SETA > Haber |
Suriye Türkiye ve ABD Arasındaki Görüş Ayrılıklarının Merkezinde

Suriye, Türkiye ve ABD Arasındaki Görüş Ayrılıklarının Merkezinde

Amerika IŞİD’e odaklanmış durumda ve Esad rejimini ikincil bir sorun olarak görüyor. Bu noktada Türkiye ve Amerika bir ortak zemin bulamazsa görüş ayrılıkları devam edecek ve çözüm daha da zorlaşacaktır.

SETA DC Genel Koordinatörü Kadir Üstün Turkishny.com'a SETA DC'nin misyonu ve faaliyetleri, Türk Amerikan ilişkilerindeki rolü, Türkiye ve bölgesindeki son gelişmeler, Türkiye ABD ilişkilerinin son durumu ve ABD'deki güncel konulara ilişkin tafsilatlı açıklamalarda bulundu.

*Kadir Bey, SETA ve SETA’nın Amerika’daki yapılanması hakkında bize bilgi verir misiniz?

SETA Washington (SETA DC) ana merkezi Ankara’da olan SETA (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları) Vakfı’nın Washington şubesi olarak faaliyet göstermektedir. SETA DC bir düşünce kuruluşu (think tank) olması hasebiyle Türkiye-A.B.D. ilişkileri ve Türk dış politikasına odaklanmaktadır. SETA Washington’un misyonu hem Türkiye’nin izlediği politikaların Amerikan kamuoyu tarafından doğru algılanmasına hem de Amerikan politikalarının Türkiye kamuoyu tarafından sağlıklı algılanmasına katkı yapmaktır. Bu misyonunu çeşitli yayınlar, paneller, konferanslar ve medya kuruluşları üzerinden gerçekleştirmeye çalışmaktadır. 

*Bugüne  kadar yaptığınız paneller ve toplantılarda istediğiniz amaçlara ulaştınız mı?

Bugüne kadar yaptığımız panel ve toplantılarda büyük ölçüde amacımıza ulaştığımızı söyleyebilirim. Son birkaç yıldır Washington’daki Türkiye tartışmalarında oldukça negatif tonun hakim olduğu bir gerçek. Bunun birçok farklı nedeni olduğu söylenebilir ve aslında geçmişte de (örneğin 2010’lardaki eksen kayması tartışması) dönemsel birçok örneği vardır. Türkiye’yle Amerika’nın bölgesel politikalardaki görüş ayrılıklarının en temel sebep olduğunu söyleyebiliriz. Bu noktada her iki ülkenin bölgesel politikalarının karşılıklı olarak iyi anlaşılmasının elzem olduğunu düşünüyoruz. Faaliyetlerimizde bunu gözeterek politika tartışmalarının derinleşmesine ve daha nüanslı ve ciddi bir şekilde tartışılmasına özen gösterdik. Bu sayede SETA Washington olarak think tank dünyasından ve basından oldukça pozitif eleştiriler aldık, dolayısıyla faaliyetlerimizde büyük oranda amaçlarımıza ulaştığımızı düşünüyoruz. Elbette çok daha iyisini yapmaya çalışıyoruz.

*Amerika’nın Türkiye politikalarını iyi anladığını düşünüyor musunuz? Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Amerika’nın ve Türkiye’nin birbirlerinin politikalarını anlamakta aslında o kadar zorlandıklarını düşünmüyorum. Günlük tüketime yönelik yazılıp çizilenlere bakıldığında Türkiye’nin anlaşılmadığı kanısı güçlenebilir. Ancak Amerikan siyaset yapıcılarının Türkiye’nin politikalarını büyük oranda anladıklarını düşünüyorum. Ancak bu A.B.D.’nin Türkiye’yle birlikte hareket etmesini beraberinde getirmiyor. Zira iki ülke arasında ciddi çıkar ayrılıkları var ve her iki ülke de kendi çıkarlarına göre hareket etmek zorunda. Örneğin PYD’ye destek verilmesi konusunda ciddi bir görüş ayrılığı var ve bu konuda iki taraf da birbirinin pozisyonunu anlasa da farklı hareket ediyorlar. Tabi Amerika’nın özellikle iç politikayla ilgili birçok konuda yeterince nüanslı bir şekilde Türkiye’yi anladığını söylemek zor. 

