Tam bir sene önce bugünlerde gücünün doruklarına ulaştığını düşünen bir yapının, kendi tabirleriyle “güç zehirlenmesi” yaşayarak kendi düşüşünü hazırladığına şahit olduk. Zaman hasat zamanıydı, yıllarca infiltrasyon ve tedbir üzerine kurulmuş olan ve kağıt üzerinde apolitik olan bir yapının, sosyal medya troll’ünden baş yazarına emniyet müdüründen hakimine kadar geniş yelpazedeki bağlılarına yaptığı yatırımların siyasi karşılığını alma zamanıydı. 7 Şubat’ta siyasi iktidarın iradesine takılan yarı kalmış bir operasyonun sonunu getirme ve siyasi iktidarı seçilmiş sahibinden emniyet ve yargı darbesiyle alma zamanıydı. Herkesin “soruşturulmalı ve cezalandırılmalı” dediği yolsuzluğu, darbeye örtü yapma zamanıydı.
Ne var ki daha önce farklı şiddetlerde de olsa benzer operasyonlara maruz bırakılmış olan siyasi iktidar, yapının beklediğinden daha sert kaya çıktı. O zaman Başbakan olan Erdoğan, darbeye teslim olmayı reddetti ve aradığı desteği ilk başta halkta buldu. Yapının seçim mesianizmi, “AK Parti’nin oyu %25’lerde” kehanetleri, “Malezya’ya kaçıyor” tezviratları, “öldü” haberlerine cevabı önce 30 Mart’ta ardından da 10 Ağustos’ta halk verdi. “Mission failed” (operasyon başarısız oldu) ve paralel yapıya yönelik yargı ve tasfiye süreci başladı.
TASFİYE VE YARGILAMA
İki aşamalı bir süreç bu. Birincisi paralel yapının darbe girişimine olanak sağlayan sızma ve kadrolaşmanın mercek altına alınması. Kilit kurumlardan başlayarak paralel yapının yerleştirdiği muvazzaf bağlıların görevden alınması şeklinde ilerliyor. Daha ilk safhalarında olan bu sürecin dikkatle ve adaletle yürütülmesi gerektiği konusunda herkes hemfikir. “Paralel” yaftasının kendi gündemine sahip kişiler ve hatta paralel yapının kendisi tarafından operasyon amacıyla kullanılabildiği biliniyor. Bu hem mağduriyetlere hem de paralel yapının kamufle olmasına olanak sağlayabiliyor.
İkinci süreç ise bu yapının yıllar boyunca giriştiği hukuk dışı uygulamaların adalet önüne getirilmesi. İddialar çok vahim ve aslında senelerdir farklı kesimlerin sıklıkla dillendirdiği iddialar. Devlet içerisinde kendi emir-komuta zincirine sahip paralel bir yapının varlığından merkezi sınavlarda soru çalınmasına, binlerce kişinin dinlenmesinden uluslararası casusluğa ve devlet sırlarının sızdırılmasına, soruşturmaların sümen altı edilmesinden sahte delil yerleştirilmesi ve haksız mahkumiyetlere kadar uzanan kabarık bir liste adalet önüne geliyor veya gelecek. 14 Aralık gözaltıları da bunun bir parçası.
ADALET TECELLİ ETMELİ
14 Aralık’ı paralel yapının ve iç-dış müttefiklerinin yaptığı gibi salt bir intikam operasyonu veya özgür basına yönelik bir saldırı olarak resmetmek halkın zekasına hakaret etmek olduğu gibi vahim suçlamaların da aydınlanmasını engellemektir. Listeden seçilen sadece bir dosya Tahşiyeciler; ve basına yansıdığı kadarıyla yöneltilen suçlama, bu yapıdan bazı isimlerin hoşlanmadıkları yaşlı bir imamı ve beraberindeki 100’ü aşkın ismi sahte delil ve medya operasyonlarıyla hapse atmaları. Bu sebepten gözaltına alınanlar var ki net bir görüşe sahip olmadan önce suçlamaların ayrıntılarını ve ortaya koyulacak delilleri bekleyip görmeliyiz. Fakat bu ağır ithamlarla karşılaşan isimlerin gazeteci olsalar da gözaltına alınmayacakları veya yargılama sonucunda suçlu bulunurlarsa tutuklanamayacakları manasına gelmiyor. Bekleyip davanın seyrini göreceğiz.
Uluslararası tepkiler ise büyük oranda tutarsızlık ve seviyesizlik abidesine dönüşmüş durumda. Paralel yapının mahir olduğu algı operasyonları işe yaramış veya bu operasyonların Batı’da zaten hazır alıcısı var. 14 Aralık günü aceleci cevaplarla suçlamalardan hiç bahsetmeyip intikam teması üzerine yoğunlaşmak, basına sahip çıkmak değil Türkiye’ye siyasi baskı yapmak anlamına geliyor. Bu sebepten bir kulaktan girip diğerinden çıkacaktır.
[Akşam, 19 Aralık 2014]