Bir önceki yazımda 2019 seçimleri için “çatı aday” arayışının devam ettiğini belirtmiş ve buna göre siyasal dizayn çalışmasının yürütüldüğünü yazmıştım. Ayrıca, muhalefet cephesinin şekillendirilmesinde Kılıçdaroğlu’nun aday alternatifi için değil operasyonel olarak kullanılacağının giderek netleştiğini de söylemiştim.
Bu yazımın gazetede yayınlandığı gün Kılıçdaroğlu bu iddiamı doğrulayacak şekilde operasyonel muhalefet dilini daha da sertleştirdi.
Hatırlanacaktır. 16 Nisan sonrasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 2019 cumhurbaşkanlığı seçimleri için, MHP hariç, parlamento içi ve dışı muhalefet partilerinin liderleri ile tek tek görüşmüştü. Bu görüşmelerde kendisini 16 Nisan’da “hayır” oyu veren çevrelerin temsilciliğini yürütüyor algısını oluşturmaya çalışmıştı.
Hem Ankara’dan İstanbul’a yürüyüşü sırasında, hem de Çanakkale’de gerçekleştirilen kurultay sonrasında Kılıçdaroğlu siyasette kutuplaştırıcı bir dil kullanmayacağı sözünü vererek bir sonuç bildirgesi açıklamıştı. Yani 2019’a giderken yüzde 50 oy almak için daha kapsayıcı bir dil kullanmanın gerekliliğinin farkındaydı.
Ama Kılıçdaroğlu, daha önceki açıklamalarının tam aksine, muhalefet dilinde giderek sertleşiyor. Sadece Erdoğan ve AK Parti’ye yönelik sert bir dil kullanmakla kalmıyor. Hakaret ediyor. Hızını alamıyor hükûmete yakın olduğunu düşündüğü medyayı tehdit ediyor.
FETÖ tarafından servis edildiği ihtimali yüksek olan birtakım kâğıtlar üzerinden Erdoğan ve ailesine yönelik suçlamalarını sürdürüyor. Kullanım değerinin geniş olması için yönelttiği suçlamaları muğlak bırakıyor. Bir önceki suçlamalarını içeren iddialarının arkasında durmadan yeni suçlamalar yöneltiyor.
İç kamuoyunda iddialarının altının boş olduğu ortaya çıksa da, dış kamuoyu için bu tip söylemlerinin işlevsel olduğunu düşünüyor.
İddialarının FETÖ tarafından uluslararası medyada yaygınlaştırıldığını bildiği ve bu iddiaların Türkiye’ye zarar verdiğini gördüğü hâlde geri adım da atmıyor.
***
CHP’nin Çanakkale kurultayının sonuç bildirgesindeki başlıklardan biri medya üzerineydi. Sözüm ona medya üzerindeki “hukuki, fiilî, mali ve manevi baskı”nın kaldırılması için adalet arayacağı sözü veriliyordu.
Kılıçdaroğlu’nun kendisine muhalif medya için “adalet” anlayışı, “idam ipi” tehdidine gelip dayandı.
Kılıçdaroğlu bugüne kadar birçok kez iktidarı basın özgürlüğü, basının eleştiri hakkının kısıtlanması gibi konularda eleştirmişti. Ama kendisi salı günkü konuşmasında isim vererek A Haber ve ATV’yi eleştirmekle kalmadı. Bu yayın organları ve sahiplerini idamla tehdit etti. “Ben senin boynuna neyi takacağımı çok iyi biliyorum” diyerek iktidara gelmesi durumunda basın özgürlüğü anlayışının da ne olacağını göstermiş oldu.
Aslında CHP’nin kendisine muhalif basına yönelik tehdidi ilk değil. Daha önce CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin de 7 Haziran seçimleri öncesinde, iktidara gelmeleri durumunda 8-9 Haziranda ilk işlerinin muhalif gazetelerin tamamına el koymak olacağı sözünü vermişti
Buradan çıkan sonuç şu: CHP yönetimi ve Kılıçdaroğlu’nun “medya için adalet” anlayışı kendisini eleştiren medya için geçerli değilmiş. Basın özgürlüğüne yönelik iktidar eleştirisi de bu anlamda bir kez daha çökmüş oldu.
[Türkiye, 7 Aralık 2017].