* Türkiye’nin son 12 yılını bize nasıl anlatabilirsiniz?

Türkiye 2000’lerin başından beri Soğuk Savaş sonrası dinamiklerin de etkisiyle çok büyük bir değişim ve dönüşüm geçirdi. Bu süreç bitmiş değil hatta bazı açılardan Türkiye’nin inşası yeni başlıyor. Türkiye’de en önemli aşamalar sivil siyaset, ekonomi ve dünyaya açılma alanlarında gerçekleşti diyebiliriz. Sivil-asker ilişkilerinde yeni bir döneme girildi ve askerin siyaset üzerindeki eski tarz vesayet anlamındaki etkisi azaldı. Ancak sivil-asker ilişkilerinin normalleşmesi ve demokratik anlamda kurumsallaşması için daha alınacak çok yol var. Tamamen sivil bir anayasa olmadan bu sürecin tamamlanması mümkün olmayacaktır. Ekonomide Türkiye büyük aşama kaydederek G-20, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası platformalarda çok daha etkin bir yere geldi. Bu alanda da son birkaç yıldaki ekonomik büyümedeki yavaşlamayı telafi etmesi ve uzun vadede orta gelir tuzağını aşması gerekecek. Bugün gelinen aşamada hem Irak hem de Suriye’nin üniter yapılarını devam ettirmeleri çok zor görünüyor. Bu ülkelerin yarattığı bölgesel istikrarsızlık Türkiye’yi derinden etkilemeye devam ediyor. Türkiye iç savaşların etkisini azaltmaya çalışabilir ama bu istikrarsızlığın uzun yıllar devam edeceğini hesap ederek ileriye dönük politikalar geliştirmek durumundadır. 

*Türk Amerikan ilişkilerinde SETA DC'nin rolü nedir?

SETA DC Türk-Amerikan ilişkilerinde kriz ve aynı zamanda potansiyel ittifak alanlarını tespit ederek gerçekçi ve seviyeli analizlerle bu ilişkinin gelişip derinleşmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. İki ülkenin NATO ortağı ve birçok konuda birbirine ihtiyacı olan müttefik ülkeler olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, ilişkilerin karşılıklı güven içerisinde devam etmesi, iki tarafın politikalarının ve siyasetlerinin daha iyi anlaşılmasına bağlıdır. Burada SETA DC’ye düşen görev bu sürece de katkıda bulunmaktır. Elbette Türk ve Amerikan toplumlarının birbiriyle her düzeyde daha fazla temas ve işbirliği içerisinde olması en temel belirleyici dinamik olacaktır.

*Obama’nın Dış Politikalarının Türkiye’nin menfaatlerine hizmet etmediklerini artık görüyoruz, bu konuda ne söylersiniz?

Başkan Obama başından beri Amerika’nın Afganistan ve Irak’tan çekilmesi ve yeni bir savaşa girmemesi konularında Amerikan halkına verdiği sözü tutmaya çalışıyor. Suriye’deki iç savaşı herhangi bir iç savaş olarak görmeyi yeğledi ve bu konuda Amerika’nın çok fazla yapabileceği bir şey olmadığına inandı. Dahası Amerika’nın bu konuda siyasi veya askeri bir maliyet ödemesini istemiyordu. Bu politikanın sonucu olarak Suriye’de ciddi bir liderlik eksikliği doğdu ve ortaya çıkan siyasi boşluğu da (Türkiye’nin defalarca uyardığı gibi) terör örgütleri doldurmaya başladı. Türkiye hem mülteciler hem de sınır güvenliği anlamında Suriye iç savaşının yansımalarını birinci dereceden hissetti ve hissetmeye devam ediyor. Dolayısıyla başkan Obama’nın Suriye politikası(sızlığı)nın bıraktığı boşluk Türkiye’yi de olumsuz etkiledi. Şimdilerde iki ülke arasındaki görüş ayrılıklarında Suriye meselesinin merkezi bir yeri olduğunu belirtmek gerekir.

