SETA > Yorum |
Türk-İran İlişkileri III Ekonomi

Türk-İran İlişkileri III: Ekonomi

Türkiye ve İran’ın birbirleriyle girdikleri rekabet ve çatışma, ekonomik alanda iş birliği yapmalarının önünde engel oluşturmak suretiyle her iki ülkeyi de küresel güç mücadelesinde aşağı çekiyor.

İkisi de küresel güç olmaya çalışan Türkiye ile İran arasındaki ekonomik ilişkilerin düzeyi her iki ülkenin bu iddiasını yalanlıyor. Küresel güçlerin komşularıyla yaptıkları ticaret hacimleriyle karşılaştırıldığında Türkiye ile İran arasındaki dış ticaret hacmi çok düşük düzeydedir.

2016 rakamlarına göre 10 milyar doların da altında gerçekleşen Türkiye-İran ticareti Almanya ve Fransa gibi küresel güçler arasındaki ticaret hacmiyle karşılaştırılamayacak kadar azdır. Almanya ile Fransa arasındaki ticaret hacmi 2016 yılında 190 milyar dolar düzeyinde gerçekleşirken nüfus toplamı açısından bu iki ülkeden daha yüksek bir ölçeğe sahip olan Türkiye ile İran arasındaki ticaret hacminin 9,6 milyar düzeyinde kalması Ankara ile Tahran’ın önünde çok büyük bir yol olduğunu göstermektedir.

İki önemli komşu ülkenin bu ticaret hacmiyle küresel güç hedefinden çok uzak olduğu tespitinin ardından neden Türkiye-İran ekonomik ilişkilerinin bu şekilde düşük düzeyde olduğuna değinelim.

Bu konuda ilk göze çarpan engel İran’a karşı uygulanan uluslararası yaptırımlardır. Bu yaptırımlar, özellikle İran’ın ekonomik izolasyonunu hedef aldığı için bu ülkenin başta enerji sektörü olmak üzere birçok alanda Türkiye dâhil komşularıyla ve diğer devletlerle ilişkilerini geliştirmesini engellemiştir. BM Güvenlik Konseyi kapsamındaki yaptırımlara uygun davranan Ankara’nın, ABD ve AB’nin tek taraflı yaptırımlarına aykırı davranması Washington ve Brüksel tarafından tehdit olarak algılanmış ve Türkiye üzerine ağır siyasi ve ekonomik baskı uygulamalarına yol açmıştır.

Bu baskının, İran’a karşı uygulanan yaptırımların bu ülkeyle imzalanan nükleer anlaşma sonrasında kalkmasının ardından bile devam ettiğini Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın Mart 2017 tarihinde New York’ta tutuklanmasından görüyoruz. Avrupa ülkeleri liderlerinin, söz konusu anlaşmanın imzalanmasının ardından İran’la ekonomik ilişkilerini geliştirmek için bu ülkeye ziyaret kuyruğuna girdiği bir dönemde Türkiye’nin İran’la ekonomik iş birliğinden dolayı bu şekilde cezalandırılmaya çalışılması meselenin sadece İran’ın ekonomik izolasyonuyla sınırlı olmadığını açık bir şekilde gösteriyor.

Türkiye ile İran arasındaki ilişkilerin, olması gereken düzeyin çok altında olmasının ikinci nedeni, iki ülke arasındaki siyasi sorunların sürekli olarak ekonomik ilişkileri gölgelemesidir. Bölgesel üstünlük mücadelesi çerçevesinde Türkiye ve İran’ın birbirleriyle girdikleri rekabet ve çatışma, ekonomik alanda iş birliği yapmalarının önünde engel oluşturmak suretiyle her iki ülkeyi de küresel güç mücadelesinde aşağı çekiyor.

1985 yılında Türkiye ve İran’ın inisiyatifiyle kurulan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın (ECO) aradan geçen 32 yıla rağmen hâlâ ciddi bir başarısının olmaması ve AB ile karşılaştırıldığında entegrasyon düzeyi çok düşük bir örgüt olarak kalması, başta Türkiye ve İran olmak üzere, üyelerinin siyasi sorunları ekonomik iş birliğinin önünde engel oluşturmayacak şekilde çözme konusundaki başarısızlıklarının bir sonucudur. AB örneğine baktığımızda, ekonomik iş birliği alanında yaşanan başarının siyasi ilişkilerin gelişmesini de teşvik ettiği görülürken, ECO örneğinde bunun tersi bir durum söz konusudur: Ekonomik ilişkiler siyasi sorunlar nedeniyle bir türlü gelişemiyor.

Türk-İran ekonomik ilişkilerinin gelişmesinin önündeki engellerden bir diğeri ise Tahran’ın kapalı ekonomik politikasıdır. İran’da yatırım yapmak isteyen Turkcell, TAV ve BOTAŞ gibi Türk şirketlerinin yaşadığı sorunlar bu ülkede yatırım yapmanın ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Tahran yönetiminin, kimi zaman paranoya düzeyine ulaşan güvenlik kaygılarından, kimi zaman ideolojik saplantılardan (İsrail’de iş yapan şirketlere getirilen sınırlamalar) ve çoğu zaman ekonomik korumacılıktan kaynaklanan ekonomi politikasını değiştirip ülkesindeki yabancı yatırımları kolaylaştırması Türkiye ile İran arasındaki ekonomik ilişkileri geliştirecek ve ticaret hacmini de olması gereken düzeye getirecektir.

AK Parti döneminde Türkiye-İran ticaret hacminde büyük bir artış yaşansa da, ABD yaptırımları ve siyasi sorunlar yüzünden bu trend sürdürülemedi. İki ülke arasındaki ticaret hacminin 100 milyar dolara ulaşması Ankara ve Tahran’ın küresel güç hedeflerinin zorunlu ilk adımını oluşturuyor.

Bu hedeflere ulaşmak için her iki ülke yönetimlerinin ekonomik iş birliğinin önündeki engelleri kaldırmaya odaklanmaları büyük önem arz ediyor.

[Türkiye Gazetesi, 25 Ekim 2017].