-
Ebubekir el Bağdadi kimdir?
Gerçek ismi İbrahim Avad Bedri olan DEAŞ’ın günümüzdeki lideri Ebubekir Bağdadi, 1971’de Bağdat’ın kuzeyinde bulunan Samarra kentinde dünyaya geldi. 1996’da Bağdat Üniversitesi’nden mezun olan Bağdadi, Saddam İslam Araştırmaları Üniversitesi’nde hatim dalında yüksek lisans, yine aynı üniversitede Kur’an incelemeleri üzerine doktora yaptı. Bu süreçte Suriye’nin başkenti Şam’ı da ziyaret ettiği belirtilmektedir. Bağdadi 2004’te girdiği Bucca Hapishanesi’nde on ay kalmış ve giderek radikalleşerek dönemin Irak el-Kaide’sine katılım sağlamıştır. Irak el-Kaide’sinde çeşitli kademelerde görevler icra eden Bağdadi, 16 Mayıs 2010’da Irak İslam Devleti (IİD) örgütünün lideri seçildi. Bağdadi’nin örgütün bir önceki lideri Ömer Bağdadi ile yakın çalıştığı da değerlendirilmektedir (örgüt 2006’da adının Irak İslam Devleti olduğunu ilan etmiştir.) Bağdadi’nin liderliğine giden süreçte IİD’nin lider ve şura konseyinin büyük çoğunluğu bir ABD baskını sırasında öldürüldü. Bağdadi bu açığın oluşturduğu fırsatla IİD’ye katılım sağlayan eski Baas subaylarının da desteği ile kısa sürede liderliğe yükseldi. Bağdadi’nin liderliği ile birlikte el-Kaide’nin Irak unsurlarıyla Irak Baas’ının birçok önemli ismi ittifak halinde Suriye’ye de uzanan DEAŞ’ı teşkil ettiler.
-
Bağdadi liderliğindeki örgüt nasıl bir yol izledi?
Örgüt 2013’te Suriye’ye girdiğinde yine bir isim değişikliğine giderek Irak ve Şam İslam Devleti (DEAŞ) olarak kendini duyurmuştur. Ebubekir Bağdadi 29 Haziran 2014’te yüzünü ilk kez medyada göstermiş ve Musul’un Nuri Camii’nde hutbe vererek hilafet ilan etmiştir. Hilafet ilanı ile beraber DEAŞ kendisini yalnızca İslam devleti olarak tanımlamıştır. Bu ve ilerleyen süreçte DEAŞ medya organları Bağdadi’nin aile köklerinin Hz. Muhammed’in (asm) soyuna dayandığını iddia etmiş ve örgüte bağlılıkta bulunan birçok DEAŞ militanı da Bağdadi’ye “el-Kureyşi” mahlasını kullanarak biatte (bağlılık yemininde) bulunmuştur. Bu mistik söylemler DEAŞ’ın diğer silahlı selefi örgütlerle mücadele içerisine girdiği dönemlerde artmıştır. Ebubekir Bağdadi liderliğine kadar merkez el-Kaide ile sorunlu da olsa sürdürülebilir bir ilişkiye sahip olan örgüt Bağdadi liderliğinde el-Kaide’yi, el-Kaide’nin de bağlı olduğu Taliban’ı tekfir eden bir örgüte dönüşmüştür. Suriye başta olmak üzere el-Kaide ve türevleri ile mücadele içerisine giren terör örgütü DEAŞ 2014’teki hilafet ilanı ile birlikte dünyanın çeşitli çatışma bölgelerinden biat alarak söz konusu yapılanmalara karşı görece üstünlük sağlamıştır.
-
DEAŞ’ın Suriye’ye giriş ve el-Kaide’den ayrılış süreci nasıl gerçekleşti?
DEAŞ, Irak merkezli bir hareket olmasına rağmen kolaylıkla Suriye’ye adapte olabilmiştir. Bunun en önemli nedenleri olarak; örgütün Suriye orijinli birçok militana sahip olması, coğrafi yakınlık, aynı milliyet/dil, örgütsel tecrübe, el-Kaide ağları ve teşkilatlı bir yapı olması gibi nedenler sıralanabilir. Nitekim bugün Heyet-i Tahriru’ş-Şam’ın liderliğini yapan Ebu Muhammed Cevlani ve ekibini Suriye’ye gönderen Bağdadi’dir. Cevlani liderliğindeki Nusra 2012’de kurulmuş ve açıktan olmasa da el-Kaide adına Suriye’de faaliyet göstermiştir. Bağdadi’nin örgütü ile birlikte Suriye’ye girişi, el-Kaide ile bağlarının kopması ve Cevlani’nin merkez el-Kaide lideri Zevahiri’ye açıktan bağlılıkta bulunması DEAŞ’ın Suriye siyasetini etkilemiş ve örgüt kendisine biat etmeyen tüm yapılara karşı savaş ilan etmiştir. Bu noktada da öncelik olarak Suriye muhalefetinin elinde bulundurduğu alanlara yönelmiştir. Bu bağlamda önce Suriye’nin doğusuna, daha sonra da Suriye’nin birçok noktasına hakim olan bir güç haline gelmiştir. Araçsallaştırdığı şiddet ve tekfiri, genel siyasetinin merkezine alan DEAŞ, dünyanın Esed karşıtı muhalefete karşı olan olumlu bakışını ciddi anlamda zedelemiştir. Ayrıca dünya genelinde gerçekleştirdiği terör saldırıları ile başta ABD olmak üzere tüm dünya ülkelerini bir nevi savaşın parçası haline getirmiştir.
-
DEAŞ Suriye’de nasıl araçsallaştırıldı?
