Koronavirüs (Covid-19) krizi şüphesiz dünyada istihdam piyasalarını derinden etkileyecek, işsizlik oranlarında ciddi sıçramaların yaşanmasına neden olacaktır. Gelecek bir-iki yıllık süreçte işsizlik oranlarının birçok ülkede yüzde 20’ler ve hatta yüzde 30’lar düzeyine çıktığını görme ihtimalimizin hiç de düşük olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Koronavirüs krizi orta-uzun vadede ise istihdam piyasasında yaşanan dönüşümü önemli oranda hızlandıracaktır. Bu “hikaye”de hükümetlere düşen görev ise kısa vadede işsizlik oranlarını elden geldiğince düşürmek, orta-uzun vadede de yaşanacak dönüşümü kontrol altında tutmaya çalışmaktır.
Koronavirüs krizi daha önceki hiçbir krize benzememesi hasebiyle oldukça özel bir yere sahiptir. Bu süreçte ekonominin hem arz hem de talep cephesi çok katmanlı bir şekilde krize girmiş ve “ekonomik saat” ciddi şekilde yavaşlamıştır. Bu durum da ülkelerin kendilerini bir anda derin bir ekonomik kriz içinde bulmalarına neden olmuştur. Peki, hayat ve ekonomi ne zaman normale dönecek ve bu “yeni normal” şimdikinden ne kadar farklı olacak? Ve bu süreçten istihdam piyasası nasıl etkilenecek?
Koronavirüs krizinden çıkış temelde üç yolla olabilir; i) virüsün nüfusun en az yüzde 50-60’ına yayılmasıyla birlikte “kitlesel bağışıklık” kazanılması, ii) virüse karşı etkili bir aşının üretilmesi, iii) virüsün mutasyon geçirerek zararsız hale gelmesi. Bunlardan sonuncusu ancak uzun bir zaman diliminde gerçekleşebilecektir. İlki ise çok kısa sürede çok fazla sayıda insanın ölmesine neden olacaktır. İkinci yol ise en arzu edileni olmakla birlikte etkili bir aşının kısa bir sürede geliştirilmesi çok zordur. Bu zamana kadar en hızlı geliştirilen aşı rekoru beş yıl ile Ebola aşısındadır.[1] Bu krizde aşıyı hızla geliştirebilmek için Türkiye de dahil olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde insanüstü bir çaba harcanmakla birlikte etkili bir aşı en iyi ihtimalle 12-18 ay arasında ortaya çıkacaktır. Aşının 18 ay içinde üretilememe ihtimali de hiç düşük değildir.[2]
İlk bir-iki yıllık süreçte bu kriz –derinliği azalıp artmakla birlikte– devam edecektir. Bu süreçte salgın iki-üç dalgada gelecek ve her dalgada yaklaşık iki ay boyunca yarı karantina uygulaması yürürlükte olacaktır.Bütün bu noktaları bir araya getirdiğimizde ortaya çıkması en muhtemel tablo şu şekildedir: İlk bir-iki yıllık süreçte bu kriz –derinliği azalıp artmakla birlikte– devam edecektir. Bu süreçte salgın iki-üç dalgada gelecek ve her dalgada yaklaşık iki ay boyunca yarı karantina uygulaması yürürlükte olacaktır. Salgının görece zayıf olduğu ara dönemlerde ise ekonomi tamamen olmasa da hatırı sayılır oranda tekrardan “işlemeye” başlayacaktır. Bu süreç ya yeteri kadar bağışıklık kazanıldığında ya da aşı bulunduğunda sona erecektir. Böylece ekonomi büyük oranda “yeni” bir normale dönmüş olacaktır.
