Önümüzdeki pazar son on dört aya sığan üç seçimlik maraton sürecinin son noktasına varacağız. Bu süreç, AK Parti'nin muktedirliği ve karşıtlığı anlamında siyasi hayatımızda fevkalade öneme sahip. Muhalefetin dilinde 7 Haziran, AK Parti döneminde "rejimin otoriterleşmesine ve yarı totaliter" yapıya dönüşmesini engellemek için köprüden önce son çıkış. Bu yüzden muhalefet kendi önünde iki seçenek görüyor.
Ya "medyanın ve hukuk devletinin kurumlarının baskı altına alındığı" ve "karanlığa boğulan Türkiye." Ya da "barışın ve demokrasinin" geri gelen "aydınlığı." AK Parti ise ülkeyi dönüştürmesine mani olan odakların koalisyonunun sınır tanımayan çabalarına son vermek istiyor. İktidardan düşmesi halinde yerine neo-Kemalist bir ittifakın geleceğini ve kazanımların kaybedileceğini düşünüyor. HDP'nin barajı geçmesi için AK Parti karşıtlarının verdiği destek ve Demirtaş'ın Hükümeti "Kemalistlerden daha zararlı görmesi" bu algıyı destekler mahiyette.
Seçimin ideolojik gündeminin rejimin geleceği bağlamında AK Parti'ye kilitlenmesi 7 Haziran sonrasını daha önemli kılıyor. Seçimin ana dinamiği AK Parti'nin aktörlüğünün ve muktedirliğinin geleceğini oylamaktır. İşte bu sebeple, seçimin getireceği parlamento kompozisyonu ne olursa olsun elit hesaplaşmasının süreceği senaryolar öngörmek durumundayız. Kanımca Türkiye, bahsedeceğim bütün senaryolarda Kürtçü ve Alevici kimlik siyasetine hazır olmalı.
İlk senaryo, AK Parti'nin 367 ya da 330 üzerinde milletvekili çıkararak anayasayı değiştirme ve başkanlık sistemini getirme gücünü elde etmesidir. Bu durumda muhalefetin hem (Aleviciler) Meclis'te hem (Kürtçüler) dışında sert bir mücadele yürüteceğini öngörebiliriz. Meclis'teki muhalefet sokakla ve uluslararası kamuoyu ile birleşecektir. Meclis dışında kalan HDP-PKK çizgisinin AK Parti iktidarına karşı üreteceği farklı politikalarda (silahı kullanma tehdidi dahil) muhalif elitlerden destek bulması olasıdır. Muhalefetin gark olduğu kutuplaşma ve yenilmişlik duygusunun Gezi türü kitlesel gösterileri tetiklemesini yönetmek kolay olmayacaktır. Etrafındaki bölgede yaşanan çatışmaları ülke dışında tutmuş olması Hükümet'in siyasi ve ekonomik istikrar başarısının temelidir.
İkinci senaryo, HDP barajı geçse de AK Parti'nin 280-290 civarında milletvekilli çıkararak tek başına hükümet etmesidir. Bu senaryoda AK Parti tek başına anayasayı değiştiremeyeceği için başkanlık sistemine geçiş ihtimali de düşük olacaktır. AK Parti iki yönlü olarak tedip edilmeye ve sınırlandırılmaya çalışılacaktır. İlki, Kürtçülerin ve Alevicilerin Meclis ve sokak üzerinden etkin muhalefeti istenen yasaların çıkarılmasını zorlaştıracaktır. İkincisi, AK Parti'nin iç muhasebesi sancılı olabilir; olumlu ve olumsuz yönde çalışabilir. Elit bölünmesini de iç konsolidasyonu da getirebilir. Bu yüzden Cumhurbaşkanı ve başbakanın fiili iktidar paylaşımının netleşmediği alanlarda bu bölünmenin ayrışma yaratması ihtimali AK Parti'nin önündeki en büyük meydan okumadır. Elit içi ayrışmanın muhafazakâr yeni orta sınıflara ulaşması ve "hesaplaşmayı bitirelim, daha fazla polarizasyon istemiyoruz" çağrısına evrilebilir. Böylece AK Parti'nin muktedirliği çifte sınırlandırmaya uğrayacaktır. Bu da partinin kendi tabii dönüşümünü daha sancılı kılacaktır.
Üçüncü senaryo, AK Parti'nin 276 milletvekilinin altında kaldığı senaryodur. Bu aslında bir koalisyon değil, koalisyonsuzluk senaryosudur.
AK Parti'den kurtulmak üzere şartlanan muhalefet partileri, yükselişte olduklarını düşünerek AK Parti karşıtlığı sermayesini kaybedecek hükümet seçeneklerine uzak duracaktır. Muhalefet partilerinin bir koalisyon hükümeti kurması ise çok daha sorunlu bir şeydir. MHP ile HDP'nin birlikteliği mümkün olsa bile bu AK Parti'nin işine yarayacaktır. Erken seçim, daha güçlü bir başkanlık sistemi tartışmasının eşliğinde ufukta zuhur edecektir.
Ezcümle, 7 Haziran sonrasında AK Parti karşıtlığını yönetmek hem AK Partililerin hem de muhalefetin sınavı olacak gibi.
[Sabah, 5 Haziran 2015]