*Sizce Suriye’deki son olaylardan sonra ve özellikle Rusya’nın müdahalesinden sonra oradaki dengeler nasıl değişecek?

Suriye’de Rusya ve İran Esad rejimini ayakta tutarak Amerika’nın bıraktığı boşluktan istifade ediyorlar. Esad rejimini sağlamlaştırıp terörle mücadele bahanesiyle Suriye muhalefetinin direncini kırmayı hedefliyorlar. Buna karşı Türkiye’nin sadece Suudi Arabistan gibi müttefiklerle birlikte mücadele etmesi yetersiz. Amerika’yla birlikte bir plan dâhilinde çalışmaları gerekiyor ancak Amerika buna yanaşmıyor. Amerika IŞİD’e odaklanmış durumda ve Esad rejimini ikincil bir sorun olarak görüyor. Bu noktada Türkiye ve Amerika bir ortak zemin bulamazsa görüş ayrılıkları devam edecek ve çözüm daha da zorlaşacaktır. Rusya müdahalesiyle Suriye’de herhangi bir siyasi geçiş sürecinde söz sahibi olmak istiyor ve Akdeniz’deki askeri ve stratejik varlığını pekiştirmiş oldu. Bunun kısa vadede geri dönüşü olduğunu düşünmüyorum. Bir sonraki Amerikan başkanı Suriye’ye nasıl bakar ve Amerikan ulusal çıkarlarını nasıl tanımlar bekleyip görmek gerekecek ancak Obama’dan daha aktif bir politika izleyecekleri kesin gibi. Suriye’de oyunun İran ve Rusya’nın istediği parametrelerin dışında oynanabilmesi için Amerika’nın denkleme girip ağırlığını koyması gerekecek. Aksi takdirde Esad rejimi Rusya ve İran’ın Suriye’deki varlığını pekiştiren bir mini devlet olmaya devam edecek.

* Türkiye’nin Suriye ve Irak sınır güvenliği sizce yeterli mi? NATO’nun bu konuda Türkiye’ye ne tür destek olması gerekmekte?

Türkiye Suriye sınırındaki güvenlik önlemlerini oldukça artırdı. Ancak Suriye içerisindeki iç savaş ve kaos ortamı devam ettikçe bunun yansımaları Türkiye için farklı tehditler doğurmaya devam edecektir. NATO Türkiye’nin sınırında daha önce Patriot hava savunma sistemlerini konuşlandırmayı kabul etmişti. Esad rejiminin Türkiye’nin hava sahasını tehdit etme kapasitesi azalınca Patriotlar geri çekildi ama Türkiye bunların tekrar konuşlanmasını isteyebilir. En son Rus uçaklarının Türkiye hava sahasını ihlal etmesi sonrasında da NATO Türkiye’ye desteğini tekrarladı. Şu an için NATO’nun Türkiye’nin sınır güvenliğiyle ilgili acilen yapması gereken bir şey olursa Türkiye bunu isteyecektir ancak şu anki gündemin en önemli başlığı Suriye’de siyasi bir geçiş süreci üzerinde anlaşılması ve kaos ve iç savaş koşullarının ortadan kaldırılması. Türkiye’nin sınır güvenliği kendi aldığı önlemler ve NATO’nun desteğinin ötesinde Suriye’deki istikrarsızlığın azalmasıyla daha iyileşebilir.

*Avrupa’nın mülteci politikaları ve özellikle son zamanlarda görüldüğü üzere, özellikle Türkiye mülteciler konusunda vazgeçilmez bir ortak konumuna geldi. Türkiye bunu en doğru nasıl değerlendirmeli?