Bu kriz sürecinde alınan yarı karantina önlemlerinin ekonomik aktiviteyi muazzam ölçüde yavaşlatması nedeniyle çoğu ülkede işsizliğin ciddi şekilde yükseleceği rahatlıkla söylenebilir. Sektörel olarak bakıldığında bu krizden tarım sektöründense sanayi ve hizmetler sektörünün ciddi şekilde etkilendiği/etkileneceği görülmektedir. Sanayi sektörü genel olarak talepte yaşanan ciddi daralmalar ve küresel tedarik zincirlerinde görülen önemli kırılmalar nedeniyle bu krizden ciddi şekilde etkilenmiştir/etkilenecektir. Hizmetler sektörü ise yine talepte yaşanan muazzam daralmanın yanı sıra (bu sektördeki çoğu işin yüz yüze gerçekleştirilmesi nedeniyle) yarı karantina uygulaması kapsamında iş yerlerinin tamamen kapanması veya kısıtlı bir şekilde hizmet vermesi nedeniyle kendisini önemli bir krizin içinde bulmuştur. Bu sektörde restoran ve otelcilik ile perakende ve toptan ticaret alt sektörleri özellikle kötü etkilenmiştir/etkilenecektir. Öte yandan hizmetler sektöründeki orta-yüksek vasıflı işlerin birçoğunun evden de yapılabilmesi nedeniyle bu alt grubun krizden görece az etkileneceği söylenebilecektir.[3] Bunların haricinde internet alışverişinde bu dönemde yaşanan sıçramanın başta evlere gıda/yemek servisi yapan firmalar olmak üzere internetten alışveriş sektöründe ciddi bir büyümeyi beraberinde getireceğini vurgulamak gerekir. Yani bu krizin az da olsa “kazanan sektörleri” de olacaktır.
Genel olarak –güçlü bir kamu müdahalesinin olmadığı durumlarda– dünyada işsizlik oranlarının nefes kesecek düzeylere yükseleceği söylenebilecektir. ABD’de işsizlik maaşı başvurusu yapan kişi sayısı Mart’ın üçüncü haftasında 281 binden 3,3 milyon kişiye zıplamıştır.[4] Bu kadar keskin bir yükselişin ABD tarihinde ilk defa yaşanmış olduğu bu noktada vurgulanmalıdır. Bu hususta ikinci sırada ise “sadece” 695 bin işsizlik maaşı başvurusu ile Ekim 1982’nin ilk haftası bulunmaktadır.[5] Bu süreçte gerçekleştirilen ilk akademik tahminlere göre de ABD’de işsizlik oranı yüzde 3’ler seviyesinden (ikinci çeyrekte) yüzde 30’un üzerine yükselebilecektir.[6] ILO’ya göre de dünyada 1,25 milyar çalışan yani küresel iş gücünün yüzde 38’i koronavirüs krizinden en çok etkilenen sektörlerde[7] çalışmaktadır ki bunların çok ciddi bir kısmının bu süreçte işsiz kalması en muhtemel senaryodur.[8]
Bu kriz sürecinde kritik bir vazife görecek olan işsizlik maaşı çalışanların finansal sıkıntılarını kısmen gidermekle birlikte işsizlik problemini hafifletmemektedir ki bu da uzun vadede çeşitli problemlerin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Örneğin ABD’de krizle mücadelede çalışanlara sağlanan temel olanağın –işlerini koruyacak politikalardansa- işsizlik maaşı olması bu ülkedeki işsizliğin gerçekten çok yüksek düzeylere çıkmasına neden olacaktır.[9] Şu halde yarı karantina süreçlerinde devletlerin elden geldiğince istihdamı korumaya çalışması gerekmektedir ki Türkiye de bu krizde üç aylık “işten çıkarma yasağı”[10] ve “kısa çalışma ödeneği”[11] ile bunu yapmaya çalışmaktadır. İşten çıkarma yasağı uygulaması işverenlere çalışanları ücretsiz izne çıkarma hakkı vererek aslında temel olarak işverenler ile çalışanlar arasındaki bağın yarı karantina sürecinde kopmamasını sağlamaya çalışmaktadır. Kısa çalışma ödeneğinde ise üretimi üçte birden fazla azalan veya tamamen kesen iş yerlerinde belirli koşulları sağlayan çalışanlara ücretleri devlet tarafından ödenmektedir.
