SETA > Yorum |
Patriotlar Neden Geldiler Neden Gidiyorlar

Patriotlar Neden Geldiler, Neden Gidiyorlar?

Ne Türkiye'nin ne de NATO'nun bir diğerinden vazgeçmesi veyahut farklı alternatif arayışlara yönelmeleri gibi irrasyonel yönelimleri söz konusu değil.

Tam da T-LORAMIDS ihalesinin akıbeti tartışılırken ve ihaleye giren taraflardan birisi Patriot savunma sistemlerinin üretici ve pazarlayıcısı Amerikan Lockheed Martin ile Raytheon firmaları iken; Almanya’nın bir anda Türkiye’de konuÅŸlu Patriot bataryalarını çekeceÄŸini duyurması ve ABD’den de benzer açıklamalar gelmesi gündeme bomba gibi düÅŸtü.

1998 Adana Mutabakatı sonrası normalleÅŸme sürecine girmiÅŸ gibi gözüken Türkiye-Suriye iliÅŸkileri; Arap Baharı’nı müteakip Suriye’deki düÅŸük yoÄŸunluklu çatışmalar ve ardından gelen iç savaÅŸla birlikte, tersine dönmeye baÅŸladı ve Suriye’yi Türkiye için yeniden bir tehdit kaynağına dönüÅŸtürdü. Özellikle 22 Haziran 2012’de Türkiye’ye ait RF-4E Phantom tipi eÄŸitim ve keÅŸif faaliyeti yapan savaÅŸ uçağının Suriye tarafından düÅŸürülmesi ve bilahare 3 Ekim’de, Suriye’deki rejim güçlerinin attığı top mermilerinin Åžanlıurfa’nın Akçakale ilçesinde beÅŸ vatandaşın hayatını kaybetmesine ve pek çoÄŸunun da yaralanmasına yol açması gibi hadiseler örnek olarak hatırlatılabilir. Bunu müteakip Türkiye; Suriye’den kaynaklanabilecek ‘daha ileri düzeydeki muhtemel saldırılara’ karşı da önlem alma ihtiyacı hissetmeye baÅŸladı. KuÅŸkusuz, Ankara’nın göz önünde bulundurması gereken tehditlerin başında; ziyadesiyle dikkat çekici bir füze cephaneliÄŸine sahip olan Suriye’den Türkiye’ye fırlatılabilecek seyir ve balistik füzeleri geliyordu. Bu nedenle 21 Kasım 2012 tarihinde Türkiye, bir NATO üyesi ülke olarak, mevzubahis tehditlere karşı ulusal hava savunmasını güçlendirmek amacıyla NATO’dan destek talebinde bulundu.

Bu talep, spesifik olarak aslında Patriot füze savunma sistemlerinin Türkiye’de konuÅŸlandırılmasından baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi. Türkiye’nin bu talebine, NATO’nun dışiÅŸleri bakanları seviyesinde düzenlenen 4 Aralık 2012 tarihli toplantısında olumlu bir yanıt geldi ve ilk Patriot füze bataryası, 2013 Ocak’ında Türkiye’de konuÅŸlandırıldı. Her ne kadar, Türkiye’nin ihtiyaçları çerçevesinde kendi beklentisi daha fazla sayıda olsa da, NATO envanterindeki toplam batarya sayısının da sınırlı bulunması gibi gerekçelerle, konuÅŸlandırılan batarya sayısı sadece altı adet ile kısıtlı tutuldu. Bunlardan iki Patriot bataryası, Ocak 2013’te Almanya tarafından KahramanmaraÅŸ’ta konuÅŸlandırılırken, bunların görev süresi en son 31 Ocak 2016 tarihi olarak belirlendi. Gaziantep’te de 15 Ekim 2015 tarihine kadar görevine devam edecek olan iki batarya, ABD tarafından konuÅŸlandırıldı. Adana’da ise, Ocak 2013 itibariyle ve baÅŸlangıçta Hollanda tarafından konuÅŸlandırılan iki batarya söz konusuydu. Ancak Hollanda’nın görev süresi 15 Ocak 2015’te sona ermiÅŸ ve buradaki bir adet bataryanın konuÅŸlandırılması görevi 26 Ocak 2015 itibarıyla Ä°spanya’ya devredilmiÅŸti. Bu illerin seçilmesinde; sınıra yakın olmalarının yanı sıra, Adana’da Ä°ncirlik Hava Üssü’nün bulunmasının ve Gaziantep ile KahramanmaraÅŸ’ın ise nüfus yoÄŸunluklarının yüksek olmasının önemli birer faktör olduÄŸunu söyleyebiliriz.

GÜVENLİĞİMÄ°ZE KATKISI NE?

