SETA > Yorum |
Suriye de Yaşanan Son Gelişmeler Ve Muhtemel Riskler

Suriye’de Yaşanan Son Gelişmeler Ve Muhtemel Riskler

Geride bıraktığımız hafta içinde Suriye'de, ülkenin ve yeni yönetimin geleceğini doğrudan ilgilendiren oldukça önemli gelişmeler yaşandı. Lazkiye ve Tartus hattında eski rejim kalıntılarının Nusayri azınlığı konsolide ederek geçiş sürecini istikrarsızlaştırma girişimlerine yönelik fragman mahiyetinde bir durum ile karşı karşıya kalınırken diğer bir taraftan da Güney'deki Dürzilerin, Tel Aviv üzerinden Şam yönetimine yönelik açıklamaları görüldü.

Geride bıraktığımız hafta içinde Suriye'de, ülkenin ve yeni yönetimin geleceğini doğrudan ilgilendiren oldukça önemli gelişmeler yaşandı. Lazkiye ve Tartus hattında eski rejim kalıntılarının Nusayri azınlığı konsolide ederek geçiş sürecini istikrarsızlaştırma girişimlerine yönelik fragman mahiyetinde bir durum ile karşı karşıya kalınırken diğer bir taraftan da Güney'deki Dürzilerin, Tel Aviv üzerinden Şam yönetimine yönelik açıklamaları görüldü. İsrail'in, Suriye'deki kırılganlıkları lehine çevirmek ve mevcut yönetimin itibarını sarsmak için düzenlediği saldırılar da yine Suriye'nin önümüzdeki sürecine dair dikkate alınması gereken bir husustu. Tüm bu olaylar cereyan ederken Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın, YPG/SDG lideri Ferhat Abdi Şahin ile Şam'da bir araya gelmesi ve taraflar arasında imzalanan anlaşma, yeni yönetimin istikrarlı bir yapı inşasında gerek duyduğu en elzem aşamalardan birinin tamamlanmasını da beraberinde getirdi.

8 Aralık'ta Beşşar Esed rejiminin düşmesiyle Ahmed eş-Şara ve ekibi Suriye'nin normalleşmesi ve yaraların sarılması için hızlı bir şekilde aksiyon aldı. Bölgesel ve küresel aktörlerin yeni yönetimi muhatap kabul etmesi, uluslararası alanda Şara'nın meşruiyet kazanması ve ülkeye dönük yaptırımların kaldırılmasına kapı aralaması bakımından hayati önemi haizdi. Bu nedenle ülkedeki yapısal sorunların çözüme kavuşturulması için farklı etnik ve dini gruplara yönelik stratejide mümkün mertebe dikkatli davranmaya çalışan Şara yönetimi, bu konuda oldukça hassas bir söylem üretmeye gayret etti.

Tetiklenen Kırılganlıklar

6 Mart'ta Lazkiye'de eski rejim unsurlarının güvenlik güçlerini pusuya düşürmesi sonrası bölgede gerilim yükselirken meydana gelen çatışmalarda çok sayıda asker ve sivil hayatını kaybetti. Şam yönetiminin hızlı aksiyon alması sayesinde Esed yanlısı hücrelerin harekete geçerek mezkûr hadiseden mezhepsel bir ayaklanma çıkarmasına imkân verilmedi. Aynı zamanda resmi güvenlik birimleri dışındaki grupların da kendi başlarına inisiyatif alarak gelişmelere müdahil olmasının önünü kesmeye çalışan Şam yönetimi, ilk saatlerdeki kaotik durumu hızla düzelterek kısa sürede tüm boyutlarıyla kontrolü ele aldı. Geçtiğimiz hafta tezahür eden bu gerilim, aslında Esed rejiminin düşüşünün ardından beklenen bir durumdu.

On yıllardır ülkeyi baskı araçlarıyla yöneten bir rejimin kalıntılarının geçiş sürecini baltalamaya yönelik girişimlerde bulunması her daim görülmesi muhtemel bir husustur. Nitekim, Mısır ve Tunus'taki halk devrimlerinin ardından eski rejimin radikal unsurlarının istikrarlı ve sağlıklı bir geçiş sürecinin işletilmesini engellemek adına yeni yönetimleri zora sokmak ve toplumda bir kaos ortamı oluşturmak için yaptıkları eylemler hala hafızalarda yerini korumaktadır. Bu nedenle, Şam yönetiminin, eski rejim yanlısı grupların düzenleyeceği terör saldırılarına ve insicamı bozmaya yönelik girişimlerine bundan sonra daha hazırlıklı olması gerekmektedir.

