Soçi önemli bir zirveye ev sahipliği yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran Devlet Başkanı Putin ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani’yle Suriye meselesini Soçi’de ele aldı. Türkiye uzun süredir Suriye meselesinin siyasi çözümü için en büyük çaba sarf eden ülkelerin başında yer alıyor. Ve bunun için başta Rusya’yla müzakereler yürütüyor. En son İdlib’de çatışmasızlık bölgesi kurulması kararını beraber almışlar ve Türk ordusu İdlib’e intikal başlatmıştı.
Rusya Suriye’ye doğrudan askeri müdahaleyi başlattığı andan itibaren krizin seyrini değiştirdi. Kısa sürede ABD dahil tüm aktörlerin Suriye için görüşmek durumunda kaldığı aktöre dönüştü. Açıkça söylemek gerekirse büyük zeka ürünü bir taktik de izlemedi Rusya. Doğrudan müdahalesini başlattığı günlerde İran’ın tam zamanlı askeri desteğine ve muhaliflerin kısıtlı imkanlarına rağmen Suriye ordusu kuzeyde kaybetmekteydi. Rusya Çeçen savaşının benzeri bir taktikle, yani hedeflediği noktaları hava saldırıları ve füzelerle tamamen yıkma taktiğiyle rejimin lehine savaşın gidişatını değiştirdi. Halep bu şekilde düştü, muhalifler bir daha toparlanamadı. Rusya bunu yaparken, sahada Rusya’yı dengeleyebilecek tek aktör olan ABD ıslık çalarak havaya bakıyordu. Bu boşlukta Rusya sahayı tamamen domine etti ve Suriye’deki en baskın aktör konumuna yükseldi. Suriye krizinin evirildiği boyut isteseniz de istemeseniz de Rusya’yla müzakereleri zorunlu kılmakta.
Türkiye Rusya’yla Suriye krizinin başından itibaren farklı frekanslara sahip oldu. Yine de bazen tamamen kopan bazen yakınlaşan bir ilişki yürüttü. Türkiye temelde iki şey istiyor: Sınırlarındaki terör tehdidinin bertaraf edilmesi ve muhaliflerin de dahil olduğu bir siyasi geçiş sürecinin yaşanması. İkincisi için dayanak 2254 sayılı BM kararı.
Soçi terkibi itibarıyla elimizde Suriye meselesinin çözümüne dair en somut girişim; fakat Soçi’ye rağmen üç ülke arasında ciddi farklılıklar hâlâ var. Sonuç bildirgesinde şu ifadeler yer aldı:
“Devlet Başkanları, Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne olan kuvvetli taahhütlerini teyit etmiş; bahsi geçen gerginliği azaltma bölgelerinin tesis edilmesinin ve Suriye ihtilafının çözümüne yönelik hiçbir siyasi girişimin Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne hiçbir suretle halel getiremeyeceğini vurgulamışlardır.”
Bu ifadeler kağıt üzerinde güzel dursa da Rusya ve İran’ın samimiyetini tartışmak için birçok sebebimiz var. Örneğin Suriye’nin egemenliği ve bağımsızlığına duydukları saygıdan dolayı Halep’teki Kadirov’un Çeçenlerini veya ülkenin dört bir tarafındaki İran destekli milisleri çekmeye razı olacaklar mı? Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve birliğine değer verdikleri için PKK’nın kuzeydeki varlığının hedef alınmasına yanaşacaklar mı? PKK’yı Suriye konferanslarına katma planlarından vazgeçecekler mi? Ya da rejimi şekillendirdikleri gibi muhalefeti de şekillendirme çabalarını bırakacaklar mı? Gerginliği azaltma bölgelerine yönelik hava saldırılarına son verecekler mi? 2254 sayılı BM kararına uyacaklar mı?
Bu sorulara İran ve Rusya’nın vereceği cevaplar Soçi’nin sonuçlarını şekillendirecek.[Akşam, 24 Kasım 2017]