Amerika açısından petrolün stratejik önemi tahmin edilenden çok daha yapısal bir kurgu üstüne bina edilmiştir. Bunun hem sosyoekonomik sebepleri hem de sosyopsikolojik sebepleri bulunuyor. Dünya devletlerinin birçoğu petrol tüketimini bütçelerinin ciddi bir kısmını ayırarak gerçekleştiriyor. Amerika'ya göre hem daha az tüketiyorlar hem de daha fazla maliyet ödüyorlar. Amerika içinse bu denklem adeta tersten işliyor. 100 yıldır hem daha fazla tüketiyorlar hem de daha az ödüyorlar. Bir kriz anında Amerika'nın bu dengeyi koruyabilmesi için bugün yaşanan petrol krizine en hassas tepkileri vermesini anlamamız bu açıdan daha kolaydır. Bu meyanda geçen ayarlarda Amerikan üst yönetiminden isimlerinde (CIA direktörü Robert Gates, Connectıcut senatörü Joe Lıberman, Deniz Kuvvetleri Komutanı P.Kelley vb.) katıldığı bir “petrol şok dalgası” simülasyon oyun ve tatbikatının tertip edilmiş olması dikkate değerdir. Petrol bölgelerinin hemen hepsinde en hafif şekilde karışıklık, en ciddi şekilde de iç savaşı ortaya çıkaran bu simülasyonun Amerikan yönetimi tarafından ciddiye alındığı bizzat katılanların ağzından doğrulandı.
Bu senaryo aslında Goldman Sachs'ın da açıkça ifade ettiği ve diğer bazı ekonomik araştırma merkezlerinde katıldığı şu felaket tablosunu içeriyor: Öncelikle küresel petrol fiyatları 150 dolara ulaşır ve tüketici fiyat endeksi yüzde 12'ye çıkar. Bu iki unsurun birleşmesiyle birlikte ciddi bir resesyon dönemine girilirken S&P'de yüzde 25 civarında bir düşüş yaşanır. ABD'de resesyon hızla dünyaya yayılarak Çin ve Diğer Asya ülkelerine yansırken Ortadoğu'da karışıklar başlar. Bu senaryonun hayata geçip geçmeyeceği üzerinden piyasalarda yaşanan volatilite ve spekülasyon üzerinden son 1.5 yıldır uçuk kabul edeceğimiz miktarda kağıtlar el değiştirdi, borsa iniş çıkışları yaşandı. Bu dalgalanmayı anlamak için petrol fiyatlarının kısa bir ekonomi-politik tarihine göz atmak yeterlidir.
Ani Fiyat Artışları Amerikan Enerji Enformasyon İdaresi'nin 2005 Haziran ayı dünya petrol üretimi ve fiyatlarına ilişkin tahminlerine göre, OPEC'in 2005 yılı net petrol ihraç gelirinin 430 milyar dolar olması bekleniyor. Bu rakam 2004 yılındaki 338 milyar dolarlık gelirin yüzde 27 fazlasına, 2005 yılı Ocak ayındaki gelir tahminlerinin ise yüzde 25 fazlasına tekabül ediyor. Diğer taraftan 2006 için OPEC'in net petrol ihraç gelirinin, 2005 yılının yüzde 4 üstünde gerçekleşerek, 447 milyar dolar olması beklenirken OPEC üyesi olmayan ülkeler de piyasalardaki fiyat artışından faydalandıkları görülüyor. Örneğin Rusya, 2001'de 38 milyar dolar olan net petrol ihracı gelirini 2004'de yaklaşık 90 milyar dolara çıkardı.
