1 Kasım seçimi yaklaşırken partilerin sergiledikleri tavırları SETA Hukuk ve İnsan Hakları Araştırmacısı Cem Duran Uzun ve SETA Medya ve İletişim Direktörü İsmail Çağlar yorumladı.
Cem Duran Uzun: “Cumhurbaşkanının seçimleri yenileme dışında başka bir alternatifi olduğunu söylemek mümkün değildir.”
Haziran seçiminden sonra oluşan Meclisten bir hükümet çıkmayınca Cumhurbaşkanı 24 Ağustos tarihinde TBMM seçimlerini yenileme kararı aldı. Böylece Cumhurbaşkanı tarafından seçimlerin yenilenmesi kurumu ilk defa işletilmiş oldu. Anayasanın 116. maddesi ''...yeni seçilen Türkiye Büyük Millet Meclisinde Başkanlık Divanı seçiminden sonra ... kırkbeş gün içinde Bakanlar Kurulunun kurulamaması hallerinde de Cumhurbaşkanı... seçimlerin yenilenmesine karar verebilir" hükmünü taşımaktadır. Anayasanın bu hükmünün amacı, partilerin anlaşamaması sonucu TBMM içerisinden bir Bakanlar Kurulu çıkmadığı için ülkede bir hükümet krizi yaşanması halinde, seçimlere yani milletin hakemliğine başvurularak bu krizin aşılmasını sağlamaktır. Nitekim 1961 Anayasasında da benzer bir hüküm (108. madde) bulunmakla beraber, Cumhurbaşkanınca seçimlerin yenilenmesi çok zor koşullara bağlandığından 12 Eylül öncesi birtakım siyasal krizlerin seçimlerle çözülmesi mümkün olmamıştır. Sonuçta 1982 Anayasasının 116. maddesi yaşanan bu tecrübelerle hazırlanmıştır. Parlamenter demokrasilerin hemen hepsinde devlet başkanları benzer yetkilere sahiptir. Anayasanın bu açık hükmü karşısında ve Mecliste bir hükümet krizi yaşanmakta iken Cumhurbaşkanının seçimleri yenileme dışında başka bir alternatifi olduğunu söylemek mümkün değildir. Dolayısıyla bu karar ve bu kararın sonucunda oluşturulacak geçici Bakanlar Kurulu bir Cumhurbaşkanı tercihinden çok anayasal zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Anayasanın 114. maddesi ise, Cumhurbaşkanının seçimleri yenilemesi halinde, mevcut Bakanlar Kurulu ile değil tüm siyasi parti gruplarının katılacağı bir geçici Bakanlar Kurulu ile seçime gidileceğini düzenlemektedir. Başbakan Davutoğlu'nun koalisyon kurulamadığı takdirde Meclisin erken seçim kararı alması yönündeki talepleri kabul görmeyince, seçime geçici Bakanlar Kurulu ile gidilmesi zorunlu hale gelmiştir. Eğer Meclis kendi varlığı ile ilgili karan yürütmeye ve Cumhurbaşkanına bırakmayıp kendisi erken seçim kararı alsaydı, mevcut Bakanlar Kurulu ile seçime gidilecek ve şu anda yaşanan tartışmaların hiçbirisi söz konusu olmayacaktı. Ancak Meclis bu kararı almadığı için geçici Bakanlar Kurulu ile seçime gidilmesi Anayasanın açık hükmünün gereği haline gelmiştir.
İsmail Çağlar: “1 Kasım'da anayasal bir zorunluluk olarak erken seçimlere gidilecek.”
Siyasetin alanını genişletmek ve seçmen iradesine başvurmak AK Parti'nin siyasi çözümsüzlük anlarında takındığı iki temel tutum. Türkiye'de 7 Haziran seçiminden sonra ortaya çıkan tablo bir siyasi çözümsüzlük yaratmış durumunda ve netice olarak 1 Kasım'da anayasal bir zorunluluk olarak erken seçimlere gidilecek. AK Parti siyasetin alanını genişletmek prensibine uygun olarak erken seçim kararının CHP ve MHP'nin katılımı ile meclis tarafından alınmasını istedi. AK Parti siyasetten yana koyduğu tavrın bir uzantısı olarak, terörle çokça içli dışlı olduğu ve dolayısıyla siyaseti değil terörü öncelediği için erken seçim kararı için HDP'nin kapısını çalmadı. Bu tabloda Meclisten ne bir hükümet ne de bir seçim kararı çıkmayınca anayasal bir zorunluluk olarak geçici seçim hükümeti kurmak ve 1 Kasım'da yapılacak seçime bu hükümetin yöne timinde gitmek kaçınılmaz oldu. CHP ve MHP çözümsüzlükten yana olan tavırlarını devam ettirerek geçici hükümete bakan vermediklerini açıkladılar ve AK Parti'yi seçim kararı için bile kapısını çalmak istemediği HDP ile seçim hükümetinde baş başa bırakmaya çalıştılar. Bu tutum karşısında Davutoğlu, Tuğrul Türkeş örneğinde olduğu gibi CHP ve MHP içerisinde siyasetin alanını genişleteceğini ümit ettiği isimlere bakanlık teklifinde bulundu. Davutoğlu, HDP içerisinde de teröre en az bulaşmış ve toplumsal temsil kabiliyeti olan isimleri davet etti. Bakan olmayı kabul eden HDP'li Müslüm Doğan ve Ali Haydar Konca'nın Alevi kimliğini temsil pozisyonunda olmaları bunun bir göstergesi. Geçici seçim hükümeti kurulması sürecinde takındığı siyaseti ve seçmen iradesini önceleyen tutumuna karşılık CHP ve MHP'nin çözümsüzlükten ve krizden yana, HDP'nin ise siyaseti tamamen devre dışı bırakarak terörden yana tavır alması AK Parti'nin 1 Kasım öncesi seçim meydanlarında seçmene vereceği önemli bir mesaj olacaktır.
[Sabah Perspektif, 29 Ağustos 2015]