Peki, Türkiye’nin karşı karşıya olduÄŸu mevcut/potansiyel tehdit unsurları ve dereceleri dikkate alındığında, hâlihazırda konuÅŸlu Patriot füze bataryalarının ulusal hava savunmamıza gerçek anlamdaki katkısı nedir? Ana hatlarıyla, bunun teknik ve siyasi mahiyette iki cevabı var. Birincisi; mevcut sistem, ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek seviyede yeterli bir savunma güvencesi saÄŸlayamamaktadır. Mesela 25 Mart 2015 günü, Suriye tarafından fırlatılan Ä°ran menÅŸeli Fateh-110 füzesi, Hatay’ın Reyhanlı ilçesine düÅŸmüÅŸtü. Neden Patriot bataryaları, sınırımıza sadece 185 km mesafeden ateÅŸlenen bir füzeyi engelleyemedi? Zira füze, radarların kapsama alanları dışında kaldığından tespit ve dolayısıyla imha edilemedi. Kaldı ki, 911 km’lik en uzun kara sınırımızı paylaÅŸtığımız bir Suriye tehdidinden bahsediyoruz. Bu açıdan bakıldığında ABD, Almanya ve Hollanda’dan gönderilen Patriot bataryaları; Suriye sınırını korumak için sayıca yetersiz kalmasının ötesinde, zaten sınır hattından ziyade sınıra yakın kentlerin içlerinde konuÅŸlular ve dahası operasyonel performanslarının da, alçak ve orta irtifalı füzeleri önlemede ne denli yeterli olduÄŸu sorgulanabilir.

Teknik mevzunun hesaba katılması gereken kritik bir yönü daha var. O da, iÅŸin komutası. Åžöyle ki; NATO’nun füze savunma sistemi içerisinde Türkiye’ye tedarik ettiÄŸi Patriot bataryalarının kullanım inisiyatifi, tamamen ABD’nin komutası altında bulunan ve ‘insan komutası’yla (man in the loop) çalışan Almanya’daki Ramstein Hava Üssü’ne baÄŸlı. Dolayısıyla Türkiye’ye yönelik muhtemel bir füze saldırısı esnasında; radarların tespit etmesi ve erken uyarı sisteminin çalışmasına raÄŸmen, söz konusu füzelerin rota takibi, varış noktasının tespiti ile önleyici savunma füzelerinin nereden ve ne zaman devreye sokulacağı Ramstein’ın inisiyatifinde. O zaman biz Patriot’lardan ne umduk, ne bulduk? Ä°ÅŸte, siyasi yanıt da bu noktada kilit bir rol üstleniyor. Çünkü en ileri düzey yoÄŸun teknoloji ürünü hangi savunma sistemine haiz olursanız olun, füze saldırıları karşısında hiçbir savunmanın yüzde yüz baÅŸarı garantisi yok. Zaten konuÅŸlandırılmış Patriot savunma sistemi de, topyekûn Türkiye’nin hava savunmasını saÄŸlayacağına dair garantili bir koruma vaat etmiyor. Daha açık bir tabirle, NATO’nun bize sunduÄŸu esas destek, verdiÄŸi mesaj. Yani yetersiz ve önemsiz gibi gözüken bir kaç adet Patriot füze bataryasının konuÅŸlandırılmasının arkasında gizli ve büyük bir mesaj yatıyor: Bu bataryalar, NATO’nun Türkiye üzerinde saÄŸladığı bir koruma ÅŸemsiyesi olarak, diÄŸer ülkelere ‘psikolojik’ ve ‘sembolik’ bir mesaj iletiyorlar. Ve böylece Türkiye, Suriye’ye karşı arkasında NATO’nun varlığını ve desteÄŸini tescillercesine, bir anlamda ‘caydırıcılık gücünü’ perçinliyor. Öte yandan Türkiye, Suriye’ye iliÅŸkin tutumunda, zaman zaman Ä°ttifak üyeleriyle uygulanması öngörülen politika ve stratejiler konusundaki birtakım uzlaÅŸmazlıklardan kaynaklanan ayrışmalara raÄŸmen, NATO’daki konumu itibarıyla askeri ve siyasi pozisyonunu da bir nevi göstermiÅŸ oluyor.

Åžayet meselesinin siyasi vurgusu daha fazla ehemmiyet arz ediyorsa, o zaman neden müttefiklerimiz bu bataryaları bizden geri alıyorlar? Keza bu sorunun cevabı da hem teknik hem siyasi ama daha önemlisi açık uçlu. Bu sefer, ilk önce siyasi açıdan ele alalım. Zira Almanya ve ABD’nin Patriot’ları çekeceÄŸini duyurması; Ankara’nın tüm politikalarını sorgusuz sualsiz eleÅŸtirme alışkanlığı kazanmış bazılarının tezlerine ekleyebilecekleri yeni bir argüman oldu. Bu tezin ana teması, Türkiye’nin ‘sıfır sorun’dan ‘sıfır dost’u olan bir ülkeye döndüÄŸüdür. Hatta bu öyle bir dönüÅŸ ki; onlara göre artık Türkiye, hem ABD’nin hem de NATO’nun ‘en az güvenilir müttefiki’ haline gelmiÅŸtir. Bakın NATO’lu müttefiklerimizden canhıraÅŸ bir ÅŸekilde talep ettiÄŸimiz, bin bir güçlükle topraklarımıza konuÅŸlandırdığımız Patriot’ları geri alıyorlar. Oysa bu tarz savların aksine Ankara, 1952’den beri yüksek sadakat beslediÄŸi Ä°ttifak’a göre güvenlik ve savunma stratejisini belirliyor. Ve yine ÅŸüphesiz ki, NATO’lu müttefiklerinden bazılarıyla arasında cereyan eden uzlaÅŸmazlıklara ya da fikir çatışmalarına raÄŸmen, NATO’nun desteÄŸine olan inancını ve güvenini koruyor.

