Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrin’e yönelik operasyonun gerçekleşebileceğine dair açıklamalarının yankıları devam ederken, Uluslararası DEAŞ’la Mücadele Koalisyonu sözcüsünden YPG’ye dair bir açıklama geldi. Sözcü Albay Veale’nin açıklamasına göre, Sınır Muhafız Birliği adı altında yeni bir yapılanma için ABD’li askerler YPG’lilere eğitim vermeye başlamış. Bir süre önce “Kuzey Ordusu” adlandırması ile başlayan dedikodular, daha rafine ve organizasyonel bir yapı olarak karşımıza çıkmış oldu. 230 kişi ile başlayan eğitim, 30 bin kişilik birlik oluşturma hedefine ulaşmayı amaçlıyor. Gelen bilgilere göre bu yapının 15 bini, mevcut SDF içinden seçilecek, kalan 15 bini ise yeni militanların eğitilmesi ile oluşturulacak. Yeni eğitilecek kişilere dair bir bilgi verilmese de, bunların da YPG tabanından olacağını tahmin etmek zor değil. Böylece YPG’nin ABD tarafından eğitilen militan sayısı on beş bin kişi kadar genişlemiş olacak. Bu birliğin temel görevinin de Türkiye ve Suriye sınırlarını korumak olarak açıklandı.
Bu adım, DEAŞ sonrası ABD’nin Suriye ve Irak özelinde nasıl bir politika izleyeceğine dair açık seçik emareler taşıyor. DEAŞ gerekçesi ile başlayan YPG yatırımı, İran’ı durdurma söylemi altında yeni bir aşamaya geldi. Halbuki Rakka ve Musul’un DEAŞ’tan temizlenmesinin ardından, ABD'nin YPG’ye verdiği desteği kesmesi beklenmekteydi. Bu noktada ABD’nin tavrındaki söylemsel tutarsızlığı görmek için kısa bir süre önce yaptıkları üç açıklamaya bakmak yeterli. Bir süre önce telefon görüşmesinde Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “artık destek vermeyeceğiz” sözü, Türkiye tarafından yeterli görülmese de olumlu bir hava oluşturduktan sonra ABD'li askeri yetkililer Suriye’yi terketmeyeceklerini ve müttefikleri ile –yani YPG ile- çalışmaya devam edeceklerini dile getirdiler. Geçtiğimiz Cuma günü Pentagon’dan yapılan açıklamada ise “YPG-PKK arasındaki bağın farkındayız” ifadeleri kullanıldı.
Bu ifadeler Pentagon’un da en azından söylem bazında Türkiye’nin pozisyonuna yaklaştığı şeklinde yorumlandı. Ancak ağırlığı YPG’den oluşacak yeni yapının oluşturulmasına yönelik açıklamalar, ABD yönetimi içindeki çatlağı gösterdi. Öte yandan ABD’nin stratejisine dair bir çıkarım yapmak için başkanlık düzeyinde dahi olsa gelen açıklamalara değil, sahada ne yaptığına dikkat edilmesi gerektiğini bir kez daha gösterdi.
ABD-YPG işbirliği yeni bir aşamada
Yazının başında ifade ettiğim gibi ABD’nin bu adımının YPG ile ilişkisinin artık destek kapsamında değerlendirilemeyeceği ve Suriye’nin geleceği başta olmak üzere bir bölgesel dizayn bağlamında ele alınması gerektiğini göstermektedir. Kısaca ifade etmek gerekirse ABD’nin yeni adımı YPG’nin bir örgüt formatından çıkarılarak bir orduya dönüştürülmesi anlamına geliyor. Bu hamle birkaç katmanda Suriye’nin ve bölgenin geleceğini etkileyecek bir mahiyete sahip.
Birincisi Suriye’nin kuzeyinde bir PKK devletinin “askeri” alt yapısı hazırlanmış oluyor. Böylece özerk ya da bağımsız bir bölgenin fiili şartlarından en kritik olanı yerine getirilmiş olacak. Bu adımla neredeyse maliyetsiz bir şekilde, Türkiye ve İran çevrelenmiş olacak. ABD buradaki asıl amacını, İran’ın etki alanını daraltmak şeklinde sunabilir. Ancak gerekçesi ne olursa olsun bu adımın, Türkiye’yi de yakından ilgilendirdiği aşikar. Kaldı ki ABD, maliyet üretmesi durumunda Ortadoğu’da uyguladığı stratejileri çabucak değiştirmekte ve bunun bölgesel düzeyde nasıl etkiler doğuracağı ile fazla ilgilenmemektedir. Dolayısıyla İran gerekçesi ile atılmış da olsa bu adımın Türkiye’nin güvenliğini yapısal düzeyde etkilediği ve Ortadoğu’nun jeopolitiğini değiştirme potansiyeli taşıdığı açıktır.