Kısa çalışma ödeneği istihdamı destekleme noktasında önemli bir vazife görmesine rağmen devlete ciddi bir mali yük bindirme eğiliminde olması ve bu kriz sürecinde firmalara faaliyetlerini durdurma noktasında kısmi bir teşvikte bulunması nedeniyle belirli kısıtlara sahiptir. Bu nedenden ötürü bu politikanın “istihdamı paylaşma” politikası ile tahkim edilmesi gerekmektedir.[12] İstihdamı paylaşma politikasında faaliyetlerinde azalma olan firmalar çalışanlarının bir kısmını işten çıkarmaktansa bütün çalışanların hem çalışma süresini hem de aldıkları ücreti belirli bir oranda düşürmektedir. Bu uygulamada çalışanlar hem işlerine fiilen devam edebilmekte hem de finansal yükü devlet değil firma taşımaktadır ki bu da devlet bütçesinin inanılmaz boyutlarda sıkışacağı bu kriz sürecinde önemli bir husustur.
Belirtmek gerekir ki bu kriz özellikle düşük/orta vasıf düzeyine sahip, finansal olanakları kısıtlı çalışanları vurma eğiliminde olacaktır.İstihdamı paylaşma uygulaması üretimi tamamen durduran veya ciddi şekilde azaltan firmalar için değil faaliyetlerini belirli ölçüde azaltan işletmeler için geçerli olması hasebiyle kısa çalışma ödeneği uygulamasını zarif bir şekilde tamamlamaktadır. Yine bu uygulamanın birçok ülke tarafından özellikle kriz dönemlerinde yoğun bir şekilde kullanıldığını da bu noktada belirtmek gerekmektedir. Örneğin 2009 küresel ekonomik krizi sürecinde Almanya’da istihdamı paylaşma uygulamasının yaygınlık düzeyi yüzde 3’ü geçmiş[13] ve toplamda 234 bin kişi bu programdan yararlanmıştır. Japonya’da ise 416 bin kişi bu programla işsizlik tehlikesini bertaraf etmiştir.[14]
Belirtmek gerekir ki bu kriz özellikle düşük/orta vasıf düzeyine sahip, finansal olanakları kısıtlı çalışanları vurma eğiliminde olacaktır. Yüksek vasıflı çalışanların gerek evden çalışma olanaklarının çok daha yüksek olması gerekse sahip oldukları pazarlık gücü nedeniyle işsiz kalma olasılıkları düşük vasıflı çalışanlara göre önemli oranda daha azdır. İşsiz kalınması durumunda da kendilerini belirli bir süre koruyacak finansal varlıklara sahip olma ihtimalleri diğerlerine kıyasla daha yüksektir.
Yine düşük/orta vasıf düzeyine sahip kişiler genel olarak kayıt dışı işlerde çalışma eğilimindedir ki hem bu çalışanların bu kriz sürecinde işsiz kalma ihtimalleri kayıtlı çalışanlara göre çok daha yüksektir hem de bu kişiler işsizlik maaşı gibi olanaklardan yoksundur. Türkiye’de sanayi ve hizmetler sektöründe kayıt dışı çalışma oranı yüzde 22 civarındadır.[15] Bu oranın dünya ortalaması ise yüzde 50,5 ile çok daha yüksektir.[16]
Ayrıca bu kriz sürecinde iş dünyasına atılmaya çalışan yeni mezun gençlerin iş bulma olanakları ciddi ölçüde gerilemiştir/gerileyecektir. Bu durum işsizliğin yükselmesi noktasında önemli bir kaynak olmasının yanı sıra birtakım uzun vadeli olumsuz etkilere de sahiptir. Yapılan akademik çalışmalar göstermektedir ki kriz dönemlerinde mezun olan gençlerin uzun vadede ortalama gelir düzeyleri diğerlerine göre daha düşük olma eğilimindedir.[17] Şu halde bu kriz sürecinde dezavantajlı grupların (düşük/orta vasıflı, kayıt dışı ve/veya genç çalışanların) yaşadıkları ekstra sıkıntıları ve zorlukları sınırlayacak politikaların uygulanması gerekmektedir.
