Son günlerde bu soru, CHP destekçisi birçok gazeteci ve kamuoyu oluşturucusu tarafından yeniden sıklıkla sorulmaya başlandı.
Sorunun niçin yeniden gündeme getirildiğini kısaca izah edeyim.
Yerel seçimlerden sonra uzunca bir süre, AK Parti’nin oyunun düştüğüne yönelik bir kampanya yürütüldü. Her hafta açıklanan kamuoyu araştırmaları ile bu kampanya gündemde tutuldu.
Anketlerden yüzde 20’nin üzerinde çıkan “kararsızlar” dağıtılmadan, sanki “kararsız” seçmenlerin tümünün muhalefete gittiği gibi bir algı oluşturuldu. Hâlbuki, gerçek hiç de öyle değildi. AK Parti ve Cumhur İttifakı’nın oy oranı öyle zannedildiği gibi dramatik bir düşüş göstermiyordu.
Kamuoyu anketlerinde AK Parti’nin oy oranının düştüğünü iddia edenler, nedense CHP’nin oy oranının milim yukarıya gitmediğini, hatta birçok ankette son aldığı oylardan düşük çıktığını görmezden geldiler.
CHP’nin oyları artmazken, diğer muhalefet partilerinin oy oranlarında da anlamlı bir değişiklik yoktu. AK Parti’den ayrılanların kurduğu yeni partilere de eski partilerinin tabanlarından kayda değer bir geçiş yoktu. Hatta Deva Partisi’nin anketlerde yüzde 2 civarında gösterilen oy oranlarının da önemli bir kısmı AK Parti’den değil, İyi Parti ve CHP’den gidiyordu.
Muhalefete yakın kamuoyu oluşturucuları ve köşe yazarları, bu algı siyasetini daha fazla sürdürmenin anlamlı olmadığını görmüş olacaklar ki “artık gerçekle yüzleşmenin zamanının geldiğini” söylemeye başladılar. Son günlerde, eleştirilerini yeniden CHP genel başkanına ve yönetimine yönlendirdiler.
Kılıçdaroğlu’nun Millet İttifakı’nın geleceğine odaklanmaktan toplumu ikna edecek siyaset üretemediğini, şimdiki hâliyle CHP’nin ve diğer ittifak partilerinin başarı kazanmasının ufukta görünmediği eleştirisini yükseltmeye başladılar.
CHP Genel Merkezi’nin, “kendi partilerinin inşası, gelişmesi ve halk desteğini alması için yeterince çaba harcamadığı” için bir türlü çıkış yapamadığını ve durumun “ciddi” olduğunu açıktan dile getirme sürecine girdiler.
Son bir senedir kamuoyu araştırmalarında AK Parti’nin oy oranının düştüğünü iddia eden aynı çevreler, bu sefer yapılan son 20 ankette CHP’nin düşüş eğiliminde olduğunu karşılaştırmalı anket sonuçlarıyla irdeleme cesaretini gösterdiler.
AK Parti’nin hâlâ anketlerde en yakın rakibi olan CHP’den neredeyse iki kat fazla oy oranına sahip olmasını ve yeni başlatılan üyelik kampanyasında on birlerce yeni üye yapabilmesini, “CHP’nin çaresizliği” eleştirisi üzerinden anlamaya çabalıyorlar.
Bu tespitleri yapanlar…
Seçmenin hâlâ, “var olan sorunları çözerse AK Parti çözer” eğiliminde olduğunu ve “CHP’nin biz çözeriz umudunu” verememesini “anormal” olarak değerlendirerek işin içinden çıkmaya çalışıyorlar.
En nihayetinde, CHP’nin algı siyaseti ve soyut muhalefet stratejisinin işlemediğini gören CHP’li gazeteciler ve köşe yazarları, sorulması gereken doğru sorunun, “iktidar hâlâ nasıl bu kadar oy alıyor değil”, “muhalefet neden iktidar getirecek oyu alamıyor” olması gerektiği üzerinden muhalefetin mevcut durumunun sorgulanma zamanının geldiğini düşünüyorlar.
Aslında muhalefetin akıl hocaları olan gazeteci ve kamuoyu oluşturucuları sordukları soruların cevabını pekâlâ biliyorlar. Şimdilik bir süre daha muhalefetin esas sorunun ne olduğunu söylemeden günü kurtarmaya çalışacaklar.
CHP ve muhalefetin oy oranlarının niçin yükselmediği sorgulamasını yapanlar, “Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin ittifakı” ile seçim kazanılmayacağı sorunundan başlayarak gerçeğe yaklaşabilirler.
Ayrıca, “Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin ittifakı”nın akıl hocalığını kendilerinin yaptığını öncelikle itiraf ederek, destekledikleri partilerine akıl vermeye devam etseler daha sahici olabilirler.
Sadece Erdoğan karşıtlığında, ilkesiz ittifak çabaları üzerinden muhalif siyasi alanı değersizleştirerek yapılan siyasetin, ne bu siyaseti yapanlara ne de Türkiye’nin geleceğine hiçbir hayrı ve faydası olmaz.
Şimdilik bu gerçeklikle yüzleşmek istemeseler de, er ya da geç bununla da yüzleşecekler.
[Türkiye, 13 Ekim 2020].