Türkiye mülteciler konusunda Avrupa’ya epeydir çağrılar yapıyordu. Biz de SETA DC olarak bu konuda bir rapor hazırlamış ve uluslararası toplumun bu sorunun çözümü için Türkiye’ye çok daha fazla destek vermesi gerektiğini yazmıştık. Türkiye mülteci meselesini en insani biçimde yönetmeye çalışmış ve ciddi bir maliyet ödemiştir. Türkiye bu soruna yaklaşım konusunda insani açıdan Avrupa’dan çok daha ileri bir yerdedir. Avrupa bu meseleye daha fazla korku ve entegrasyon problemleri çerçevesinde yaklaşmaktadır. Türkiye Avrupa’nın bu konuda maddi yardımını kabul ederek mültecilerin koşullarını daha da iyileştirmenin yollarını aramalıdır. Onun dışında Avrupa’daki sivil toplum kuruluşlarının bu soruna daha fazla eğilmesini sağlamak için ortak çalışma mekanizmaları kurulmasını talep etmelidir ki bu mesele Avrupa’nın Türkiye’ye maddi destek verip sonra unuttuğu bir soruna dönüşmesin. Türkiye’nin mültecileri Türkiye toplumuna kazandıracak ekonomik ve sosyal politikalar konusunda bir eylem planı olması gerekir zira birçok mülteci geri dönmek istese de yüzbinlerce mülteci uzun vadede Türkiye’de kalacaktır. 

*Esed yönetimi sizce daha ne kadar yönetimde kalır?

Esed yönetiminin ne kadar kalacağını tahmin etmek çok güç. Bugünlerde üzerinde çalışılan bir siyasi geçiş formülü olduğu anlaşılıyor. Medya Türkiye’nin talebinin 6 aylık bir geçiş süreci olduğunu söylüyor. Rusya'nın Esad’ın gidişi için herhangi bir son tarihi kabul etmesinin zor olduğunu düşünüyorum ancak ABD, Rusya, Türkiye ve diğerleri bir formül üzerinde anlaşırsa bu konuda ortak bir zemin oluşabilir. Esad’ın kısa zamanda yönetimden çekilmesini beklemek gerçekçi değil.

*Dünya IŞİD (DAEŞ)’ten ne yaparsa kurtulur? Bu konuda sizin Amerika’dan beklentileriniz nedir? Kısa ve uzun vadede bunun Türkiye’ye etkileri ne olur?

IŞİD Irak ve Suriye’deki iç savaş ve kaos ortamının doğurduğu bir olgu. IŞİD, El Kaide’yle stratejik ve taktiksel farklılıklar dolayısıyla ayrılmış, Esad rejimi tarafından desteklenmiş ve gelişmesine göz yumulmuş, yönetim kadrosunda birçok eski Baasçıyı barındıran ve iç savaş ortamında oluşan siyasi boşluğu değerlendirmiş bir örgüt. IŞİD’in ortadan kaldırılması sadece askeri tedbirlerle mümkün olmayacaktır. Hem Irak hem Suriye’deki siyasi zeminin değişmesi ve Sünni grupların IŞİD dışında alternatiflerinin olması gerekiyor. Amerikan yönetimi artık Irak’ta ciddi bir rol oynamak istemiyor, en azından Obama liderliğinde. Bir sonraki başkan, Irak’taki siyasi uzlaşmanın sponsoru olmaya ve ciddi bir siyasi yatırım yapmaya gönüllü olması lazım. Irak’ta ve Suriye’de siyasi bir uzlaşma olmazsa, kaos ortamı devam eder ve IŞİD bundan yararlanıp yönetimini kalıcı kılmaya çalışır.

*SETA DC Başkanı olarak, Türk Amerikalıların siyasete girmeleri ve siyasette söz sahibi olmalarını nasıl sağlamalarını tavsiye edersiniz?

