Bu cümleyi Cumhurbaşkanı Erdoğan, Angola-Togo-Nijerya seyahati dönüşünde verdiği mülakatta Afrikalı liderlerden bize aktardı. Erdoğan'ın 46'yı bulan ziyaretleri için liderlerin kullandığı ifadenin tam hâli şu şekilde: "Sizin buraya gelişleriniz artık Batı'nın Afrika ile olan ilişkilerini de derdest ediyor."
"Derdest etmek" deyimi son on yılda Erdoğan'ın yürüttüğü aktif Afrika politikasının ve söyleminin bu kıtadaki etkisini çok iyi anlatıyor.
Batılı ülkelerin sömürgeci geçmişinin kötülüklerini vurgulayan ve hâlâ bu yaklaşımdan ayrılmadıklarını gösteren bir ifade. Erdoğan, Angola Meclisi'nde bu "derdest" halini dünyanın dikkatine şu cümlelerle dile getirdi: "İnsanlığın kaderi, İkinci Dünya Savaşı'nın galip gelen bir avuç ülkesinin insafına bırakılamaz. Afrika'daki değişim çağrılarını görmezden gelmemeliyiz."
Evet, Ankara'nın Afrika'daki varlığı çok boyutlu olarak genişliyor. Afrika'daki 43. büyükelçiliğimizi Nisan 2021'de Togo'da açtık. Sizi sayılara boğmak istemiyorum.
İşin özü, Türkiye, diplomasi, ticaret, yatırım, enerji, kültür, yardım, savunma ve terörle mücadele alanlarında yeni işbirlikleri üreten iddialı bir Afrika vizyonu uyguluyor.
Bu vizyon, Türkiye'nin varlığından rahatsız olan Fransa gibi aktörlerin karalamaya çalıştığı "nüfuz yayma ve fetih stratejisi" değil Fransız Cumhurbaşkanı Macron'un kendi ülkesinin geçmişindeki sömürgeciliği Türkiye'ye yansıtma gayreti başarısızlığa mahkûm.
Zira "Türkiye'nin tarihinde emperyalizm veya sömürgecilik lekesi bulunmuyor."
BATI SONRASI DÜNYA İÇİN YENİ BİR İLİŞKİ TARZI
Ankara, Afrika'da yaptıklarıyla yeni bir ilişki tarzını öne çıkarıyor: "Samimiyet, kardeşlik, dayanışma, birlikte kazanma ve birlikte yol yürüme."
Bu itibarla Erdoğan'ın "Daha adil bir dünya mümkün" fikrinin sahadaki uygulamasının en parlak örneği olduğu rahatlıkla söylenebilir. Çünkü Ankara, küresel sistemin Afrika'yı ayrımcılığa uğratan geçmişine işaret etmekle kalmıyor. Afrika'nın yükseleceğine duyduğu inançla bu kıtanın refahını yükseltecek bir aktörlük sergiliyor.
Bu yaklaşım sadece Batılı ülkelerin değil, Çin'in de Afrika ülkeleri ile kurduğu sorunlu ekonomik ilişkinin mahiyetini değiştirecek özellikler taşıyor.
Afrika'nın ortaklarını çeşitlendirmesine katkı veriyor. Türkiye'nin Afrika politikası yeni pazarlara açılmak gibi hedeflerle sınırlı değil. Küresel rol üstlenmek isteyen Ankara'nın yeni dünya belirsizliğine verdiği cevap aynı zamanda.
- 1,5 milyar Müslümanı yok sayan bir sistem olabilir mi? Kültürel çeşitliliği olmayan, medeniyet olarak kapsayıcı olamayan Güvenlik Konseyi barışı ve huzuru sağlayabilir mi? Sağlayamadığı zaten ortada.
Cumhurbaşkanımız @RTErdogan @KriterDergi'ye konuştu https://t.co/ozI71RE90L pic.twitter.com/FMJ6rb8vI6— Kriter Dergi (@KriterDergi) 7 Ekim 2021
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Kriter dergisi için yaptığım röportajda çok önemli bir vurgusu vardı: "Yüzyıllara sari Batı hegemonyası artık bitmiştir. Yeni bir uluslararası sistem ortaya çıkıyor."
"İnsanlığın koşar adım büyük bir kaosun içine sürüklendiğini" söyleyen Erdoğan, BM sistemini reform etmeye ve daha adil ilişkiler kurmaya çağırıyor.
Böyle bakıldığında Batılı ülkeleri derdest etmekle kalmıyor. Yeni bir düzenin kurulması için önerilerde bulunuyor. Bu bir ütopya arayışı değil, oldukça pratik.
Bir örnek vereyim. Liberya ve Burkino Faso'nun da katıldığı Togo'daki dörtlü zirvede yayımlanan bildiri bahsettiğim arayışın somut bir sonucu.
Dört lider DEAŞ, FETÖ, El Kaide ve Boko Haram dahil olmak üzere terör örgütleri arasında hiçbir ayrım gözetmeden, terörle mücadele konusunda kararlılıklarını teyit ettiler.
"Daha adil bir dünya" mesajına da ilk defa uluslararası bir bildiride yer verdiler.
[Sabah, 22 Ekim 2021].