Arap isyanlarının ve devrimlerinin 2011 yılında patlak vermesinden bu yana pek çok bölge devleti ve küresel aktör Türkiye'yi ötekileştirmek, tecrit etmek ve çevrelemek için önemli bir çaba harcadılar. Yunanistan, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkeleri bir taraftan Türkiye karşıtı aktörlere yatırım yaparken bir taraftan da Türkiye'yi dışlayan Doğu Akdeniz Enerji Forumu gibi bölgesel inisiyatifler başlattılar.
Öte yandan, Türkiye'nin geleneksel müttefikleri olan ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin çoğu da Türkiye'yi yabancılaştırma ve ötekileştirmede birbirleriyle yarışmaya ve Türkiye karşıtı algı operasyonlarına giriştiler. Türkiye ise her platformda, çoğulcu demokrasi ve serbest piyasa ekonomisine sırt çevirmelerinin yüksek maliyeti olacağını Batılı devletlere hatırlattı.
Türkiye'nin hem sert gücünü hem de yumuşak ve akıllı gücünü başarılı bir şekilde kullanması dolayısıyla kendisine karşı girişilen bütün girişimler, çabalar ve projeler başarısız oldu. Türkiye, insani ve kalkınma yardımlarının sağlanmasında dünyanın önde gelen ülkelerinden biridir. Türkiye din ve kültür ayrımı yapmadan farklı kıtalarda bulunan yüzün üzerindeki devlete etkili bir yardım programını yürütmektedir. Diğer taraftan da uluslararası siyasetin şekillenmesinde pek çok uluslararası platformda etkili bir rol oynamaktadır. Hem uluslararası örgütlerin toplantılarına etkin bir katılım sağlayarak hem de çok önemli toplantılara ev sahipliği yaparak diplomasinin önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir.
Bunların yanında Türkiye sert (askeri) gücünü de etkili bir şekilde kullanmaktadır. Somali, Libya, Katar, Suriye ve Karabağ gibi çok sayıda bölgesel krize askeri gücünü kullanarak, müdahale ederek sahadaki dengeleri müttefikleri ve dostları lehine değiştirebilmiştir. Bu başarılı müdahaleleri sonrasında Türkiye, son on yıldaki bütün engellemelere ve ötekileştirmelere rağmen, uluslararası diplomasinin merkezlerinden biri haline gelmiştir.
Türkiye'nin Haziran ayının üçüncü haftasındaki diplomasi trafiği tek başına Türkiye'nin hem yakın bölgesinde hem de küresel ölçekte hala uluslararası siyasetin en önemli ve aktif aktörlerinden biri olduğunu göstermektedir.
Haftanın ilk diplomatik durağı Brüksel'deki NATO Zirvesi'ydi. Daha yakın dönemde, geleceği tartışılan bir ittifak olan NATO'nun 2030 hedefleri belirlendi ve ittifak zirveden güçlenerek çıktı. Özellikle zirve sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmesi merak konusuydu. Beklenenin aksine iki lider arasındaki görüşmenin sonunda ikili ilişkilerin ivmesinin müspet yöne evrilmesi konusunda anlaşmaya varıldı.
NATO Zirvesi hem NATO'nun Türkiye'ye yönelik ifadeleri hem de yan faaliyetleri bakımından Türkiye için belirgin bir başarı oldu. Bir kere, Trump Yönetimi'nin ve Macron'un NATO karşıtı tutum ve ifadelerinin aksine, NATO ittifakı güçlendirildi. NATO vurgusu beraberinde Türkiye'nin ittifak içindeki önemine yapılan vurguyu beraberinde getirdi.
İkinci olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD Başkanı Biden başta olmak üzere Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Yunanistan Başbakanı Mitsotakis gibi Türkiye karşıtı olarak kendilerini konumlandıran liderlerle yaptığı görüşmelerde bu ülkelerle ikili ilişkilerdeki gerilimin azaltılması yönünde ortak irade beyanları oldu. Bu da uzun süredir Batılı devletler tarafından ötekileştirilen Türkiye için bir başarı olarak görülebilir.
