Paris'teki katliam üzerine yapılan değerlendirmelere bakıldığında konu, beklendiği gibi, İslam ve terör bağlamına oturtuldu. Bu saldırıdan "İslamcı terörizmi" hatta İslam'ın "özünü" ve "bütün Müslümanları kolektif olarak" sorumlu tutan yaklaşımları gördük.
Söz konusu terör ve insan hayatı olunca aşırı duygusal tepkiler verilerek toptancı yorumlara gidiliyor. Türkiye'de ise hızla bütün ideolojik kavgalarımız bu tartışmanın içine boca ediliyor. İslami hareketlerin tümünü terör yüzünden "suçlu" ilan eden argümanlar kolaylıkla AK Parti iktidarının "otoriterliğine" bağlanıyor ve "bunların en iyisi bile işte böyle" kıvamında sonuçlara varılıyor.
Charlie Hebdo katliamını, derginin Hz. Peygamber'e hakaret eden karikatürler yayınlaması sebebiyle, "oh olsun" diyerek meşru görmek elbette kabul edilemez. Sıkıntılı olan şey şu: Bu kabul edilemez tavır eleştirilirken Avrupa'nın sorunlarına ve sorumluluğuna dair yorumlar da "amasız telin et!" sloganıyla mahkûm ediliyor. Avrupa'da Müslümanlara yönelik saldırıların da aynı şekilde telin edilmesi gerektiği fikri "İslamofobi kurnazlığı" olarak karşılanabiliyor.
Bu görüşe göre, "Batı eleştiri kültürü üzerine yükselirken İslamcılar Batı karşıtlığından besleniyor." Dahası, İslam'ın reformdan geçerek Batı tarzı sekülerleşme tecrübesine teslim olması isteniyor. Terörle mücadele konusunu özcü şekilde İslam dinini ya da İslamcıların tümünü sorgulamaya çevirmek tartışmanın odağını kaydırıyor. Zira mesele Paris'teki katliamı kınamak olduğu kadar bu katliamdan çıkarılacak sonuçlardır.
Kritik olan konu, bu olayın tazeliğinin getirdiği duygusal infialden sıyrılıp rasyonel bir tutumla, Müslümanlar arasından aşırı unsurların başvurduğu terörün sebeplerini doğru tespit etmek ve bunları ortadan kaldırmaktır. Bu yüzden Avrupa'da yükselen İslam karşıtlığından bahsetmek "Müslümanların günahlarına meşruiyet bahaneleri" üretmek değildir. Avrupa'nın Müslümanlara yönelik politikalarını gözden geçirme çağrısıdır. Konuyu sadece terörle mücadeleye endekslenmesinin getireceği olumsuz sonuçlara dikkat çekmektir. Batı'nın İslam dünyası ile kurduğu ilişkinin sorunlarına işaret etmektir. Avrupa ülkelerinin spesifik politikalarına getirilen eleştirilerin bir kalemde "Batı karşıtlığı" olarak ele alınması radikal İslamcı örgütlerin temsil ettiği özcü Batı karşıtlığına bütün Müslümanları teslim etmektir.
Terör konuşulurken Avrupa'nın yabancı savaşçılar politikasının başarısızlığının altı çizilmek zorunda. Daha da geniş bir düzlemde, Avrupa'nın Irak'taki, Suriye'deki, Filistin'deki ve Mısır'daki sorumluluklarını hatırlatmak durumundayız. Böylesi sağlıklı bir muhasebenin gerçekleşmesi için iki şeye aynı anda ihtiyaç var: İlki, Batı/ Avrupa eleştirileri özcü bir karşıtlığa savrulmayan ve bir arada yaşama sorumluluğuna sahip bir yaklaşımla yapılmalı.
İkincisi, bu eleştiriler bir çırpıda karşıtlık sepetine koyulmamalı. Bu noktada Türkiye'nin Avrupa ile Müslümanların ilişkisinde üstlenebileceği kurucu rolü iç siyasetin kısır ideolojik tartışmalarından ötede bir yerde değerlendirmek durumundayız. "Dünya 5'ten büyük" söylemi üzerinden AK Parti'nin temsil ettiği "Batı ile eleştirel entegrasyon" tutumunun hızlıca Batı karşıtı olmak şeklinde etiketlenmesinin en sorunlu tarafı Batı'nın Müslümanlarla kurduğu ilişkiye getireceği sorgulamayı ve dolayısıyla tashihi, zenginliği kaçırmaktır. İslam dünyasının sorunlarını dile getirebilen Türkiye'nin aynı zamanda Avrupa'daki Müslümanların, radikalleşme ile arasına mesafe koymasına katkı sağlayacağı gerçeği tanınması ve benimsenmesi gereken bir şey.
Nitekim Başbakan Davutoğlu'nun Paris'te teröre karşı Avrupalı liderlerle yürümesi Fransa İslam Konseyi başta olmak üzere diğer Müslüman grupların bu yürüyüşe katılmasında teşvik edici bir etkide bulundu. Basın açıklamasında İslam'ın Avrupa'nın kurucu, asli unsuru olduğunu hatırlatan Davutoğlu herkesi terörden İslam karşıtlığına kadar her konuda ortak sorumluluğa ve muhasebeye çağırıyor.
Batı ile eleştirel entegrasyon perspektifi aslında "amasız telin et!" ya da "Gerçek İslam bu değil" söylemlerinin ötesine geçmek için bir fırsat teşkil ediyor.
[Sabah, 13 Ocak 2015]