SETA > Yorum |
İnsan Hakları ve Demokratikleşme Bağlamında Yeni Anayasa Paketi

İnsan Hakları ve Demokratikleşme Bağlamında Yeni Anayasa Paketi

Türkiye, son birkaç aydır, yoğun bir şekilde yeni Anayasa değişiklik paketini tartışmaktadır. Siyasi partiler, siyasal kimlikler, sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve toplumun örgütsüz kesimleri, 12 Eylül 2010 tarihinde oylanacak pakete ilişkin tutum almış ve bu tutumlarını ilan etmiş durumdadırlar. Mevcut tartışmalar, çoğu zaman, paketin içeriğinden öte, paketin siyasal sisteme muhtemel etkileri üzerinden yürütülmektedir. Böyle olunca da, paketin içeriği, insan hakları ve demokrasi açısından anlamı, uluslararası belgeler karşısındaki konumu gibi önemli ve hayati noktalar ihmal edilmektedir. Elinizdeki analiz, böyle bir boşluğu doldurmak amacıyla, yeni Anayasa paketini, insan hakları ve demokratikleşme bağlamında ve uluslararası belgeler ışığında bir incelemeye tabi tutmaktadır.

Türkiye, son birkaç aydır, yoğun bir şekilde yeni Anayasa değişiklik paketini tartışmaktadır. Siyasi partiler, siyasal kimlikler, sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve toplumun örgütsüz kesimleri, 12 Eylül 2010 tarihinde oylanacak pakete ilişkin tutum almış ve bu tutumlarını ilan etmiş durumdadırlar. Mevcut tartışmalar, çoğu zaman, paketin içeriğinden öte, paketin siyasal sisteme muhtemel etkileri üzerinden yürütülmektedir. Böyle olunca da, paketin içeriği, insan hakları ve demokrasi açısından anlamı, uluslararası belgeler karşısındaki konumu gibi önemli ve hayati noktalar ihmal edilmektedir. Elinizdeki analiz, böyle bir boşluğu doldurmak amacıyla, yeni Anayasa paketini, insan hakları ve demokratikleşme bağlamında ve uluslararası belgeler ışığında bir incelemeye tabi tutmaktadır.

  Analizin tamamını indirmek için tıklayın

Bilindiği gibi, devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine açık olması, yargının bağımsız ve tarafsız olması, temel hak ve özgürlüklerin herkes için korunması, hukuk önünde eşitlik ve hak arama yollarının açık olması gibi unsurlar, bir hukuk devletinin en önde gelen gerekleri arasında yer almaktadır. Bu çerçevede bakıldığında, yapılan Anayasa değişikliklerinin tamamının, Türkiye’de hak ve hürriyetleri teminat altına alan ve hukuk devletinin gereklerini biraz daha yerine getiren, güçlendiren düzenlemeler olduğu görülmektedir.

Kuşkusuz yapılan, nihayet bir Anayasa değişikliğidir ve bu değişiklikler referandumda da kabul edildiği takdirde, Türkiye’nin anayasa problemleri tamamen çözülmüş olmayacaktır; belki köklü çözümü getirecek yeni, sivil ve demokratik bir anayasanın kapısı önemli ölçüde açılmış olacaktır. Dahası, değişiklik paketinde birtakım eksiklikler olduğu da genel olarak kabul edilmektedir. Ancak yeni Anayasa paketinin öngördüğü düzenlemeler, daha önce yapılmış Anayasa değişiklikleriyle karşılaştırılamayacak kadar önemlidir. Çünkü bu değişiklikler, Türkiye’nin demokratikleşmesinin, ülkede hukukun üstünlüğü ilkesinin gerçekleştirilmesinin, hak ve özgürlüklerin herkes için güvence altına alınmasının önündeki en büyük engelleri önemli ölçüde etkisizleştirecek, ortadan kaldıracak ya da değişime ve dönüşüme zorlayacak hükümler içermektedir. Kısacası, son değişiklik paketi, 1982 Anayasası ile ilgili bugüne kadar yapılan düzenlemelerden farklı olarak, ilk defa vesayet rejiminin özüne dokunmakta ve millet iradesine karşı bürokratik vesayeti zayıflatacak düzenlemeler içermektedir.

***

Anayasalar, insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alan toplumsal sözleşmelerdir. Bu yüzden de, anayasalarda iki temel bölüm bulunur. Bu bölümlerden birisi, bireyin hak ve hürriyetlerini tanımlar; diğeri de, bu hak ve hürriyetleri koruyup güvence altına alacak olan devlet aygıtının temel çerçevesini çizer. Anayasanın, kimler tarafından nasıl hazırlandığı, içeriği kadar, hatta içeriğinden de önemlidir. Bir anayasanın toplumsal sözleşme olarak kabul edilebilmesi için, toplumun farklı kesimlerinin katıldığı müzakereler sonunda kararlaştırılmış olması gerekir. Özetle, demokrasilerin anayasalarında aranan üç temel nitelik, anayasanın insan hak ve hürriyetlerine dayalı olması, esas alınan hak ve hürriyetlerin nasıl bir devlet aygıtı tarafından korunup gözetileceğinin belirlenmesi ve toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla ortaya çıkmış olmasıdır.