Öte yandan, Türkiye NATO Zirvesi'nden hemen önce Libya'ya geniş katılımlı bir heyet göndererek Türkiye'nin bölgesindeki krizlerde oynadığı hayati rolüne dair muhataplarına bir mesaj verdi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun başkanlığındaki Libya heyetinde Savunma Bakanı Hulusi Akar, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler, MİT Başkanı Hakan Fidan, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun bulunuyordu. Bu, zamanlı ziyaretle Türkiye Libya krizinde müdahil olmaya devam edeceğine yönelik taraflara net bir mesaj verdi.
NATO Zirvesi'nin hemen akabinde Cumhurbaşkanı Erdoğan heyetiyle birlikte Brüksel'den doğrudan Bakü'ye gitti. Azerbaycan ziyaretinin en önemli durağı da Ermeni işgalinden kurtarılan Şuşa oldu. Azerbaycan'ın en önemli kültür merkezlerinden biri olan Şuşa'da iki ülke arasındaki ikili ilişkileri müttefiklik düzeyine çıkaran bir memorandum imzalandı. İmzalanan anlaşmayla hem İkinci Karabağ Savaşı'nın kazanımları tahkim edildi hem de bundan sonraki süreçte ciddi bir caydırıcılık oluşturuldu. Ayrıca, Türk dünyasındaki işbirliği ve bütünleşme çabalarına da önemli bir katkı oldu. Orta Asya Türk devletlerinin ve Türk Konseyi'nin anlaşmaya bakışında bu durum vurgulandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve heyeti Türkiye tarafından düzenlenen iki önemli uluslararası toplantıya katılmak için Azerbaycan'dan da doğrudan Antalya'ya gitti. Bu toplantılardan ilki Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci Zirvesi toplantısıydı. Zirvede hem hükümet ve devlet başkanları hem de dışişleri bakanları toplantısı yapıldı. İkinci toplantı ise Antalya Diplomasi Forumu'ydu. Sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu dünyanın farklı kıtalarından gelen 50'den fazla devlet ve hükümet başkanı veya bakan ile görüşmeler gerçekleştirdiler. Bu görüşmelerde Türk dış politikasında yeni işbirliği alanlarının belirlenmesi ve yeni inisiyatiflerin alınmasının imkanları değerlendirildi.
Bir haftalık diplomasi trafiğinde Türk dış politikasının son on yıldır yaşadığı gerilim ve ötekileştirme parantezinin sona yaklaştığını da göstermektedir. Önümüzdeki aylar ve yıllarda özellikle Batılı devletlerin Türkiye'yi ötekileştirmeye devam etmelerinin maliyeti daha da artacaktır.
Türkiye kendisine yönelik yürütülmekte olan çevreleme politikasını hem bölgesel hamleleri hem de diplomatik atılımları sayesinde bertaraf etmiştir. Diğer bir ifadeyle, Türkiye kendisine karşı girişilen bütün projeleri ve tasarımları boşa çıkartmayı başarmıştır. Bu diplomatik hamleler aynı zamanda Türkiye ile işbirliği yapmanın avantajlarını da pekiştirmiştir. Libya, Katar, Somali ve Karabağ krizlerinde Türkiye ile işbirliği yapan aktörler kazançlı çıkmışlardır. Bu durum Türkiye'nin bölgedeki ve uluslararası siyasetteki güvenilirliğini de arttırmıştır.
Önümüzdeki dönemde de Türkiye ile iş tutmak isteyen aktörlerin artmasına yol açan gelişmeler, Türkiye karşıtı işbirliklerinin de yüksek maliyetlerle karşı karşıya kalmalarını sağlayacaktır. Buradan hareketle denilebilir ki Ortadoğu'daki varlığının yanında Türkiye'nin Kafkaslar, Orta Asya, Güney Asya ve Balkanlar'daki artan görünürlüğü Türkiye'nin bölge siyasetindeki merkezi rolünü daha da tahkim edecektir.
Dolayısıyla Türkiye artık tek bir parametre üzerinden değerlendirilebilecek bir devlet değildir. Bölgesinde belirleyici bir devlet olarak küresel siyasi gelişmelerdeki etkisini artırmaya çalışan aktördür.
[Sabah, 26 Haziran 2021].