekûn tutmaktadırlar. Bundan hareketle, toplumun büyük bir bölümünün bu tür gelişmeleri, bir taraftar psikolojisiyle değil, içeriğe bakarak değerlendirdiğini söylemek mümkündür. Değişiklik teklifi üzerinde bu kadar keskin kutuplaşmaların oluşturulmaya çalışıldığı bir dönemde, “içerik” değerlendirmesini önemseyenlerin bu kadar büyük bir yekûn oluşturması dikkat çekicidir.

Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı tartışılırken konunun iki boyutta ele alınması gerekmektedir. Birinci boyut, uluslararası standartlar boyutudur. “Yapılan değişiklikler yargı bağımsızlığını geri mi götürüyor, ileri mi götürüyor?” tezlerini uluslararası standartlara bakarak, onlarla mukayese ederek temellendirebiliriz. Dünyanın özellikle sistem olarak gelişmiş ülkelerinde, yargı bağımsızlığının tartışılmaz hale geldiği ülkelerdeki standartlar, somut bir tartışmanın vazgeçilmez unsurları olmalıdır. Bu unsurlar da keyfi bir şekilde, ileri sürülen teze hizmet etmesi için “tahrif” edilerek kullanılmamalıdır; zira artık herkes atıf yapılan metinlere ulaşabilme imkânına sahiptir. Ancak bu çalışmanın amacı, söz konusu bu birinci boyuta dair bir bilgi sunmak değildir..