Genel olarak bu kriz sürecinde uygulanacak istihdam politikaları işsizlik oranını kontrol altında tutma noktasında belirli oranda başarılı olacaktır. Fakat yine de bu süreçte işsizlik oranında ciddi yükselişlerin olacağı ve istihdam piyasasında “yeni normale” –yüksek ihtimalle– genel olarak iki-üç yıl sonra ve tam olarak da beş yıl sonra dönülebileceği unutulmamalıdır.
Koronavirüs krizinin uzun vadeli etkileri
Peki, koronavirüs krizinin istihdam piyasası üzerindeki uzun vadeli etkileri hususunda neler söylenebilir? Vurgulamak gerekir ki birincil derecede bu krizin ne kadar ve hangi derinlikte yaşanacağı, ikincil derecede de hükümetlerin bu süreçte ne tür bir istihdam politikaları uygulayacakları ortaya çıkacak sonuçlarda derinden etkili olacaktır. Bu açıdan, aşağıdaki varsayımlardan oluşan “ortalama senaryo” gelecekte istihdam piyasasının nasıl bir yapıya doğru evrileceği hususundaki tahminlere temel teşkil edecektir:
- Bu kriz bir-iki yıl sürecek ve toplamda iki-üç salgın dalgası yaşanacaktır.
- Bu süreçte hükümetler yeterince sıkı bir salgın politikası izlemekte görece başarılı olacaktır.
- Bu süreçte ikişer aylık iki yarı karantina yaşanacaktır.
- Diğer zamanlarda da salgınla ilgili önlemler önemli ölçüde gevşemekle birlikte devam edecek ve ekonomik aktivite eski düzeyinin hatırı sayılır ölçüde altında kalacaktır.
- İlk bir-iki yıllık süreçte yaşanan şok iki-beş yıllık süreçte de tüketici davranışları üzerinde hatırı sayılır ölçüde bir etkiye sahip olmaya devam edecektir.
- Hükümetler bu krize karşı yeterince güçlü bir ekonomik cevap verme noktasında önemli ölçüde başarılı olacaktır.
İkinci olarak küresel tedarik zincirlerini daha güvenli kılmak ve küresel ölçekte yaşanacak dalgalanmalardan daha az etkilenmek adına uluslararası şirketler üretim süreçlerini başta Çin olmak üzere uzak ülkelerden kendi ülkelerine ve/veya komşu ülkelere kaydırabilecektir. Bu durum bir taraftan gelişmiş/zengin ülkelerde veya onların komşularında düşük/orta vasıflı işlerin sayısını artıracak diğer taraftan üretim sürecinin dışında kalacak olan Çin gibi ülkelerde istihdamı azaltma eğiliminde olacaktır.[19] Belirtmek gerekir ki bu durum Avrupa ve ABD pazarına Çin ve Uzakdoğu’dan çok daha yakın olan Türkiye için önemli bir avantaj niteliğindedir.