1970'lerin başlarında ham petrol fiyatlarının 1.26 dolar varil'den 1974'de 9.40 ve 1979'da da 24 dolar'a çıkmasıyla bütün batı ekonomileri, doğal olarak siyasal örgütlenmeleri de ciddi bir kriz yaşamışlardı. OPEC'in Aralık 1973'deki ham petrol fiyatlarını 5.12 dolardan 11.65 dolara çekme kararını Kissinger “bu yüzyılın tarihinin yaşadığı en önemli olaylardan birisi” şeklinde tarif etmişti. Kissinger gerçekten de haklıydı. Öyle ki 1973 kararının, tam 48 saat ardından Amerika, Kanada, Batı Avrupa ve Japonya'nın petrol faturalarına toplam 40 milyar dolarlık ek bir yük gelmişti. Gelen maddi yükün ötesinde yaşanan siyasi sonuçlar çok daha ağır olmuş, yaşanacak başka bir krizin maliyetini kaldırmayı göze almayan Amerikalı ve Avrupalı güçler, Ortadoğu'nun ucuz petrolü üstünde tartışmasız hegemonyayı ABD'ye bırakmak zorunda kaldılar. Bugün yaşanan petrol fiyatlarındaki artışın küresel anlamda bir şok etkisi yaratmamasının asıl sebebi, iktisadi olarak kalkınmış olan ülkelerin 1970'deki gayri safi yurt içi hâsılalarının(GSYİH) her bir dolarının petrol masrafı karşılığının bugün takriben yarısını kullanmaları olarak görülebilir. Başka bir deyişle GSYİH'de 1 dolar üretmek için gerekli olan enerji miktarı son otuz yıl içerisinde yüzde elli azaldı. Bu iyimser yorumu destekleyecek diğer bir kanıt ise petrol fiyatlarının bugün ulaştığı rekor seviyesine ani bir çıkıştan ziyade tedrici olarak gelmesidir. Ayrıca, enflasyon hesaplanması yapıldıktan sonra bugünkü petrol fiyatları 1980'lerdeki zirvesinin sadece yarısı kadar olduğu görülüyor. Aynı şekilde, birçok farklı iktisadi model petrol fiyatlarındaki artışın üretim üstündeki etkisinin daha az ve izafi olduğunu ortaya koyarken OPEC ve IMF'in tespitlerine göre, varil başına 10 dolarlık bir artış, küresel üretimi bir yıl sonra yüzde 0,5 oranında aşağı çekmesine neden oluyor. Eğer fiyatlar şu anki seviyelerinde kalır ve son dört yıllık ortalamalara yaklaşmaz ise; takriben yüzde 1'lik bir küresel üretim kaybı olabilir. Küresel GSYİH'nın son yirmi yılın en hızlı rakamına ulaşıp yüzde 5 olduğunu hesaba katarsak, yüzde 1'lik bir kaybın kayda değer olmakla birlikte tehlike sinyalleri çaldıracak kadar öneme haiz olmadığını ya da doğrudan bir küresel resesyona sebep olmayacağını da ifade edebiliriz.
Petrol Tüketimi ve Kriz Olasılığı Küresel petrol tüketimi 2005 yılında yaklaşık olarak yüzde 2,5 artarken, ABD'nin talebi aynı dönemin ikinci çeyreğinde yüzde 3.5 artış gösterdi. Bu önümüzdeki yıllarda da petrol fiyatlarının muhtemelen yüksek seviyelerde kalacağının bir işareti olarak kabul edilebilir. Öyle ki, enerji kaynakları keşifleriyle ilgili olarak yapılan sermaye yatırımları 1980'lerden bu yana ciddi bir şeklide gerilemiş durumda. Önümüzdeki on yılda büyüyen enerji talebini karşılamak için 1990'larda harcanan rakamın nerdeyse üç katına ulaşan 2.4 trilyon dolarlık bir sermaye yatırımı gerektirecek.
