Türkiye 24 Haziran’da yapılacak seçimlerin ardından Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçecek. Bu seçimler Cumhuriyet’in 100. yılına giden süreçte ülkeyi yönetecek cumhurbaşkanı ve kadroları da belirleyecek. Bu doğrultuda yeni sistemin doğası gereği kurulan ittifakların elde edeceği sonuçlar oldukça önemlidir. Ancak tablonun netleşmesi noktasında herhangi bir ittifaka dahil olmayan partilerin seçim performansı da en az ittifakların elde edeceği sonuçlar kadar önem arz etmektedir. Bu bağlamda Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) yaklaşan seçimlerde nasıl bir performans ortaya koyacağı ve barajı aşıp aşamayacağı gündemi en çok meşgul eden konular arasında yer almaktadır.

2014 cumhurbaşkanlığı, 2015 Haziran ve Kasım genel seçimlerinde temsilcisi olduğu milliyetçi Kürt siyasi hareketine önemli bir kazanım getiren HDP sürecin devamında artan terörizm karşısında doğru pozisyon almadı ve terör örgütleriyle arasındaki organik bağı sürdürdü. HDP bu bağın sürdürülmesi, hendek süreci ve HDP’li belediyelerin özerklik ilanlarında da görüldüğü gibi PKK güdümünde bir siyasi anlayışla hareket etti. Yine bu dönemde terör örgütleriyle örtüşen eylem ve söylemleri gerekçe gösterilerek partinin eş genel başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş ile bazı HDP’li milletvekilleri tutuklanırken devletin imkanlarını terör örgütlerine peşkeş çeken HDP’li ve aynı çizgideki diğer partili belediyelere ise kayyumlar atandı. Tüm bu gelişmelerle birlikte 2015’te yakaladığı motivasyonu kaybeden HDP 24 Haziran seçimlerine bu eksende hazırlanmaktadır.

Terör örgütleriyle arasına mesafe koymayan ve vadettiği Türkiyelileşme söyleminin çok uzağında kalan HDP’nin seçimlerde nasıl bir sonuç alacağı 24 Haziran gecesi belli olacaktır. Ancak sonuç her ne olursa olsun HDP seçimlerden sonra “meşru zeminde siyaset” ile “terör örgütleri güdümünde siyaset” arasında bir seçim yapmak zorunda kalacaktır..