Seçim kampanyalarının son iki haftası sonuca giden trendi belirler. Liderler ve adaylar da bütün gayretlerini son düzlükte ortaya koyar. Yerel seçimlerde bu düzlüğe girdik. Sandıklara sadece on bir gün kaldı. Sert polemiklerin uçuştuğu bu dönemde hata yapmamak asıldır. Gündemi kim belirlerse seçmenin tercihini etkilemede avantaj kazanır. Başkan Erdoğan kampanyalarda en çok çalışan siyasetçi olmayı kimseye bırakmaz. Ancak daha önemlisi, son düzlüğü seçmeni ikna noktasında en etkili şekilde Erdoğan kullanır. Savunma hattında durmaz. Daima en az bir adım önde gider.
***
31 Mart kampanyaları için de durum farklı değil. Kampanya süreci başlarken Kılıçdaroğlu ittifak hesapları üzerine çalıştı, polemiği düşük bir seviye tuttu. İstanbul ve Ankara adayları da buna göre belirlendi. Kuşatıcı mesajlar verecek, belediyeciliği öne çıkaracak isimler koydu. Önceki seçimlerin yenilgisinden "
öğrenen", Kılıçdaroğlu, söyleminde
"Erdoğan karşıtlığına" ve
"diktatörlük suçlamasına" pek yer vermedi. Ana propaganda aksını seçmenin gündelik ekonomik sorunları üzerine kurdu: Pahalılık, asgari ücret, emekliler vs. Akşener de benzer bir tutum takındı. Ancak Cumhur İttifakı
"beka meselesi" üzerinden yürüdü.
CHP, İP ve SP'nin HDP ile işbirliğini kampanyanın ana gündemi yaptı.
"Bu sadece bir yerel seçim" diyen muhalefet, Erdoğan'ın HDP ile işbirliğini sert şekilde sorgulamasına karşı koyamadı. Erdoğan'ın çektiği beka meselesi etrafındaki tartışma düzlemine geldi. Nasıl mı?
***
Kılıçdaroğlu, şimdiye kadarki söyleminde iki büyük hata yaptı. Suriye'de PYD-YPG'den kaynaklanan tehdit ortadayken
"PYD bize saldırmaz" deyiverdi. Bu, HDP ile işbirliğinden dolayı eleştiri yağmuru altında olan bir siyasetçinin söyleyeceği en son cümle olabilirdi. Kılıçdaroğlu'nun Yeni Zelanda'daki Christchurch katliamıyla ilgili
"İslam dünyasından kaynaklanan terör" cümlesi ikinci büyük hatasıydı. Türkiye'yi, Erdoğan'ı ve İstanbul'u hedef gösteren bir teröristin camide 50 Müslümanı şehit ettiği bir olayın değerlendirmesinin bu şekilde başlaması izah edilebilir şey değil.
Halbuki Erdoğan, Netanyahu'nun hakareti ve Yeni Zelanda'daki teröristin suikast listesinde bir lider olarak cesaretini ortaya koydu. Çanakkale zaferinin 104. yıldönümünde Yeni Haçlılara karşı koyan bir lider olarak kendini konumlandırdı.
***
Muhalefetin söylem konusunda zemin kaybetmesinin ana müsebbibi HDP oldu. Sürecin en başında HDP eş başkanı Temelli,
"Kürdistan" çıkışıyla CHP ve İP'ye zarar vermekle yetinmedi. Sonrasında da
"Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu'nun HDP oyları ile kazandıklarını bileceklerini" söyleyerek durumu tazeledi. Cumhur İttifakı'nın HDP baskısı tam bu noktada etkisini gösterdi. Sahte senet eleştirisi altındaki Yavaş,
"terör örgütleriyle arasına mesafe koyamayanlar bizden uzak dursun, Biz PKK'ya yakın duranlarla işbirliği yapacak insanlar mıyız" demek durumunda kaldı. Böylece tartışma, artık Cumhur İttifakı'nın yürüttüğü
"beka meselesi" düzlemine oturdu.
***
Gidişatın farkında olan Akşener,
"Erdoğan, millete terörist diyor" sözüyle polemiğin yönünü değiştirmeye çalışıyor. Son gayreti de
"HDP'nin oyunun 6 milyona çıkmasını Erdoğan'ın çözüm sürecine" bağlamak oldu. Akşener'inki nafile
bir çaba... 17-25 Aralık'tan önceki
FETÖ ya da 2015 hendek teröründen
önceki HDP üzerinden AK
Parti'yi eleştirmek, CHP ve İP'nin
bugünkü durumunu izah etmez. Beka tartışmasını derinleştirir. Erdoğan'a yeni malzeme sağlar.
[Sabah, 19 Mart 2019].