Diğer bir etken ise arz ve talebin birleşerek petrol fiyatları üstünde oluşturduğu baskı olarak gösterilebilir. Spekülatörler 2005 yılında son iki çeyrek boyunca bir trend göstermeyen borsa ve statik bono piyasasından çekilip dünya piyasalarında normal şartlarda volatilitesi ve kâr marjı çok hareketli olmayan petrol piyasasına yöneldiler. Petrol fiyatlarının şu an ulaştığı 69 dolar civarından tekrar nasıl bir istikamete doğru gideceğini kimsenin kestirmesi mümkün değil. Petrol fiyatları hali hazırda bir “kriz” havası yaratacak durumda değilse de, krizin çokta uzağında da değil. Kriz açışından doğru tedrici bir şekilde yaklaşan petrol fiyatları, üç ila altı ay kadar aynı seviyelerde kalırsa bir kriz döngüsü başlatabilir. Dolayısıyla soruyu şu şekle dönüştürmek gerekiyor. “fiyatlar altı ay sonra da bugünkü seviyelerde kalırsa ne olacak.” Geçmişte, petrol krizlerinin hepsini ciddi resesyonlar takip etti. İlk petrol ambargosunu 1973–1975 arası sert ekonomik iniş takip ederken 1979 ambargosu 1981–82 resesyonunu üretti. I.Körfez savaşının müteakiben ise 1990–91 düşüş gerçekleşirken bu üç olayında ortak paydası, petrol krizi çıktığında ekonomilerin durgunluk içerisinde olmalarıydı. 1973 ve 1990'da küresel ekonomi yıllık yüzde 2,2 büyümekteydi. 1979'un ikinci yarısında ise büyüme oranı daha da kötü bir seviyede, yıllık yüzde 0,6'da seyrediyordu.
Geçmiş tecrübeler gösteriyor ki, durgunluk hızı ile petrol krizinin birleşimi ekonomi için ölümcül bir hal alabilir. Ancak yine aynı tablodan iyimser bir sonuç olarak petrol fiyatlarının durgunluk tehdidini ortadan kaldırmak üzere düşeceği görülüyor. Lakin son artışlar geçmişte olduğu gibi arızi olmaktan ziyade daha uzun bir zaman dilimine yayılabilecek ve kalıcı özelliği olabilecek bir mahiyet taşımakta. Buna en büyük delil özellikle beş yıllık gelecekteki petrol işlem piyasası kâğıtlarının varil başına 35 doların üstüne çıkmasıdır. Son 15 yılda kâğıtlar 20 dolarının dar çevresi etrafında işlem görmüştü. Gelecekteki işlem piyasalarındaki bu hareket, yüksek petrol fiyatlarının bugünkü seviyelerinde uzun süre kalacağının işaretlerini veriyor. Bu işlem piyasalarının zaten çok riskli olmasının üstüne Irak'ın işgali, İran'ın düzenli olarak baskı bir tehdide maruz kalması, Rusya'daki Yukos operasyonundaki kararlılık ve geçen ay içerisinde Chavez'in son iki senede Amerika'ya rağmen ikinci zaferini kazanmasını eklersek, fiyatların seyri hakkındaki resmin ciddiyetini daha iyi kavrayabiliriz. Fiyatların yüksekliğine ve dünya ekonomisinin büyümesine etkide bulunacağı açık olmasına rağmen piyasada aynı oranda büyük bir tedirginliğin olmamasının diğer bir önemli sebebi de, Amerika'da faizlerin ve enflasyonun durumudur. Geçmişteki petrol fiyat artışları, hatta krizlerde bildiğimiz enflasyon artışları ve faizlerin üzerinde yükselmesi için oluşan ağır baskılar hemen harekete geçerlerdi. Fakat bu sefer genel fiyatlar seviyesinde ciddi bir artış gerçekleşmedi. Amerika'da enerji ve yiyecek dışındaki fiyatlarda yaşanan artış geçen seneye göre sadece yüzde 1,8 seviyesinde kaldı. Bu durum uzun dönem faizlerin düşmesine sebep oldu. Böylesi bir ortamda ise farklı yatırım araçları cazibesini koruyabildi. Mesela daha önceki petrol fiyat artışlarına paralel olarak emlak piyasasının canlandığını görmek mümkün değildi. Bugün ise bu farklı piyasalar ciddi canlanma eğilimi gösteriyorlar.
