“Ay tolun bolsa elgin imlemes.”, dermiş atalarımız, yani “Dolunay olan hilal parmakla gösterilmez.” Dîvân-ı Lugâti’t Türk’ten öğrendiğimiz bu nefis atasözümüz işlemeye çoktan başladı. Türkiye’nin son on dört yılda yaşadığı değişim ve dönüşüm ortada. Başını kaldırıp bakmaya aciz olanların ‘Yeni Türkiye’yi görmemeleri, kendi acizliklerinden. ‘Yeni Türkiye’yi görmezden gelenler için ise söylenecek söz yok. Bugüne kadar Türkiye adına hayır olan ne görmek istediler ki zaten!
15 Temmuz darbe girişimindeki birlik, ‘Yeni Türkiye’nin en güzel manzaralarından biriydi. Sırtını milletine yaslamış bir Cumhurbaşkanı ve liderine ağuşunu açmış bir millet. Bu resim, Türkiye’nin bundan sonra yürüyeceği yolu tüm dünyaya gösterdi. Kimileri sindiremedi, hazmedemedi bu resmi. Ucundan kıyısında da olsa resmin içine girmek için bin bir taklalar attı. Yenikapı Ruhu ile resmin içine girmeye çalıştı. Ancak ne mümkün, ülkenin birliği kendi yıldızlarını söndüreceği için hemen en kestirme yoldan firar etmenin, kendileri için daha kârlı olacağını fark eder etmez, resimden çıkmayı tercih ettiler. Şimdi resme bakıp, neresinden tutup da eleştirsek derdindeler.
Bir de resme uzaktan bakanlar var. AB de bunlardan biri. Bir ikilem içinde ne yapacağını şaşırmış gibi… Erdoğan’ın tespitiyle “şirazesinden çıkmış.” Bir denge tutturmaya çalışıyor ama bir türlü evdeki hesap çarşıya uymuyor. Bir bakıyorsunuz milletvekilleri "Parlamenterler, parlamenterleri koruyor" sözde projesi kapsamında terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı olan ve bunu açıkça beyan etmekten kaçınmayan HDP milletvekillerini himaye altına alıyorlar; bir bakıyorsunuz Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi binalarının koridorlarını terörist elebaşının resimleriyle donatıyorlar; bir bakıyorsunuz Bundestag’ın içinde bulunan bir lokantada bölücü terör örgütü PKK’nın Suriye uzantısı PYD’nin elebaşı Salih Müslim’i ağırlıyorlar; bir bakıyorsunuz üye ülkelerinden birinin dışişleri bakanı “Türkiye ile müzakereleri keselim, üyeliklerden atalım, NATO’dan atalım” mavalını okuyor; bir bakıyorsunuz Türkiye’nin iç işlerine müdahale etme hakkını nerden bulduğu ayrıca tartışılacak olan biri çıkıp, Türkiye’nin iç meselesini AB ile olan ilişkilerine indirgeyerek, ekonomik yaptırım tehdidinde bulunuyor; bir bakıyorsunuz terör örgütü PKK’nın âdeta medya ayağı olan, ülkenin gizli yazışmalarını habercilik adı altında alenen bulup yayınlayan sözde gazeteciyi el üstünde tutuyor, özel muamele yapıyor…
Bir kez ve bir kez daha baksak daha neler çıkacak neler...
Ancak AB, tüm bu yapılanlar karşısında Türkiye’nin eski günlerinde olduğu gibi ya isteklerini kabul edeceğini ya da ilanihaye sabredeceğini sanıyor. Dolunay olmuş hilali göremiyor yahut görmezden gelmeye çalışarak siyasetini sürdürmeyi planlıyor.
Ancak görmezden gelinmeyi sindirebilecek bir Türkiye yok artık! Artık kendisine karşı yapılan her hamleye karşılık veren bir Türkiye var.
Milletlerin kaderlerini yönetip, yönlendirebileceğini zanneden AB’ye karşı, “kimsin sen ya?” diyen bir Türkiye var. Ekonomik olarak tehditlere “senin her yerin yaptırım olsa ne yazar” diyen bir Türkiye var. 15 Temmuz’da canından başka kaybedecek bir şeyinin kalmadığını gören bir Türkiye var. Verdikleri sözü tutmadıklarında “dürüst değilsiniz, biz dürüst olanlarla yürüyeceğiz” diyen bir Türkiye var. Müzakereleri durdururuz tehditleri karşısında, “hemen kararınızı verin, biz milletimiz ne derse onu yaparız” diyen bir Türkiye var. Türkiye’nin kırmızı çizgilerini görmezden gelerek yalnızca kendi çıkarları doğrultusunda “Kırmızı çizgilerimiz var” diyenlere karşı “sizin kırmızı çizgilerinizi çizeriz” diyen bir Türkiye var.
Artık dengeleri değiştirecek bir Türkiye var.
[Türkiye, 17 Kasım 2016].