17 Aralık'ın ortaya çıkardığı en sarih gerçek, Türkiye'nin normalleşme sancılarının devam edeceği oldu. Normalleşmenin merkezinde siyasetin kimler eliyle ve hangi usulle şekilleneceği sorunu bulunuyor. Tam da bu noktada vesayet tartışması devreye giriyor.
Türkiye, son on yıl boyunca, askeri vesayeti gerileterek yeni bir döneme girdi. Silahlıbürokrasinin görünür ve geçmişteki kaba müdahalelerinden dolayı askeri vesayetin varlığını veya yokluğunu somut bir şekilde teşhis etmek mümkündü. Askeri vesayetle birlikte gerilediği düşünülen yargı vesayeti ise aynı açıklıkla hissedilen bir unsur değildir. Kaldı ki yargı hem yasal hem de algı anlamında oldukça korunaklı bir dünyada yaşamaktadır. 'Hukukun üstünlüğü' gibi siyasi, felsefi ve ahlaki olarak sorgulamaya muhtaç bir dünyadan hayata ve siyasete dair müdahaleler gelmektedir. Her hangi bir sorgulama karşısında ise 'yargının bağımsızlığı' klişesi sahneye sürülmektedir.
Ayrıca mezkûr 'üstünlük' ve 'bağımsızlık' henüz bütün toplumu kucaklayacak bir anayasası bile olmayan, açılan davaların ancak yarısının mahkûmiyetle sonuçlandığı bir ülkede hayata geçirilmeye gayret edilmektedir.
17 Aralık'la beraber yargı vesayetinin nerelere gidebileceği ortaya çıkmış oldu. Özellikle ikinci dalga operasyona dâhil edilen dosyalar, isimler ve konular vesayet girişimin açık bir şekilde görülmesine yetti. Olanı biteni hala bir hukuk tartışması içerisinde okumaya gayret ederek, 'yargının seçimlere girmeyeceği' gibi tespitler ise vesayet odağının varlığının itirafından ibaret. Mesele tam da burada. 'Seçimlere girmeyecek olan bir odak' kayıt dışı bir operasyonla, siyasetin kaderini doğrudan belirleyecek adımlara imza atabilir mi? Eğer bu ilke üzerinde bir mutabakat sağlanmayacaksa karşımızda çok ciddi bir adalet, siyaset ve ahlak sorunu var demektir.
Yargı-emnİyet ortak vesayetİ
Kaba askeri vesayetin bilinen en temel özelliği kendisini bir 'kurtarıcı' olarak kodlamış olmasıydı. Teşhisi kolay olmayan, hukuk, paralel devlet, ahlak, bağımsızlık ve üstünlük zırhlarının arkasındaki yargı vesayeti ise bir adım daha ileri giderek 'kurtulmuşluk illüzyonu' dünyasından siyasete müdahale etmektedir. Askeri vesayet özünde oldukça ilkel bir söylem üzerinden ve bir o kadar ilkel olan silah gücüne dayanan bir vesayet türüydü. Yargı vesayeti ise organik ortağı polis üzerinden oldukça meşru kabul edilen bir alandan siyasete müdahale etmektedir. Askeri vesayet kaba ideolojik kodlar üzerinden makbul vatandaş icat etmeye kendisini vazifeli kılmıştı. Yargı vesayeti ise görevi suçu tespit ve suçluyu yargılamak olan bir erk olarak seçilmişlere siyaset vaaz edebileceğini düşünmektedir.
17 Aralık'ta ortaya çıkan yargı-polis ortak vesayet girişiminin siyasi kodlarını anlamak için 7 Şubat'a gitmek gerekmektedir. 7 Şubat seçilmiş iradenin Türkiye'nin en büyük sorunu olan Kürt meselesine dair ürettiği siyaseti yargılama girişimiydi. 17 Aralık operasyonunu hukuk tartışmalarına boğma konusunda oldukça aktif olan isimlerin, 7 Şubat'ı tam anlamıyla teğet geçtiklerini de hatırlamakta fayda var. Neovesayet odağı Kürt meselesinden İran politikasına, ekonomi politikalarından Suriye siyasetine, Batı'da rahat tüketilebilecek algılardan iktidarın siyasi diline varıncaya kadar belli bir fikre sahip. Seçilmiş iradenin bu ve benzer başlıklarda farklılaşması karşısında harekete geçmekte bir çekince de hissetmiyor.
7 Şubat'ta saf siyasi bir meseleyi KCK marifeti ile kriminal görüntü vererek siyasete müdahale etm