Son günlerde yaşanan diplomasi trafiği Suriye krizinin çözüm arayışlarının hızlandığına işaret ediyor. Öte yandan devam eden rejimin saldırıları krizin siyasi irade ile çözülmesine gölge düşüren bir niteliğe sahip.
Çarşamba günü Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin ve Ruhani'nin katılımı ile Soçi'de düzenlenen liderler zirvesi Astana görüşmelerini yeni bir aşamaya taşıma potansiyeline sahip. Zirve öncesinde genelkurmay başkanları ve dışişleri bakanlarının ayrı ayrı toplanması zirveye gösterilen ihtimamın bir göstergesiydi.
Bu zirvede öne çıkan dikkat çekici husus bütün tarafları bir araya getirmesi beklenen Ulusal Diyalog Kongresinin oluşturulması üzerinde bir mutabakata varılmasıydı. Kongre kapsamında yeni anayasa, mültecilerin geri dönüşü, mahkumların serbest bırakılması, seçimler, kurumların yeniden yapılandırılması başta olmak üzere birçok önemli konu tartışılacaktır. Kongre'ye kimlerin katılacağı, karar mekanizmasının nasıl şekilleneceği, mutabakatı bozan taraflara bir yaptırım uygulanıp uygulanmayacağı gibi ayrıntılar ise henüz netleşmiş değil. Kongrenin başarılı olup olmayacağı üzerinde de tartışmalar şimdiden başlamış görünüyor.
Zirve öncesi ve sonrasında yapılan açıklamalar ise ülkelerin Suriye konusunda sahip oldukları pozisyonları göstermesi açısından önemli.
Putin'in Esed'le yaptığı görüşme, birlikte verdikleri fotoğraf Esed'in iplerini elinde tuttuğunu gözler önüne serdi. Bu tablo Esed'in Suriye'nin geleceğinde sahip olacağı rolün istim üstünde olduğuna işaret ediyor. Bu tablo bugün bazı İran gazetelerinde Putin'in Esed'i her an denklemden çıkarabileceğine dair yorumlara neden oldu. Bu sebepten dolayı ayaklanmaların başladığı 2011 yılı başından Esed'i bir kırmızı çizgi olarak gören İran'ın, Rusya ile karşı karşıya getirebileceği ihtimali de vurgulanmış.
Suriye krizine hızlı ve oyun değiştirici bir ağırlıkta giren Rusya bugün önemli bir insiyatife sahip. Suriye'deki varlığını güçlendirerek Ortadoğu siyasetini etkileyebilecek bir noktaya gelmiş durumda. Hizbullah ve Şii milisler üzerinden sahada güçlü bir varlık gösteren İran'da Rusya'nın bu pozisyonunu kabullenmiş durumda. Bugüne kadar çatışmayı merkeze alan ve muhalifleri siyasal düzeyde muhatap almayan İran'ın Soçi'de çıkan mutabakatı kabullenmesi buna işaret ediyor.
Yine de İran'ın bu aşamadan sonra da Suriye'de zaman kazanmaya ve sahada sahip olduğu etkiyi tahkim etmeye dönük bir strateji izleyeceğini öngörmek zor değil. Bu açıdan Ulusal Diyalog Kongresi'nin oluşumu ve müzakereler süresince birçok pürüz yaşanacaktır. Bu noktada Rusya'nın tavrı hem krizin çözümü hem de İran'la Suriye konusunda birlikte hareket etme limitlerini gösterecek.
Liderlerin zirve sonrasında yaptığı açıklamalara bakıldığında bütünüyle bir mutabakata varılmadığı izlenimini edinmek mümkün. Türkiye'nin haklı bir şekilde sorunsallaştırdığı PYD/YPG'nin diğer iki garantör ülke nezdinde aynı konuma sahip olmaması önemli bir farklılık oluşturmaktadır. Türkiye'nin en hassas olduğu konu olan Suriye'nin toprak bütünlüğünün Rusya ve İran tarafından da ilkesel düzeyde kabul edilmesi önemli bir nokta. Ancak olası bir federatif bir yapı içinde, askeri varlığını koruyan YPG yapılanması Türkiye için risk oluşturmaya devam edecektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın zirve sonrası yaptığı açıklama Türkiye'nin tavrını net bir şekilde göstermektedir. Bu açıklama krizin siyasi yollarla çözülmesi yönündeki iradesini korumaya devam edeceğine ve sürece katkı yapmaya devam edeceğine işaret ediyor. Ancak güvenliğine yönelik herhangi bir riski görmezden gelmeyeceğini açık bir şekilde göstermiş oldu. Başka bir deyişle iyimser olmak için ortaya konan bazı işaretlere rağmen Türkiye oyunun hala sert kurallarla oynandığının farkında ve şartları gözeterek hareket etmeye devam edecektir.
[Fikriyat, 24 Kasım 2017].