Ekonomik ve askerî göstergeler 2000’li yıllardan itibaren, ABD’nin on yıllara, Batı’nın ise yüzyıllara uzanan üstünlüğüne karşı ciddi bir meydan okumanın Uzak Doğu’dan geldiğini gösteriyordu. Bu meydan okumaya karşı Batı dünyası ise yakın zamana kadar genel olarak bir bütünlük içerisinde hareket ediyordu. Batı’nın askerî liderliğini üstlenen ABD, ekonomik açıdan da Avrupa ülkeleriyle sıkı bir iş birliği içerisinde olmaya dikkat ediyordu.
ABD ve Avrupa arasındaki bu iş birliğine rağmen, Uzak Doğu’da Çin merkezli ekonomik yükselişin uluslararası siyasal sistemde alışılagelen güç dağılımını yavaş yavaş değiştirdiği konuşulurken, bu dönüşümün nasıl olacağına dair endişeler de dile getiriliyordu. Mesela, Çin’in en büyük ekonomik güç konumuna yükselmesi durumunda doların rezerv para olma durumunun sona ermesinin nasıl gerçekleşeceği ve bunun yol açacağı ekonomik türbülansın dünyayı hangi düzeyde istikrarsızlığa sürükleyeceği sorulan sorular arasındaydı.
Batı’nın bir bütün olarak hareket etmesi durumunda bu dönüşümün yavaş ve daha az komplikasyonla gerçekleşeceği düşünülüyordu. Ancak Trump yönetiminin başlattığı ticaret savaşları ve yaptırım politikasında Avrupalı müttefiklerini de hedef tahtasına koyması ABD tarafından domine edilen uluslararası sistemin daha hızlı ve sancılı bir dönüşüm sürecine girebileceğinin işaretlerini veriyor.
Trump’ın yaptığı hamlelerde muhataplarına manevra yapabilme şansı vermemesi ve onları “ya Amerikan çıkarlarına uygun hareket edersiniz ya da ABD’nin karşısında yer alırsınız” dayatmasıyla karşı karşıya bırakması, bu politikanın mağduru olan ülkelerde Amerikan dünya düzenini sorgulama motivasyonunu artırıyor.
Birkaç örnek verelim.
Bir ticaret devleti olarak öne çıkan ve enerji açısından dışa bağımlı olan Almanya’ya, Rusya’dan doğalgaz almak için planladığı Kuzey Akım-2 boru hattını inşa etmesinin Amerikan yaptırımlarıyla karşı karşıya kalması sonucunu doğuracağını söylemek ve bu projeden vazgeçmesi için baskı yapmak Berlin için kabul edilebilir bir tavır değildir. On yıllardır Kuzey Atlantik ittifakının bir parçası olan ve sırtını ABD’ye dayayan Almanya tarafından bu dayatma ve tehdit politikası doğrudan ekonomik çıkarlarına yönelik bir saldırı olarak görülüyor.
Berlin’de ABD ile kurulan askerî ve ekonomik ortaklığın daha ne kadar sürdürülebileceğini sorgulayan ve Avrupa’ya özgü alternatif bir güvenlik yapılanması oluşturup Washington’a olan bağımlılıktan kurtulunması gerektiğini savunanların sayısı her geçen gün artıyor.
Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri, ABD’nin yeni İran yaptırımları konusunda da kendilerini ciddi bir baskı altında hissediyorlar.
İran yaptırımları konusunda kendisini Avrupa ülkelerinden çok daha fazla baskı altında hisseden ülkeler de var.
İstikrarı için İran ile ABD arasında denge kurmak zorunda olan Irak’ı bu ülkelerin başında saymak gerekir. Trump yönetiminin İran yaptırımlarına ayak uydurmasının Bağdat yönetimine çok ciddi ekonomik ve siyasi maliyet getireceğine kuşku yok. Elektrik üretimi dahi İran’dan ithal ettiği doğalgaza bağlı olan Irak’ın, İran ile geliştirmiş olduğu ekonomik ilişkileri Amerikan yaptırımları yüzünden kesmesi gerçekçi görünmese de, ABD baskısından çekinen Abadi yönetimi bu yaptırımlara uygun davranacaklarını açıkladı. Ancak bu açıklamanın ardından Irak’taki İran’a yakın gruplar Bağdat üzerindeki baskıyı artırdılar.
Mayıs ayında yapılan seçimlerin ardından hâlen bir hükûmetin kurulamadığı ülkede Amerika’nın yeni İran yaptırımları konusunda gösterilecek tavır konusunda derin çatlakların oluşması ve ülkenin yeniden büyük bir istikrarsızlığa sürüklenmesi riski çok yüksek görünüyor.
Türkiye de İran yaptırımlarından en fazla etkilenecek ülkelerin başında geliyor.
Enerji ihtiyacının önemli bir kısmını İran’dan temin eden Türkiye’nin kasım ayından itibaren geçerli olacak yaptırımların ikinci aşamasında bu ülkeden petrol ve doğalgaz ithal etmesinin artık Amerikan yaptırımlarına tabi olacak olması Ankara’yı ciddi şekilde zorlayacaktır. İran’la imzaladığı anlaşmalar çerçevesinde 2026 yılına kadar İran’dan yılda 9,5 milyar metreküp doğalgaz almayı taahhüt eden Türkiye’nin nasıl bu yaptırımlara uyacağı Washington’un umursadığı bir sorun değil.
Trump yönetiminin, sadece kendi çıkarlarını düşünerek izlediği yaptırım politikası her aşamasında ABD’ye karşı itirazları yükseltiyor.
[Türkiye, 22 Ağustos 2018].