DEAŞ’ın Irak ile birlikte Suriye’de geniş bir alanı kontrol altına alması modern dünyanın tecrübe ettiği türden bir olay değildi. Şiddeti ve tekfiri tek silah olarak gören ve kör şiddet stratejisi ile ilerleme sağlayan DEAŞ’a karşı mücadelenin başlangıç noktası Ayn el-Arab (Kobani) oldu. ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun şehri neredeyse yok ederek durdurduğu DEAŞ’a karşı mücadelenin yerel/kara ortağı da burada seçilecek ve YPG DEAŞ’a karşı araçsallaştırılacaktı. Ayn el-Arab’da ABD’nin ağır hava bombardımanıyla DEAŞ’a atfedilen “yenilmez güç” söylemleri erken kırılmış ve DEAŞ bu kentte binlerce kayıp vererek hem maddi hem de motivasyon olarak büyük bir darbe yemişti. Bu noktada ABD’nin YPG tercihi, bugünlere kadar yıllarca süren Türk-Amerikan gerginliğine yol açmış; Fırat Kalkanı (FKH), Zeytin Dalı (ZDH) ve Barış Pınarı (BPH) harekatlarının da temel gerekçesi olmuştur. ABD ile birlikte Batı dünyasının da YPG ile iş birliği yapması Suriye muhalefetine olan desteği azaltmış, Fırat’ın batısında Rus desteği ile DEAŞ’tan alınan bölgelere rejim girerken (FKH bölgesi hariç) doğusunda ise YPG kontrol sağlamıştır. Rusya’nın Suriye’ye fiili olarak müdahil olma söylemlerinin merkezinde de DEAŞ bulunmuş ancak Rusya öncelikli hedefini ılımlı muhalefet olarak belirlemiştir. Yaşanan bu süreç muhalif unsurları geriletirken YPG’yi alternatif Suriye’nin politik ve askeri merkezi yapma çabalarına yol açmıştır. Ancak bu senaryo Türkiye’nin FKH-ZDH ve son olarak 9 Ekim’de başlattığı BPH ile ağır bir darbe almıştır.
-
Bağdadi’nin öldürüldüğü operasyonun detayları nelerdir?
26 Ekim’in akşam saatlerinde İdlib’de ABD’ye ait helikopterlerin Barişa köyünde operasyon icra etmesi ve Trump’ın “Az önce çok büyük bir şey oldu” tweeti ile birleşince Bağdadi’nin öldürüldüğü iddiaları başta Amerikan basını olmak üzere dünya kamuoyuna yansıdı. Devam eden süreçte Beyaz Saray yerel saat ile 9’da operasyona ilişkin Başkan Trump’ın basın açıklaması yapacağını duyurdu. Trump yaptığı açıklamada Bağdadi’nin öldürüldüğünü doğruladı ve operasyona ilişkin ayrıntılı bilgiler verdi. 8 helikopterin katıldığını aktardığı operasyonu canlı takip ettiğini belirten Trump, Bağdadi’nin üç çocuğu ile birlikte kendisini patlayıcı yelekle patlattığını, DNA örnekleri alınarak eşleştirme yapıldığını ve böylelikle yüzde 100 öldüğünü ifade etti.
Operasyon dönüşünde askerlerinin dost canlısı bir ülkeye iniş yaptığını belirten ancak ülkeyi açıklamayan Trump Türkiye, Rusya, Irak ve Suriye’ye tekraren teşekkür etti. Milli Savunma Bakanlığı, Türkiye’nin bilgilendirildiğini Trump’tan önce açıklarken Başkan Trump, Türk hava sahasının da kullanıldığı belirterek şu ifadeleri kullandı: “Türkiye ile bunu konuştuk. Nereye gittiğimizi biliyorlardı. (Onlara ait) Hava sahasında da uçtuk. Onlar (Türkiye) harikaydı, hiç sorun olmadı.” Türkiye’ye ilişkin ifadelerinin yanı sıra dönüş yolunda 70 dakikalık uçuş olduğunu belirten Trump’ın tabirine göre iki askeri üs ön plana çıktı: İncirlik ve (İngilizlere ait Güney Kıbrıs’taki) Akrotiri Hava Üssü. Operasyona giden birliklerin ise Erbil’den gittiği değerlendiriliyor. Irak’tan İdlib’e doğru gerçekleştirilen uçuşun ardından yakıt ikmali dolayısıyla en yakın dost ülkede bir üsse iniş yaptıkları tahmin edilebilir. Bu minvalde yukarıda bahsi geçen iki üs içerisinde İngiliz üssü en muhtemel seçenek olarak görünüyor.
Trump basın açıklaması sırasında “orada yaklaşık 2 saat kaldık. Misyon tamamlandıktan sonra, baskında çok hassas bilgiler ve materyal ele geçirdik” dedi. Ayrıca DEAŞ’ın doğuşu ve gelecek planlarına dair bilgiler edindik ifadelerini kullanarak operasyonda Bağdadi’nin öldürülmesinin ötesinde hassas bilgilerin de ele geçirildiğini duyurmuş oldu. Söz konusu belgelerin önümüzdeki günlerde DEAŞ ile mücadeleye nasıl etki edeceği ve DEAŞ karşıtı koalisyon ile paylaşılıp paylaşılmayacağı önem arz etmektedir.
Ayrıca Ebubekir Bağdadi’nin rejim ve SDG/PKK bölgesindeki yüzlerce kilometrelik hat üzerinden Doğu Suriye’den İdlib’e nasıl gelebildiği de sorgulanması gereken bir husus olarak ön plana çıkmaktadır.