Yazar şöyle demiş. "Türkler tek taraflı olarak Cerablus'a girdi." Baktım kendisi İskandinav mı? Hayır değil? Belki Alman'dır? Yok. O da değil. Amerikalı? Hayır! Adamın ismi Türkçe. Türkiye'nin önemli bir gazetesinde yazıyor. Hatta gazetenin Washington temsilcisiymiş. Washington'da ne kadar kalmış bilmiyorum. Ama kendinin de Türk olduğunu unutmuş galiba. "Türkler" diyor sürekli bizden bahsederken. Çok tuhaf. Yazar ya Türkler'i bilmiyor ya da kendini. Bu sadece basit bir kendini kaybetme sonucu olamaz. Daha inandırıcı bir açıklama bulmak lazım. Kim bilir? Belki de kendisi yazmamıştır yazıyı. Vakti çok yoksa şayet. Amerikalılar eline tutuşturduysa, o da pek düzeltme yapmadan yayınlayıvermiştir. Bunlar sahadan bildiriyorlar ya. Çoğu zaman saha ile aralarına bir mesafe koyamıyorlar. Kendilerini haber vermeleri gereken yerin bir parçası olarak görüyorlar. Halbuki eline verilen veya kulağına fısıldanan metnin içindeki "Türkler" ifadesini "bizler" olarak değiştirebilirdi. O zaman belki inandırıcı olabilirdi. Özellikle Batı ülkelerinde temsilcilik yapan kişilerde sık rastlanan bir hastalık. "Türkler" her ne derse desin inanamazlar. Aşağılarlar. Değersiz bulurlar. Ama Amerikalılar'dan duydukları her söze kuşkusuz iman ederler. Öyle ya. Amerika bu. Gelişmiş bir toplum. O kadar güçlü bir devlet makinası. Neden yanılsın ki? İşte tam da bu nedenle alınan istihbaratı sorgulamak gerektiğini düşünmezler. İşte tam da bu nedenle Amerikalılar'ın kendileri üzerinden bilgi sızdırıyor olduğuna aldırış etmezler. Kendileri üzerinden imaj çalışması yapıldığını umursamazlar. Yine başka bir dış politika yazarı. Bu sefer daha yüksek rütbeli. 'Trump geldi diye sevinmeyin' diyor. Kime? Sana. Bana. Bize. Türkler'e. Çok sevinmemeliymişiz. Obama Türkiye'ye etmediğini bırakmadı. Belki siyasi görüşü farklı olan Trump bu kadar kötü olmayabilir diyoruz ya. Çok sevinmeyin diyor bize. Daha beter olacaksınız. Bu yazara söyleyecek birçok şey bulabilirsiniz. Biz Obama döneminde de ölmedik. Trump döneminde de dirilecek değiliz dersiniz. Kimsenin ayrıca Trump hayranı olduğu falan da yok. Trump hayran olunacak bir adam olmadığını herkes biliyor zaten. Kendi toplumunda bile yeterince nefret ediliyor. Aslında iki nefret edilen başkan adayından en az nefret edileni olduğu için seçildi Trump. Kendisi babamızın oğlu olmaz. Türk dostu falan olmadığını da biliyoruz. Merak etme. Ama sana başka bir şey söylemek lazım. Lütfen unutma. Sen de bu geminin içindesin. Belki bizim sevincimiz seni sevindirmeyebilir ama emin ol bizim üzüntümüz senin de üzüntün olacaktır. Gemideki kontrolden memnun olmayabilirsin. Kaptan ve takipçilerinin sevinmesi seni üzebilir. Ama gemi battığında sadece onlar üzülmeyecek sen de batacaksın. Ama bu aymazlık genel bir ruh hali. Son olarak bir televizyon kanalında başlık atılmış. "Halep'te zafer an meselesi" diyor. Neyin zaferi? Kimin zaferi? Esed rejiminin katliamına hangi zihniyet zafer adını verebilir ve yaklaşmakta olduğunu müjdeleyebilir. Her gün bu milletin değerlerine ve kimliğine hakaret ediyorlar. Milletin sabrını zorluyorlar. Alay ediyorlar. Geçenlerde yine birisi çıkmış, 'Tankın altına yatıyordunuz ya doların da altına yatın' diyor. Bu terbiyesiz herif açıkça milletten nefret ediyor. Bu milleti demokrasiye layık bulmuyor. Ertesi gün ise hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor millete akıl vermeye. En acısı ise bunlar şahsi örnekler değil. Yaygın bir kinin ve zihniyetin görünen kısmı. Dikkat ederseniz bu tür kurumlarda giden de gelen de hemen aynı dili üretebiliyor. Sanki bir merkez var ve o merkezde millete rağmen yayın yapma eğitimi veriliyor. Öyle değil tabii ki. Bu tipler doğal mecralarında yetişiyorlar. Sorun da orada. Doğal mecraları toplumun ana akımına yabancı. Ana akımdan uzaklaştıkça kinleniyorlar. Bu nedenle de gün geçtikçe marjinalleşiyorlar.
[Takvim, 14 Aralık 2016].