Anayasaların temel varlık nedeni, devlet iktidarını sınırlayarak yurttaşların hak ve özgürlüklerini teminat altına almaktır. Bir başka ifadeyle, anayasanın amacı, devleti hukukla bağlamaktır. Böylece devlet, hukukun üstünlüğü ilkesinin gerçekleştiği bir hukuk devleti olacaktır. Hukuk devletinin temel özelliklerini ya da gereklerini ise, kabaca, kuvvetler ayrılığı ilkesi, insan haklarının anayasal olarak tanınması ve tüm bu hususların güvencesi olarak da bağımsız yargı organlarının kurulması oluşturmaktadır. Bu basit ve kısa çerçeveden de anlaşılabileceği gibi, anayasa, esasen siyasi alana ilişkindir ve devlet örgütlenmesinin dayandığı ilkeleri ortaya koymaktadır. Yani anayasanın amacı, gücü elinde tutan yöneticilerin muhtemel saldırı ve ihlallerine, tecavüzlerine karşı toplumun hukukunu korumaktır. Bu yüzden de, anayasa hukuku aslında siyasi bir hukuktur. Bir başka anlatımla, siyasetle hukukun kesiştiği bir alanda yer alan anayasalar, devletin temel yapısını, örgütlenişini, işleyişini ve iktidarın el değiştirişini ortaya koymakta ve bununla, siyaseti deyim yerindeyse, hukuk kalıbına sokmaktadırlar. Dolayısıyla anayasalar, toplum içerisindeki egemenlik yetkisinin kaynağını ve bu yetkinin kimler ya da hangi organlar marifetiyle ve nasıl kullanılacağını göstermekte ve tüm bunlarla da, siyasetin tabi olduğu kuralları belirlemektedirler. Siyasetin normatif çerçevesini çizen özellikleri dolayısıyla anayasalar, siyasi yönü ağır basan hukuki kurallar bütünü olarak değerlendirilmektedirler.

Kuşkusuz anayasalar, tüm bu sayılan işlevleri yerine getirme gücünü, farklı toplumsal kesimlerin katılımlarıyla yapılan müzakereler sonucunda varılan uzlaşı sonrasında kabul edilmiş olmaktan alırlar. Bu nedenlerden ötürü, 1982 Anayasası, sadece anayasa hukukçuları ve siyaset bilimciler tarafından değil, toplumun geniş bir kesimi tarafından, hem anti demokratik hazırlanış biçimi hem de otoriter ve yasakçı içeriği bakımından ağır biçimde eleştirilmektedir. 1982 Anayasası, sadece devleti, devletin çıkarlarını esas alan ve insan hak ve özgürlüklerini devletin çıkarlarına tabi kılarak ikinci plana iten düzenlemeleriyle değil, oluşturduğu yeni devlet aygıtının yapılanmasına yönelik hükümleriyle de Türkiye’de insan haklarının ve demokrasinin gelişimini ciddi ölçüde engellemiştir. Mevcut Anayasa, oluşturduğu güçlü cumhurbaşkanlığı makamının yanı sıra, var olanlara eklediği yeni anayasal kurumlar ve yine bu kurumlara tanıdığı güçlü yetkilerle, ciddi bir vesayet sistemi kurmuştur. Yine bu anayasayla, Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere, yargı organları, yurttaşın hak ve özgürlüklerinden ziyade, söz konusu vesayetçi sistemin koruyucusu haline getirilmiş ve aslında 1961 Anayasası ile askeri bürokrasiye tanınan güçlü yetki ve ayrıcalıklar kurumsallaştırılarak daha da pekiştirilmiştir. Daha detaylandırılabilecek bu ve benzeri sorunlu yanlarından ötürü, 1982 Anayasasının yapılacak kısmi değişikliklerle demokratik bir içeriğe kavuşturulması mümkün olmadığına ilişkin olarak toplumda geniş bir uzlaşı olduğunu söylemek mümkündür.

1982 Anayasası, tüm bu sorunlu yanlarından ötürü, yürürlüğe girmeyenler de eklendiğinde, bugüne kadar 19 değişiklik geçirmiş olup, yirminci değişiklik de, 12 Eylül 2010 günü halk tarafından oylanacaktır.4 Söz konusu değişiklik paketini oluşturan 5982 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”, 07 Mayıs 2010 günü TBMM Genel Kurulunda kabul edilmiş ve 13 Mayıs 2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak halkoyuna sunulmuştur.