Bu sonuçları, petrolün dünya ekonomisinde önemli fakat 1970'lerdeki gibi tam anlamıyla belirleyici tek güç olmadığı şeklinde de değerlendirmek mümkündür. Petrolün son yirmi yılda dünya ekonomisindeki hayati yeri bir değişime uğrayıp büyüme trendi yoğun olan ekonomiler için en önemli mesele haline geldi. Amerika'nın 1980'deki harcamalarının yüzde altısını oluşturan petrol, bugün yüzde ikinin altına inmiş durumda. Fakat, 5 dolarlık bir artışın bile dünya ekonomisinin önümüzdeki bir-iki yıllık büyümesinde yüzde 0.5'lik bir etki gücüne sahip olduğunu düşünürsek, petrol fiyatları ile büyüme arasında yüksek bir korelasyon olduğu ortaya çıkıyor. Büyüme noktasında farklılık ekonomilere göre elbette değişkenlik gösterecektir. Çin ve Hindistan'ın petrol fiyatları karşısında korelâsyondaki yerleri ile hali hazırda en fazla petrol tüketimi yapan Amerika'nın yeri ciddi farklılıklar içeriyor. Dolayısıyla Çin ve Hindistan bu artışlardan en fazla zararı görecek olan ülkelerin başında geliyor.
2005, Petrol için Rekorlar Yılı Ham petrol fiyatlarının 70 doları görmesi ile birlikte dünya piyasalarında yeni bir kriz spekülasyonlarından başlayan felaket tablolarından tedirginliğe gerek olmadığını söyleyen birçok farklı tepkiler geldi. Öncelikle şu can alıcı suale cevap bulmak gerekiyor. Petrol fiyatlarındaki yükseliş doğal bir hareket midir? 15 yıl önce ile bir mukayese yapıldığında bugün dünya piyasasına arz edilen petrol miktarı azalmamış aksine arttığı görülüyor. Gerek Rusya'da, gerek Venezüella'da ve gerekse de Orta Asya'nın değişik bölgelerinden daha fazla pompalanan petrol bizlere arzın azalmadığını aksine artığını açıkça gösteriyor. Yaşanan ciddi bir talep artması (Çin, Hindistan) olduğu da muhakkaktır. O halde yaşanan ekonomik bir sorun mudur, yoksa tamamen siyasî bir sonuç mudur? Sorusu daha önemli hale geliyor.
Petrol artık son 30 yıldakinden farklı bir potansiyel ve ekonomi-politik anlama sahip. Bu farklılığın başlıca nedeni petrolün yaşamaya başladığı metamorfozdur. Çin ve Hindistan'ın ağırlıklı olarak hammadde tüketimine dayalı bir hızla büyüdüğü ve Amerikalıların Dünya standartlarına göre pekâlâ israf sayılabilecek tüketimlerini göz önüne alınca, enerji literatürünün sık sık kullandığı “zirve”nin yaklaşıp yaklaşmadığını sormak gerekiyor. Görünen şudur ki, petrol aniden zirvenin arkasına düşüp kaybolup gitmeyecek. Hala benzin istasyonlarında isteyen alacak. Ancak üzerindeki etiketin fiyatı oldukça pahalı olacak. Bu durum hem diğer enerji türlerini cazip hale getirebilir hem de başka enerji kaynaklarının bulunmasını ciddi şekilde destekleyebilir. Petrolde “zirveye” ulaşılması, tabiî olarak beraberinde kriz ayarında bir kırılganlıkta fiyat dalgalanmasını, arz kısılmasını ve siyasî karmaşayı beraberinde getirecek. Bir zirveye ulaşmaya başlama krizi olmasa da, bundan sonra kolay petrol elde etmenin mümkün olmayacağı ortaya çıkmıştır. Petrolün fiyatının bu kadar yükseleceği geçen seneki ilk işaretlerinden sonra 2005 yılının Nisan ayında açıkça belli olmuştu. Nisan ayı içinde ciddi ekonomik analizlerin ekseriyeti, petrol fiyatı için 65 ile 80 dolar arası olma ihtimalini oldukça ciddi buluyorlardı. 