Nasıl ki Gaziantep katliamı DEAŞ'la mücadelede bir milat oluşturduysa Beşiktaş katliamı da PKK ile mücadelede bir milat niteliği taşımalıdır. Hem sınırlarımız içinde, hem de sınırlarımız dışında PKK ile mücadelede yeni bir faza geçmek durumundayız. Öncelikle Türkiye'de faaliyet gösteren, PKK ile ilişkili bütün kurumların çökertilmesi şart. Bu kurumlarda görev yapan kişilerin, PKK'ya yardım ve yataklık yapan aktörlerin, PKK'ya toplumsal alanda, konvansiyonel yahut sosyal medyada propaganda desteği verenlerin de ivedilikle yargı önüne çıkarılması gerekiyor. Yürütme organının bu konudaki kararlılığı açık ve net. Aynı kararlılığın yargı kanadında da sürdürüldüğünden emin olmak gerekir. Fakat yeni dönemde PKK ile sadece sınırlarımız içinde mücadele edemeyeceğimiz çok açık. PKK ile sınırlarımız dışında da mücadele etmemiz gerekiyor. Zaten PKK'nın Türkiye'de son dönemde başlattığı yeni terör dalgası sınırlarımız dışında, özellikle Suriye'de yaşanan gelişmelerle ilgili. PKK, Suriye'de kendisine sunulan imkânları Türkiye'ye karşı da kullanmak istedi ve Türkiye'nin Suriyeleştirilmesi projesinin başat aktörlerinden biri olarak devreye girdi. FETÖ ile ve DEAŞ'la el ele! Beşiktaş'ta cumartesi günü yaşanan katliamın ardından PKK'nın Suriye'deki varlığı Türkiye'nin açık hedefi haline gelmiştir. Türkiye'nin ulusal güvenliği açısından Fırat'ın batısı - doğusu ayrımı geçerliliğini yitirmiştir. Türkiye'nin ulusal güvenliğini temin etmek için güney sınırındaki PKK varlığını temizlemesi gerekmektedir. Türkiye, sınırındaki DEAŞ varlığını temizledikten sonra DEAŞ'ın Türkiye içindeki varlığının ve etki gücünün nasıl sınırlandığını hep birlikte gördük. Obama yönetimi tam da Türkiye'nin bu değerlendirmeyi yaptığını bildiği için dostu PKK'yı giderayak bir kez daha ağır silahlarla teçhiz etti. Obama ve güvenlik danışmanları hâlâ "caydırıcı" unsurlarla Türkiye'yi köşeye sıkıştırabileceklerini varsayıyorlar. Yanılıyorlar. Yeni dönemde PKK ile mücadelenin uluslararası boyutu sadece Suriye'yle sınırlı değil. Irak'taki PKK varlığı da dikkate alınması gereken bir unsur. Fakat Suriye ve Irak dışında, özellikle Avrupa'daki PKK varlığına karşı da dikkatli bir mücadele yürütülmek zorunda. AB ülkelerinin PKK'ya verdiği destek malum. Güya geçmişte PKK'yı terör örgütü ilan etmişlerdi. Buna göre AB ülkelerinin kendi sınırları içinde PKK'nın finans kaynaklarına müdahale edecek, faaliyetlerini sınırlandıracaklardı. Öyle olmadı tabii ki. Mesele Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak, onun kendi ad ve hesabına hareket etmesini engellemek olunca iş değişiyor. Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, Danimarka ve Yunanistan başta olmak üzere AB ülkeleri PKK'ya hem ideolojik, hem lojistik destek sağlıyor. Bu yılki bütçeden PKK'nın Avrupa'daki derneklerine tam 30 milyon euro hibe ettiler. Suriye'de PKK'ya verdikleri silahları saymıyorum bile. Türkiye'nin istediği ve sayıları 300'ü aşan PKK'lı teröristi sınır dışı etmemekte direniyorlar. Şu anda PKK'nın azılı teröristleri Avrupa'da ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor, dahası Türklere yönelik saldırılara girişiyorlar. Öte yandan PKK'lılar öyle görünüyor ki Türkiye'de sağlayamadıkları Türk- Kürt çatışmasını Avrupa'da sağlamak için gayret sarf ediyorlar. Bu tehlikeye karşı duyarlı olmak, Avrupa'daki Türkiye vatandaşlarının emniyetlerinin sağlanması ile ilgili gayret göstermek zorundayız. Öyle görünüyor ki yeni dönemde Avrupa'daki Türkler konusunda daha agresif bir dış politika çizgisine ihtiyacımız olacak. Türkiye, PKK ile bu mücadeleyi verirken, iç savaşa çekilme çabalarına karşı başarılı bir savaş verirken, öte yandan Suriye'de içler acısı bir tablo yaşanıyor. Halep, ne yazık ki Esedrejiminin kanlı ellerine teslim edilmiş durumda. Allah Halep'teki mazlum kardeşlerimizin, masum insanların yardımcısı olsun.
[Sabah, 14 Aralık 2016].