Halep'in tamamının rejim güçlerinin eline geçmesi 2011 baharında başlayan Suriye iç savaşının fiilen muhaliflerin mağlubiyeti ile sonuçlanması anlamına gelecektir. Suriye'de galip olan rejim ve onun destekçileri ile birlikte hareket eden unsurlar ve PYD gibi vekiller kısmen meşruiyet kazanırken, sahada mevcudiyetini devam ettiren DAEŞ ve Nusra gibi unsurlara karşı uluslararası mücadele meşru hale gelecektir. Suriye'de asıl kaybeden ılımlı yerel muhalif unsurlar olacaktır. Suriye'nin siyasi geleceği ise büyük ölçüde rejim güçleri ile müttefik olan Rusya ve İran gibi aktörler tarafından belirlenecektir.
Ortaya çıkan bu tablo Türkiye açısından ciddi stratejik sorunlara ve güvenlik açıklarına neden olacaktır. Yaklaşık beş yıldır ülkelerindeki savaşın sona ermesini bekleyen ve Türkiye'ye sığınan mülteciler için, rejim güçlerinin galibiyeti, ülkelerine geri dönme ihtimalinin tükenmesi anlamına gelecektir. Türkiye'deki Suriyeli mültecilerin önemli bir kısmı artık Türkiye'de kalıcı olacaklar ve imkânını bulanlar ise Avrupa'ya giderek kendilerine yeni bir hayat kurmaya çalışacaklardır. Halep'in düşmesi ile oluşacak yeni dalga, Türkiye ile AB ülkeleri arasındaki ilişkileri de gerginleştirecektir. AB, Türkiye'nin bu sığınmacı dalgasını tek başına göğüslemesini beklerken, Türkiye bu yükün adil bir şekilde paylaşılmasını istemekte. Türkiye-AB ilişkilerinin önümüzdeki dönemde Suriyeli mülteciler meselesinin yönetilmesi üzerinden şekillenmesi Türkiye'yi AB açısından ortak çıkarlar oluşturulabilecek yeni bir imkân olarak değil de yönetilmesi gereken risk alanı haline dönüştürecektir.
Türkiye açısından şüphesiz en önemli risk ise, Suriye'nin kuzeyinde oluşan PYD koridorunun, PKK açısından daimi bir barınak haline dönüşmesidir. PKK'nın Türkiye'nin güneyinde böylesine bir coğrafi derinliğe sahip olması ve o bölgedeki yeni yapılanması örgütün yeni siyasi hedeflerini şekillendirecektir. Suriye'deki kazanımların benzerini Türkiye topraklarında da elde etmeye çalışacaklardır. PYD ile, DAEŞ karşıtı mücadele bahanesi üzerinden uluslararası meşruiyet kazanacak olan örgüt, silah ve mühimmat temini konusunda çok daha avantajlı duruma gelecektir. Oluşacak PYD koridoru aynı zamanda Rusya ve ABD'nin koruması altında olacaktır.
PKK'nın yanı sıra Rusya'nın da Türkiye'nin sınırının güneyinde kalıcı varlığı ve askeri yapılanması Türkiye'yi ve NATO'yu tehdit edecektir. Türkiye sınırında yeni bir stratejik rekabet alanının oluşması Türkiye'nin bölge politikalarını güvenlikçi yaklaşıma mahkûm edecektir. Oluşacak PYD koridoru, Türkiye'nin Arap Ortadoğu ile olan doğrudan irtibatını da sınırlayarak, Türkiye'nin stratejik muhayyilesinde önemli bir daralmaya neden olacaktır. Türkiye'nin güvenliği Halep'te yaşananlardan dolayı çok hassas bir dönemeçtedir.
[Sabah Perspektif, 13 Şubat 2016].