2004 ortalarında başlayan belirsizlik hâli, bu dalgalanmayı kaçınılmaz kılarken, dünya piyasalarında spekülasyonları ile hareket getirebilen kuruluşlardan bazıları petrol fiyatının 105 doları görebileceğini bile öngördüler. 8 Temmuzda Amerikan Enerji bakanlığı “kısa vadede petrol fiyatlarında bir iyimserliğe girilmemesi gerektiği ve artık yeni bir “Petrol Rejimi” ile karşı karşıya olduklarını” ifade etti. Bu açıklamanın tam bir hafta sonrası Chevron'un New York Times, Wall Street Journal gibi gazetelere verdiği ilanda “Kolay Petrol Dönemi Kapandı” diyordu.
Dünyanın önümüzdeki 30 yıl içerisinde 1 Trilyon varil petrol tüketeceğini göz önüne alırsak bu dönemin niye kapandığını daha iyi anlayabiliriz. Mesela Goldman Sachs'ın felaket tablosunu bir an için gerçekleştiğini düşünürsek, yani petrol fiyatlarının 100 doları geçtiğini farz edersek küresel anlamda bir iktisadi durgunluk kaçınılmaz olur. Küresel siyasal istikrarın oldukça kırılgan olduğu bir zaman diliminde böylesi bir resesyonun maliyeti oldukça ağır olacaktır
Amerika ve Petrol Son birkaç yılda petrol fiyatlarındaki artışın nedenleri arasında dünya piyasalarındaki hızlı petrol talebi artışı ile tarihi ölçülerde düşük seyreden fazladan üretim miktarları yer alıyor. Bunun yanında 2003 ve 2004'de gözlenen piyasaya, Irak'taki karışıklıklar ve petrol altyapısına yönelik saldırılar, Asya piyasalarının petrol talebindeki düzenli artış ve Ortadoğu, Venezuela ve diğer bölgelerdeki siyasi ortama ilişkin kaygıların etkisi devam ediyor.. Bu faktörlere Rus hükümeti ile petrol devi Yukos arasındaki gerilim de eklenebilir.
Bu hızlı yükselişe rağmen gelirlerdeki artış, 70'lerin sonundaki tavan değerlerinden fazlasıyla düşüktür. OPEC'in tamamı için kişi başına petrol ihraç geliri 2005 için 770 dolardır, bu da 1980'deki 1804 doların sadece yüzde 43'üne denk gelmektedir.(Yine de bu rakamların 1990'lardaki yıllık ortalama gelirlerin iki katı olduğu unutulamamalıdır.) Bu durum, OPEC'in petrol fiyatı ve üretimi tercihlerine önemli oranda etki ediyor.
2003'de petrol ihracından 9,6 milyar dolar kazanan Irak, bunu neredeyse ikiye katlayarak 2004'de yaklaşık 18.2 milyar dolar gelir elde etti. Bu rakamın 2005 ve 2006'da ise cüzi bir artışla 19 milyar dolar civarında olması beklenilmesine karşın bu dönemler için net petrol ihracının cüzi bir düşüşe uğraması da öngörülüyor. Öte yandan Irak'ın petrol gelirlerine ilişkin tahminler; bu ülkedeki genel karışıklıklar, petrol altyapısına yönelik saldırılar ve firmaların altyapıda gerekli onarımları yapmaması nedeniyle yüksek orandaki belirsizliklerle karşı karşıyadır.