Üçüncü olarak içinde bulunduğumuz otomasyon/robotlaşma çağında gişe görevlisi ve resepsiyonist gibi müşteriyle yüz yüze irtibat kurulan işlerin sayısında yaşanan azalma sıhhi endişeler nedeniyle –robotlaşma lehine– hızlanacaktır. Bu durum özellikle iki-beş yıllık süreçte etkili olacak fakat daha sonrasında da belirli düzeyde etkili olmaya devam edecektir. Yine sıhhi endişeler nedeniyle toplu bir şekilde bir araya gelinen sinema, kafe, restoran, stadyum gibi mekanlara dönük ilgide özellikle iki-beş yıllık dönemde hatırı sayılır düzeyde bir azalma meydana gelecektir. Bu durum da bu sektörlerdeki toplam iş sayısında önemli seviyede bir azalmaya neden olacaktır. Buna karşılık eve yemek ve gıda siparişinden kitap veya cep telefonu satın almaya kadar internetten yapılan her türlü alışverişte yaşanan artış hızlanacaktır. Böylece bu sektörlerdeki istihdamda önemli düzeyde bir artış yaşanacaktır.
Dördüncü olarak sağlık sektörünün algılanan stratejik öneminde yaşanan artış nedeniyle bu sektöre ayrılan kaynaklarda ve yapılan yatırımlarda önemli bir artış yaşanacaktır. Bu durum da sağlık sektöründeki işlerin sayısının önemli düzeyde artmasını beraberinde getirecektir.
Beşinci olarak sıhhi/stratejik kaygılar ve tercihlerde yaşanabilecek dönüşüm nedeniyle internet toplantıları ve evden çalışma uygulamalarının sayısında ciddi bir artış yaşanabilecektir. Bu durum da gerek ülke içi gerekse ülkeler arası yolcu trafiğinde özellikle iki-beş yıllık süreçte kriz öncesi döneme kıyasla önemli düzeyde bir azalma olmasına neden olabilecektir. Yine küresel tedarik zincirinde yaşanması muhtemel dönüşüm de küresel boyutta iş adamı/kadını dolaşımını ayrıca azaltma potansiyeline sahiptir. Yine aynı gerekçe nedeniyle uluslararası mal dolaşımının hacmi de önemli oranda düşecektir. Bu faktörler havacılık ve petrol/enerji sektörlerini ve bu sektörlerin istihdam piyasalarını önemli ölçüde olumsuz etkileyecektir.
Altıncı olarak sıhhi kaygılardan ötürü tatil ve gezme amacıyla gerçekleştirilecek olan seyahatlerde özellikle iki-beş yıllık süreçte önemli düzeyde bir azalma olacaktır. Bu da ülkelerin turizm gelirlerini olumsuz etkileyecektir. Bu durum başta Çin olmak üzere özellikle Uzak Doğu ülkeleri için geçerlidir. (Öte yandan beş yıldan sonra bu etki muhtemelen büyük oranda ortadan kalkacaktır.) Bu durum turizmin yanı sıra havacılık ve petrol/enerji sektörleri ve bu sektörlerin istihdam piyasaları üzerinde olumsuz etkilere sahip olacaktır.
Yedinci olarak halihazırda birçok ülkede zaten önemli ölçüde bozuk olan gelir dağılımı bu zorlu süreçte daha da bozulma potansiyeline sahiptir. Bu durum –özellikle iki-beş yıllık süreçte olmak üzere– arz ve talep arasındaki dengesizliği daha da genişleterek ekonomik işleyişin önemli ölçüde bozulmasına neden olabilecektir. Hatta bu süreçte bazı ülkelerde ciddi toplumsal karışıklıklar yaşanabilecektir. Sonuç olarak da yaşanabilecek bu olumsuzluklardan istihdam piyasası önemli ölçüde olumsuz etkilenecektir.
[1] Carrie Arnold, “How Soon will We have a Coronavirus Vaccine? The Race Against Covid-19”, New Scientist, 18 Mart 2020, https://www.newscientist.com/article/2237742-how-soon-will-we-have-a-coronavirus-vaccine-the-race-against-covid-19/#ixzz6IYvCEKqZ, (Erişim tarihi: 14 Nisan 2020).