SÄ°YASÄ° VE TEKNÄ°K BOYUTU

Benzer bir tutum ve yaklaşıma NATO kanadında da ÅŸahit oluyoruz. Her türlü ihtilafa ya da dozajı yükselen ağır söylemlere karşın NATO’nun nazarında Türkiye, jeopolitik konumu ve sahip olduÄŸu askeri gücünün yanı sıra; NATO’nun OrtadoÄŸu ile doÄŸrudan sınırları olan ve dahası tek Müslüman üye ülkesi. Her halükarda, ne Türkiye’nin ne de NATO’nun bir diÄŸerinden vazgeçmesi veyahut farklı alternatif arayışlara yönelmeleri gibi irrasyonel yönelimleri söz konusu deÄŸil. Fakat Ä°ttifak’ın 28 üyesinin her meselede mutabık kalması ve her koÅŸulda aynı pozisyonu sergilemesini beklemek de hatalı. Ä°ÅŸin doÄŸası gereÄŸi, ulusal çıkarların örtüÅŸmesinde ve korunmasında zaman zaman sıkıntılar yaÅŸanabiliyor. Fakat bu, Türkiye’ye özgü bir sorun deÄŸil. NATO’nun varlığına karşın, AB ordusunun kurulmasına dair tartışmalar hiçbir zaman tam anlamıyla güncelliÄŸini yitirmedi. Ukrayna ve Kırım konusunda nasıl hararetli tartışmalar yaÅŸadıkları da malum. Yine 2014 Galler Zirvesi’nde gelecek on yıl içerisinde GSYÄ°H’lerinin en az yüzde 2’sini savunmaya ayıracaklarını taahhüt eden lakin birbirlerinden farklı risk ve tehdit tanımı ve algısı bulunan Ä°ttifak üyelerinden kaç tanesinin eÄŸitim, saÄŸlık gibi diÄŸer bütçe harcamalarından kısıntıya giderek, bu oranın ne kadarını karşılayacağı da ÅŸüpheli. Son olarak farzımuhal bu siyasi bir mesaj ise ve içeriÄŸinde IŞİD, PKK, PYD, Ä°srail, güvenli bölge, T-LORAMIDS ihalesi gibi birçok unsuru ve konuyu ihtiva ediyorsa, o zaman Türkiye’nin ulusal savunma kapasitesini ve yeteneklerini arttırma yönünde sarf ettiÄŸi çabalar ve harcamalar çok daha rasyonel ve haklı bir zemine oturur.

BATARYALAR YERÄ°NE AEGÄ°S

Ancak tam da Ä°ncirlik Üssü kullanıma açılmış ve IŞİD/DEAÅž’a karşı ortak operasyonlar gerçekleÅŸirken, yani tam da ABD-Türkiye hattındaki sular durulmaya baÅŸlarken, bu tarz ‘örtülü bir ambargonun’ uygulanabileceÄŸini düÅŸünmek, komplovari bir yaklaşım olsa gerek! Zaten Patriot’ların siyasi bir gözdağı vermek suretiyle geri çekilmediÄŸini de, ABD’li resmi ağızlar tarafından deklare edilen teknik gerekçelerde bulmak mümkün. Öncelikle ÅŸunu ifade edelim ki; bu bataryaların görev süresi dolmuÅŸ fakat sonradan süre uzatımına gidilmiÅŸti. Bu yüzden, asıl mesele neden yeniden ek süre uzatımına gidilmediÄŸi. Ancak Washington yönetimi, Patriot bataryalarında güncelleme yapılacağını, bu iÅŸlemden sonra bataryaların gerek görüldüÄŸü takdirde yeniden konuÅŸlandırılacağını ve ihtiyaç anında zaten otomatik olarak Akdeniz’de seyreden Aegis’in devreye gireceÄŸini hatırlattı. HoÅŸ bu seçenek ve imkân bulunsa da, yine de bizim topraklarımızda konuÅŸlanacak füze bataryalarının daha etkin olacağı aÅŸikâr. Bir de Amerikalılar, gerekçe olarak özellikle Suriye’den kaynaklanan tehdit riskinin azaldığını söylüyorlar. Bu noktada bir parantez açıp, cevap bekleyen açık uçlu bir soruyu dile getirelim: Patriot bataryaları konuÅŸlandığı zaman tehdit algısı nasıldı? Güney’deki bunca hareketliliÄŸe raÄŸmen, tehdit algısı nasıl ve ne ÅŸekilde azalmış olabilir? Daha net bir tabirle, bu tehdit algısının azaldığını kim, hangi parametreleri baz alarak, ne ile mukayese ederek ve kime göre belirlemektedir?

[Star Açık GörüÅŸ, 22 AÄŸustos 2015]