Türkiye’nin itirazı da bu noktada kristalleşmektedir. Bu senaryo, orta vadede Türkiye’nin güneyinde bir PKK yönetiminin kurulması ve uluslararası düzeyde meşrulaştırılması anlamına gelmektedir.
İkinci senaryo ise Suriye’nin bölünmemesi ancak YPG’nin korunaklı bir alanda varlığını devam ettirmesidir. Dolayısıyla özerklik ya da bağımsızlık mümkün olmazsa YPG, ABD’nin elinde hazır bir kara gücü olarak kullanışlı bir aparat haline gelecek. Bu terör unsuru ile Türkiye, İran ve Rusya’ya karşı önemli bir koz elde etmiş olacak. Terörün sınır geçişkenliği dikkate alındığında bu durumun Türkiye açısından kabul edilmesi mümkün değil.
İki senaryoya da başta Türkiye olmak üzere Rusya, İran ve görünürde Esed rejimi itiraz ediyor. Ancak Türkiye, Rusya ve İran’ın itirazlarından yararlanırken kendi güvenlik önlemini almak durumundadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Afrin’e yönelik operasyonunun yakın bir zamanda gerçekleşeceğini açık bir şekilde dile getirdi. Bu operasyonu Fırat Kalkanı harekatının devamı olarak tanımladı ve sınırlarımız dahilinde teröre karşı verilen mücadelenin sınır ötesinde de devam edeceğini açıkladı. İki gündür de Türkiye’den Afrin’deki YPG mevzilerine top atışları yapılıyor.
Afrin, Kürt nüfusun yoğun yaşadığı yerleşim birimlerinden biri olarak dikkat çekiyor. 2012 yazında Suriye ordusunun çekilmesinden sonra YPG’nin kontrolüne giren şehir, 2014 yılının başında da PYD’nin özerklik ilan ettiği üç sözde kantondan biri oldu. Irak sınırından Akdeniz’e kadar bir terör koridoru oluşturmaya çalışan PYD için Fırat’ın batısında yer alması dolayısıyla oldukça stratejik bir bölge. Fırat Kalkanı harekatı bu koridoru böldüyse de buradaki YPG tehdidi, varlığını devam ettirdi.
Suriye’nin mevcut haritasına bakıldığında Afrin’in batısında Fırat Kalkanı bölgesi, doğusunda Hatay, Kuzeyinde Kilis, güneyinde muhaliflerin kontrolündeki İdlib ve Halep’teki Esed güçleri ile çevrelendiği görülmektedir. Ancak ABD’nin YPG’yi merkeze alan Suriye stratejisi, bu örgütü, olduğu yerde bir tehdit durumuna taşıdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrin operasyonunu dile getirmesinden kısa bir süre sonra ABD’den gelen açıklama, bu operasyonda yeni bir denklem mahiyetinde. ABD bu açıklama ile bir yandan YPG’ye desteğini kesmeyeceği ve Suriye’nin geleceğini etkileyecek bir konuma taşıyacağına işaret ediyor. Öte yandan YPG’yi meşrulaştırmaya yönelik adımlar atacağını gösteriyor.
ABD’nin YPG’ye yaptığı her yatırım, bu örgütü meşrulaştırılmasına katkı yapmaktadır. Bu durum kısa vadede, Suriye krizine siyasi çözüm arayışlarına girildiği sürece yansıyacak ve YPG meşru bir aktör olarak gösterilecektir. Daha önce Cenevre görüşmelerinde masaya oturtulmaya çalışılan YPG, bu sefer Soçi’de meşru bir aktör olarak dayatılmaya çalışılacak ve Ulusal Diyalog Kongresinde bir aktör haline getirilmeye çalışılacaktır.
Sonuç olarak ABD’nin YPG üzerinden Suriye’yi bölmesi de YPG'nin silahlı bir örgüt olarak kalması da Türkiye tarafından bir tehdit olarak görülmektedir. Bu tehdidin bertaraf edilmesi için Türkiye’nin ABD nezdinde yürüttüğü çabalar ise sonuçsuz kalmıştır. DEAŞ’a karşı Türkiye-ABD ortaklığında yürütülecek işbirliği tekliflerini ABD reddetmiş ve YPG’yle işbirliği yapmayı tercih etmiştir. Gelinen nokta, Türkiye'nin YPG tehdidine karşı ortaya koyacağı en etkin seçeneğin bir askeri operasyon olacağı noktasıdır ve bu noktaya gelinmesinde ABD’nin tercihlerinin payı büyüktür.
ABD ile YPG arasında oluşan işbirliği gün geçtikçe bir paradoksa dönüşmektedir. Bir yandan bu işbirliği Türkiye için terör tehdidini büyütmekte fakat öte yandan operasyon yapmasını da zorlaştırmaktadır. Bu Türkiye’nin yeni bir operasyon gerçekleştirmesini zorunlu kılarken ABD ile daha fazla karşı karşıya gelebileceğine de işaret ediyor.
[AA, 16 Ocak 2018]