Genellikle Süveyda şehrinde ikamet eden Dürziler de 8 Aralık sonrası ismi en çok duyulan grupların başında gelmektedir. Suriye'nin geleneksel siyasal sisteminde etkinliği bulunmayan hatta bir başka deyişle irapta mahalli olmayan bir topluluk konumundaki Dürziler, rejimin düşüşünün ardından oluşan boşluğu değerlendirmek suretiyle kendilerine yeni bir alan açmayı istemektedirler. Siyonist yönetimin Suriye topraklarındaki yayılmacı stratejisini sürdürebilmesi için işlevsel bir araç konumunda Dürziler ile kurduğu ilişki, Şam yönetimin ülkenin güney kesiminde mutlak bir otorite sağlamasının önünde engeller oluşturmaktadır. Dürzilerin tek başına kurucu bir irade ortaya koymasının imkânsız olduğunu bilen dini lider Hikmet el-Hicri, Tel Aviv'in Şam yönetimi hakkında kullandığı söylemin bir benzerini dillendirerek kendilerine yönelik bir koruyucu sıfatıyla İsrail işgalini meşrulaştırmaya ve Şam'ın bölgedeki otoritesini zayıflatmaya çalışmaktadır. Her ne kadar Dürziler ile müzakerelerde belirli bir mesafe katedilmiş olsa dahi Siyonist yönetimin baskısı ve vaatleri, önümüzdeki süreçte Şam- Süveyda- Tel Aviv hattında yeni bir gerilim alanının oluşacağına işaret etmektedir.

İşgal devletinin Gazze'deki stratejik mağlubiyetinin üzerini örtmek ve teo-politik yayılma siyasetini sürdürmek için Lübnan ve Suriye'ye yönelik yıpratma stratejisi devam etmektedir. Özellikle Esed rejiminin düşmesiyle Suriye'deki stratejik hedeflere yönelik saldırılarını artıran Tel Aviv, Suriye'nin güçlü bir savunma mekanizmasına sahip olmasını bu yolla önlemeyi amaçlamaktadır. Ayrıca Siyonist yönetimin saldırılarıyla Suriye'de çıkacak olası karışıklıklarda Şara yönetiminin direncini kırmak için ülkenin askeri alt yapısı ciddi şekilde tahrip edilmektedir. Şüphesiz bu durum, Suriye'nin yarını için ciddi risk oluşturan kırılganlıkları artıracak en büyük tehlikedir.

YPG/SDG Anlaşması Sürdürülebilir mi?

Bazı radikal Nusayriler ve İsrail destekli Dürzilerin oluşturduğu tehlikeye karşı Şam yönetimin YPG/SDG ile yaptığı anlaşma, son bir haftada ülkede istikrarın teminine yönelik en olumlu hamleydi. Sekiz maddeden oluşan anlaşmanın genel çerçevesi, YPG/SDG tarafından Şara yönetiminin tanınması ve Suriye'deki devlet inşa sürecine olumlu katkı sağlanması yönündeydi. Şam yönetimine karşı bir pozisyon alma iddiasından anlaşmayla vazgeçtiğini deklare eden Ferhat Abdi Şahin, Suriye'nin istikrara kavuşmasında yapıcı rol oynayacaklarına işaret etti. Bütünleşme sürecinin yıl sonuna kadar tamamlanmasının öngörüldüğü metin, Şam için oldukça kritik bir zamanda gerçekleşen bir hamle niteliğinde olsa da ülkenin genel dinamikleri dikkate alındığında anlaşmanın oldukça hassas bir denge üzerine kurulduğu da dikkatlerden kaçmamaktadır.

Suriyelilerin yüzleştiği ekonomi ve enerji öncelikli sorunların toplumda oluşturacağın muhtemel riskler, şüphesiz dini ve etnik grupların Şam'a karşı daha serbest davranmasına imkân tanıyacaktır. Aynı zamanda ABD ve İsrail'in YPG/SDG üzerindeki nüfuzu da dikkate alındığında Trump ya da Netanyahu yönetiminin farklı bir strateji ile örgüte yaklaşımının sahada farklı sonuçlar doğurabilme olasılığı da söz konusudur. Bu minvalde Şam yönetimin anlaşmanın harfiyen uygulanması ve YPG/SDG'nin süreci olumsuz etkilemeye ya da oyalamaya yönelik girişimlerine kati surette izin vermemesi gerekmektedir. Aksi takdirde, Fırat'ın doğusunda Şam yönetiminin otoritesini tesis edememesi durumu ortaya çıkar ki bu da Suriye'nin geçiş sürecinde istenilmeyen senaryoların yaşanmasına kapı aralayacak bir momente dönüşebilecektir.

Ahmed eş-Şara ve ekibi, Suriye'de çok boyutlu bir inşa sürecini yürütmeye çalışmaktadır. Bölgesel ve küresel aktörlerin desteği olmaksızın Suriye'de istikrarlı bir ortam oluşmayacağı için hem Sam yönetiminin hem de Suriye'de istikrarı arzulayan her aktörün sahadaki riskleri ve kırılganlığı minimize etmek için ciddi adımlar atması gerekmektedir. İşletilen süreçte meydana gelecek aksaklıkların Suriye'de önü alınamayacak ve sonuçları kestirilemeyecek bir noktaya evrilme ihtimali, Şam yönetimine gerekli destek ve tavsiyelerin verilmesini zorunlu kılmaktadır.

[Sabah, 15 Mart 2025]