[2] Neil M. Ferguson vd., “Impact of Non-Pharmaceutical Interventions (NPIs) to Reduce COVID19 Mortality and Healthcare Demand”, Imperial College COVID-19 Response Team, 16 Mart 2020, https://spiral.imperial.ac.uk:8443/bitstream/10044/1/77482/8/2020-03-16-COVID19-Report-9.pdf, (Erişim tarihi: 14 Nisan 2020).
[3] Charles Gasgon, “COVID-19: Which Workers Face the Highest Unemployment Risk?”, Federal Reserve Bank, 24 Mart 2020,
https://www.stlouisfed.org/on-the-economy/2020/march/covid-19-workers-highest-unemployment-risk, (Erişim tarihi: 14 Nisan 2020).
[4] Heather Long ve Alyssa Fowers, “A Record 3.3 Million Americans Filed for Unemployment Benefits as the Coronavirus Slams Economy”, Washington Post, 26 Mart 2020.
[5] Dominic Rushe ve Amanda Holpuch, “Record 3.3m Americans file for Unemployment as the US Tries to Contain Covid-19”, Guardian, 26 Mart 2020.
[6] “Back-of-the-Envelope Estimates of Next Quarter’s Unemployment Rate”, Federal Reserve Bank, 24 Mart 2020, https://www.stlouisfed.org/on-the-economy/2020/march/back-envelope-estimates-next-quarters-unemployment-rate, (Erişim tarihi: 14 Nisan 2020).
[7] Bu sektörlerin en büyükleri ise toptan ve perakende ticaret sektörü (482 milyon) ile imalat sanayiidir (463 milyon).
[8] “ILO Monitor 2nd Edition: COVID-19 and the World of Work: Updated Estimates and Analysis”, ILO, 7 Nisan 2020, s. 5.
[9] Emmanuel Saez ve Gabriel Zucman, “Jobs aren’t Being Destroyed This Fast Elsewhere. Why is That?”, New York Times, 30 Mart 2020.
[10] Hazal Ateş, “İşten Çıkarmaya 3 Ay Yasak”, Sabah, 9 Mart 2020.
[11] Çalışanlara verilen günlük ücret brüt asgari ücretin yüzde 60’ı kadar olup aylık brüt asgari ücretin yüzde 150’sini geçemez. Bkz. “Genel Bilgiler”, İŞKUR, https://www.iskur.gov.tr/isveren/kisa-calisma-odenegi/genel-bilgiler, (Erişim tarihi: 14 Nisan 2020).
[12] Mevlüt Tatlıyer, İstihdamı Paylaşmak, (SETA Yayınları, İstanbul: 2020).
[13] Bruno Amable ve Ken Mayhew, “Unemployment in the OECD”, Oxford Review of Economic Policy, Cilt: 27, Sayı: 2, (2011), s. 212.
[14] Alexandar Hijzen ve Danielle Venn, “The Role of Short-Time Work Schemes During the 2008-09 Recession”, OECD, Sayı: 115, 17 Ocak 2001, s. 35.
[15] Tatlıyer, İstihdamı Paylaşmak, s. 118.
[16] “ILO Monitor 2nd Edition: COVID-19 and the World of Work: Updated Estimates and Analysis”, s. 6.
[17] Massimiliano Mascherini, Stefanie Ledermaier, Carlos Vacas-Soriano ve Lena Jacobs, “Long-Term Unemployed Youth: Characteristics and Policy Responses”, Eurofound Report, 14 Aralık 2017, https://www.eurofound.europa.eu/publications/report/2017/long-term-unemployed-youth-characteristics-and-policy-responses, (Erişim tarihi: 14 Nisan 2020).
[18] Mevlüt Tatlıyer, İktisadi Düşüncenin Evrimi ve İktisat Politikası, (Nobel Yayınları, İstanbul: 2015), s. 128.
[19] Bununla birlikte uluslararası şirketler üretimde yapısal değişikliğe giderken daha teknolojik/robotik üretim yapmaya karar verdikleri ölçüde istihdamdaki artış sınırlanacaktır.