Türk-Amerikan toplumu Amerikan siyasetiyle daha fazla ilgilenmeli ve katılımcı olmalıdır. Amerikan siyasetinde yerel düzeyde örgütlenme son derece önemlidir. Yerelde aktif görece küçük gruplar organize oldukları takdirde oldukça fazla etki yaratabilmektedirler zira özellikle Kongre üyelerinin (özellikle Temsilciler Meclisi) kendi bölgelerindeki seçmenin isteklerine karşı hassasiyetleri üst noktadadır. İki yılda bir seçilen temsilcilerin kampanyalarına destek olmak ve temsilcilerin icraatlarıyla yakından ilgilenmek Türk-Amerikan toplumunun daha fazla etkiye sahip olması sonucunu getirecektir. Bu etkiyi mekanik bir lobicilik faaliyeti olarak düşünmemek, Türk-Amerikan toplumunun daha fazla Amerikan siyasetinde etkin olması ve dolayısıyla Türk-Amerikan ilişkilerinin sağlıklı geliştirilmesi ekseninde düşünmek gerekir. 

*Kadir Bey Amerika’daki Başkanlık seçimlerinde Demokratlar mı Cumhuriyetçiler mi şanslı görünüyor?

Her iki partide de merkeze yakın adayların dezavantajlı olduğu görülüyor. Demokratlarda sol liberal ve Cumhuriyetçilerde sağ muhafazakâr aktivist gruplar oldukça etkin. Demokratlarda Clinton adaylığı en yüksek ihtimal görünüyor. Cumhuriyetçilerde ise resim daha karmaşık. Cumhuriyetçilerin adayı siyasi tecrübesi olmayan Trump gibi bir aday olursa Clinton’ın şansı daha yüksek olacak gibi. Eğer Bush veya Rubio gibi bir adayla Clinton’ın karşısına çıkarlarsa Cumhuriyetçilerin şansı yükselir. Cumhuriyetçi Parti aslında bir kimlik krizi içerisinde, Demokratların iktidarda olma ve büyük oranda ortak bir platformda buluşabilme avantajları var. Cumhuriyetçiler kavga eden görüntülerini onarabilirlerse (mesela Paul Ryan’ı meclis sözcüsü seçme konusunda anlaşabilirlerse) şansları artacaktır. 

*Cumhuriyetçilerin kazanması mümkün olursa, sizce Amerika’nın dış politikası nasıl değişecek?

Cumhuriyetçiler kazanırsa Amerikan dış politikası daha aktif ve muhtemelen daha güvenlik ve terörle mücadeleye odaklı bir yere doğru gidecektir. Ancak Irak işgali gibi büyük işlere artık kalkışmayacaklardır. Cumhuriyetçi dış politika elitlerinin Amerika’nın liderlik yapması gerektiğini ve bundan çekinmemesi gerektiğini düşünürsek her halükarda daha aktif bir dış politika olacaktır. Clinton başkan olursa Demokrat bir başkanın da Obama’dan daha fazla dış politikada aktif olacağını söyleyebiliriz. 

*Kadir Bey son olarak, hepimizi üzen Türkiye tarihinin en büyük terör olaylarından biri olan, yaklaşık 100 vatandaşımızın ölümüne sebep olan terör saldırıları ile ilgili dünyaya ne mesaj vermek istersiniz?

Bu saldırı uluslararası toplumun Irak ve Suriye’de yaşananları sonlandırmak için yeterince güçlü ortak bir siyasi zemin oluşturamamalarının dolaylı bir sonucu olarak okunmalıdır. Mülteciler, sınır güvenliği, terör gibi birçok büyüyen sorunun temelinde içerisinden geçmekte olduğumuz bölgesel bir deprem vardır. Bu bölgesel değişim ve dönüşümün bu kadar büyük bir kaos ve istikrarsızlığa yol açması kaçınılmaz değildi. Uluslararası toplumun Suriye ve Irak’ta yaşananları görmezlikten gelen tavrından artık vazgeçmesi gerekiyor.

[Turkishny.com, 23 Ekim 2015]