Halep’e yönelik bombardımanda yaralanan küçük Ümran’ın görüntüleri hepimizin yüreğini burktu…
Şaşkındı küçük Ümran…
Varil bombalarının ve savaş uçaklarından atılan roketlerin küçücük bedenleri parçalamasına bizim de şaşırmamız gerekmiyor mu?
Şoktaydı…
Suriye’de yüz binlerce insanın katledilmesi ve milyonlarcasının mülteci durumuna düşmesinin bizi de şoka sokması gerekmiyor mu?
Başına gelenleri anlamıyordu…
Artık biz Suriye’de olan biteni anlayabiliyor muyuz? Mantıklı bir şekilde açıklayabiliyor muyuz?
Suriye’de her kimin ne hesabı varsa, çıkarları doğrultusunda her ne inşa etmek istiyorlarsa, bu kadar büyük bir yıkımın ve acının üzerine sağlıklı ve kalıcı bir şey inşa edilemeyeceğini görmüyor mu? Her şeylerini kaybeden bu çocukların büyüdüklerinde yarın bütün bu acıların hesabını soracaklarını bilmiyorlar mı?
Yoksa o yüzden mi özellikle çocukları da öldürüyorlar?
Yarın yaptıkları katliamların hesabını soracak kimse kalmasın diye mi?
Ama bütün katliamcılar ve onların katliamlarına destek verenler bilsinler ki, yaptıklarının hesabını bir gün mutlaka verecekler…
Hiç kimse değilse bile, Allah mazlumların yardımcısıdır.
***
Artık bu dramatik görüntülerin ardından belki dünya harekete geçer ve Suriye’de beş yılı aşkın bir süredir devam eden katliamlar bir son bulur diye ümitlenmek istiyoruz.
Ancak geçen yıl eylül başında botla Yunanistan’a geçmeye çalışırken Ege’nin sularında boğulan ve küçük bedeni sahile vuran üç yaşındaki Aylan Kurdi’nin görüntüleri medyaya yansıdığında da aynı ümitler söz konusu olmuştu.
Bu görüntülerin ardından, “Küçük çocukların, bebeklerin bu şekilde hayatını kaybetmesini önlemek için herkes üzerine düşeni yapmalı”, “Bu trajediye sebep olan Suriye krizinin bir an önce bitirilmesi için gerekli adımlar artık atılmalı” çağrıları her yerde yankılanmıştı. Ancak bu görüntülerin ve çağrıların ardından Suriye’de on binlerce insan daha hayatını kaybetti ve yüz binlercesi de mülteci konumuna düştü.
Cenevre’de ABD ve Rusya’nın öncülük ettiği görüşmelerde hiçbir ilerleme sağlanamadı. Başta bu iki ülke olmak üzere bütün taraflar, “henüz yeteri kadar insan ölmediğine karar verdiklerinden” masadan cepheye geri dönüldü ve katliamlar yeniden başladı. Ne Washington’un ne de Moskova’nın önceliği Suriye’de yaşanan insanlık dramının sona erdirilmesiydi. Rusya Akdeniz’deki önemli üssünü kaybetmek istemiyordu, ABD ise Orta Doğu’da sevmediği bütün aktörlerin birbirlerini yıprattığı bir sahaya dönüşen Suriye’deki çatışmanın mümkün olduğunca devam etmesinden yanaydı. Müttefiki Esad rejimini kaybetmek istemeyen Rusya ve İran bu rejimin yaptığı katliamlara destek verirken, PYD’yi çok kullanışlı bir araç olarak keşfeden ABD ve diğer Batılı ülkeler bütün Suriye stratejilerini bu örgütün geliştirilmesi üzerine kurdular.
Peki ya küçük Ümran?
Onun bu “high politics” hesaplarında hiçbir yeri yok mu? Onun hayatının, yaşadığı acıların, korkuların hiç önemi yok mu?
Devletlerin “yüksek” çıkarları böyle “küçük” şeylere bakmaz mı diyeceksiniz?
***
Birilerinin akıntıya karşı kürek çekmesi gerekiyor…
Küçük Ümran’ın ve onun durumunda olan milyonlarca Suriyeli çocuğun hayatının korunmasının, onların beş yıldır yaşadıkları korkunun sona erdirilmesinin aslında politikanın temel amacı olması gerektiğinin anlaşılması gerekiyor.
Dünyanın bir köşesinde çocuklar katledilirken, yurtlarından sökülüp atılırken başka bölgelerde yaşayan insanların da huzur ve refah içerisinde yaşamasının mümkün olamayacağının, bu çarpık uluslararası sistemin mimarlarının yaptıklarının hesabını bir gün mutlaka vereceklerinin anlatılması gerekiyor.
Türkiye, çok büyük trajedilerin yaşandığı Suriye sorununa çözüm bulmak ve çocukların ölmesini durdurmak için Rusya, İran, Katar ve Suudi Arabistan gibi bölgesel aktörlerle diyaloğu artırmalıdır. ABD gibi Batılı aktörlerin bu sorunun çözümü konusunda gerçekten istekli olmadıkları düşünüldüğünde, bölgesel aktörlerin bu konuda uzlaşmaları kaçınılmaz görünüyor.
Küçük Ümran ve milyonlarca Suriyeli çocuğun hayatı, bütün bölgesel aktörlerin çözüme götürecek uzlaşı yolunda gerekli tavizleri vermelerini karşılıklı olarak zorunlu kılıyor. Suriye’de zaten iflas etmiş olan insanlığın daha fazla dibe vurmaması için bu adımların bir an önce atılması gerekiyor.
[Türkiye, 20 Ağustos 2016].