Almanya'da koalisyonu oluşturan partiler Hıristiyan Birlik partileri (CDU&CSU) ile Sosyal Demokrat Parti (SPD) tarafından hazırlanan "101 yıl önce Ermeni ve diğer Hıristiyan azınlıklara yönelik soykırımı anma ve hatırlama" adını taşıyan karar tasarısı 2 Haziran tarihinde Alman Parlamentosu'nda oylanacak. Karar tasarısının Almanya'nın çok ihtiyacı olan Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki mülteci anlaşmasının AB'nin terörle mücadele ile ilgili muğlak talepleri yüzünden tehlikeye girdiği bir zamanda gündeme gelmesi ise bir hayli manidar.
"Ermeni soykırımı" iddialarının bugün artık kârlı bir endüstri haline geldiği ve birçok devletin bu meseleyi uluslararası diplomaside bir manivela olarak kullandığı görülmektedir. Uzun zamandır Türkiye'nin üstünde Demokles'in kılıcı gibi sallanan bu iddiaların tarihte yaşanmış bir mesele ile ilgili adaleti tesis etmek ya da Türkiye ile Ermenistan arasındaki zaten sorunlu olan ilişkilerin tamir edilmesi gibi bir amacının olmadığı izahtan varestedir. "Ermeni soykırımı" endüstrisinin son müşterisinin ise Almanya olduğu görülmektedir. Almanya'nın bu meseleyi gündeme getiriş biçimi ve zamanlaması ise meseleyi bir siyasi manivela olarak kullanmak istediğinin kanıtıdır.
Diğer taraftan karar tasarısında geçen "diğer Hıristiyan azınlıklara yönelik soykırımı anma" ifadesi ile Almanya'nın Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı coğrafyasında Hıristiyanlara yönelen bütün şiddet olaylarını soykırım olarak nitelendirmek istediğini göstermektedir. Peki, Osmanlı coğrafyasında Balkanlar'da, Kafkaslar'da, Anadolu'da Müslümanlara yönelik yaşanan katliamlar ne olacak? Anlaşılıyor ki Müslümanların acılarının ya da kanının Almanya nezdinde bir önemi yok.
Soykırım kavramının İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra uluslararası hukuka girmiş bir kavram olduğu herkesçe bilinen bir olgudur. İkinci Dünya Savaşı'ndan önce yaşanan meselelerde uygulanması hukuken zaten mümkün değildir. Velev ki uluslararası camia bu konuda anlaştı. O zaman insanlık tarihi boyunca yaşanan bütün katliamların soykırım olarak adlandırılması ve gerekli adımların atılması gerekir. Neden Ermeni olayları ile sınırlandıralım? Avrupalıların Amerika ve Afrika kıtası yerlilerine yönelik, Rusların Kafkaslar'da ve Kırım'da gerçekleştirdikleri katliamların bir milleti ortadan kaldırmaya yönelik sistematik soykırım olduğu tartışma götürmez gerçekler olarak önümüzde durmaktadır. Hal böyleyken bütün bu olayların göz ardı edilip Osmanlı Devleti'nin son döneminde dış güçlerin kışkırtmasıyla bir savaş hali sırasında Osmanlı Devleti'ne ihanet eden bir kısım Ermeni'nin tehcire tabi tutulmasını soykırım olarak nitelendirmek ikiyüzlülüğün daniskasıdır.
Almanya'nın bu tavrını daha da komik hale getiren ise söz konusu devletin 1904 ile 1907 tarihleri arasında Afrika kıtasındaki sömürgesi Namibya halkına karşı işlediği katliamları o dönemde soykırım kavramının uluslararası hukukta yer almadığı gerekçesiyle soykırım olarak tanımaması ve Namibya'ya tazminat ödemeyi kabul etmemesidir.
Bu ikiyüzlü ve artık kabak tadı veren tavrın Almanya'ya ya da Türk Alman ilişkilerine ne katkı sağlayacağı ise merak konusudur. Almanya gerçekten adaleti tesis etmek istiyorsa ilk önce işlediği holokost suçundan dolayı askeri ve mali olarak sorgusuz sualsiz desteklediği İsrail devletinin Filistinlilere yönelik uyguladığı apartheid uygulamalarına, soykırım ve etnik temizliğe dur diyerek başlamalıdır. Çünkü bu şekilde Holokost hatasından sonra bugün Almanya Filistinlilerin maruz kaldığı haksızlıklarda da suç ortağı haline gelmektedir. Alman Parlamentosu adaleti tesis etmek istiyorsa işe buradan başlamalı ve devamında Namibya soykırımını tanımalıdır. Bütün bu meseleleri hallettikten sonra sıra Osmanlı tarihine gelecek olursa hazırlayacağı yasa tasarısına "Müslümanlara yönelik soykırımları anma" maddesini de eklemeyi unutmamalıdır.
[Zaman, 28 Mayıs 2016].