Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olma serüveni 50 yılı geride bıraktı.
İlk olarak 1963'de Avrupa Ekonomik Topluluğu'yla ortaklık anlaşması imzalanarak başlanan bu süreçte, Türkiye sürekli yeni kriterler, engellemeler ve zorluklarla karşılaştı.
Tam üyelik başvurusunu 1987 yılında yapan Türkiye için Avrupa Birliği üyesi bir ülke olmak, neredeyse tüm hükümetlerin vaat ettiği bir hedefti. Çünkü Avrupa ülkesi olarak adlandırılmak, ekonomik olarak gelişmişlik ve refahın artışıyla aynı anlama geliyordu.
1990'lı yıllar ortasında yeniden yakınlaşan Türkiye ve AB, ekonomik ilişkileri güçlendirmek adına 1996'da Gümrük Birliği Anlaşması'nı imzaladı. Gümrük Birliği'ne giren Türkiye, 1999 yılında ise AB üyeleri tarafından aday ülke olarak kabul edildi.
AB üyesi olmadığı halde Gümrük Birliği'nde yer alan Türkiye için bu anlaşma değişen koşullar sebebiyle sorunları da beraberinde getirdi.Bir de AB'nin ABD ile başlattığı TTIP müzakereleri var. Ancak buna rağmen Türkiye Gümrük Birliği'nde kaldı.
ASYA-AVRUPA ETKİLEŞİMİNDE VİZESİZ DÖNEM
AB'ye üye olan ülkelerin ekonomik açıdan elinin güçlendiğini, uluslararası ticari ilişkilerde AB üyeliğinin işleri kolaylaştırdığını biliyoruz. Ancak "Türkiye için AB üyeliği ne getirir?" sorusuna verilecek ilk cevap, yıllarca haksız olarak devam eden vize uygulamasına karşı, "Avrupa'ya vizesiz seyahat" olacaktır şüphesiz.Vize işlemlerinin, başından sonuna kadar, yani vize başvurusundan vizenin pasaportta görünmesine kadar yaşanan sürecin, çok da kolay geçmediğini biliyoruz. Eğitim, iş, seyahat gibi farklı sebeplerle Avrupa'ya gitmek isteyenlerin ilk karşılaştıkları sorun, vize bariyeri.
Bu durum, Türkiye'den Avrupa'ya geçişte ciddi bir sorun oluşturuyor. Bu sorunu yaşayan aktörlerin aynı zamanda ekonomik aktörler olduğu dikkate alındığında, vize serbestliğinin ekonomik etkileşimdeki pozitif etkisi daha iyi anlaşılacaktır.
Geçmişte, Avrupa ülkelerinin Türkiye'ye uyguladıkları vizeyi kaldırma noktasında çok da istekli olmadıkları ortada. Ancak Suriye'de yaşanan vahşete uzun süre sessiz kalmaları sonucunda, sorunun büyüyerek kapıya dayanmaları karşısındaki seçenekleri de pek fazla değil.
Ya Suriye'den gelen yoğun göçmen akımını kabul edecekler, ya da üst orta gelir grubuna giren, üyelik müzakerelerinde ciddi bir yol kat eden, siyasi, ekonomik ve sosyal alanda Avrupa'nın bir parçası olarak kabul edilen Türkiye'ye vize uygulamaktan vazgeçecekler.
Bu iki seçeneğin maliyetini AB ülkeleri göz önünde bulundurduğunda, geçmişten bugüne ekonomik ve ticari ilişkileri iyi olan, aday ülke statüsündeki Türkiye'nin vize serbestliği önerisini kabul etmeleri rasyonel olacaktı.
Diğer taraftan, uzun yıllar haksızca oyaladıkları ve eleştirdikleri Türkiye'den Suriye konusunda yardım istemeleri ve sorunu ancak Türkiye'yle çözebileceklerini anlamış olmaları, Türkiye için yeterli değil. AB Komisyonu'nun yaptığı açıklamada, Türkiye'nin "vize serbestisi" alabilmesi için ciddi bir performans ortaya koyduğu ifade edildi.
Şimdi bu açıklamaya bakarsak, Türkiye'nin vizelerin kaldırılması için bir sınavdan geçmesi gerektiği gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Oysa ki, buradaki asıl sınav Avrupa ülkelerinin Suriye sınavıdır ve görünen o ki AB, bu insani sınavda başarılı olmamıştır.
Ancak, AB'nin Suriye politikası ortadayken ve sorun kar topu gibi büyüyerek tüm Avrupa'yı tehdit ederken, Türkiye'ye "vize serbestisi" kararı bir nebze olsa da AB'nin günahını azaltmış olacaktır.
VİZE SERBESTİSİNİN ETKİSİ NE OLUR?
Vizelerin kalkmasında şu noktayı unutmamak gerekiyor:AB tarafından sağlanan vize serbestisi kapsamında, Türkiye'den Schengen ülkelerine gidecek olanlar kısa süreli ziyaretler için vize almak zorunda kalmayacak. Yani, bu vize serbestisi vatandaşlarımıza AB ülkelerinde çalışma ve yerleşme hakkı vermiyor. Bu durumda vizenin kalkmış olmasıyla, vatandaşlarımızın AB ülkelerine göç edecek gibi bir anlayışın karşılığı yok.
Ancak, vizelerin kaldırılması durumunda, Türkiye ve Avrupa ülkeleri arasında ekonomik ilişkilerin güçleneceği kaçınılmaz. Vize bariyerinin ortadan kalkmasıyla, turistik seyahatlerin yanı sıra eğitim, iş, aile gibi ekonomik ve sosyal göstergeleri etkileyebilecek bir sinerji oluşacak.
Bu sinerjinin pozitif katkısı, Avrupa Birliği ülkeleri ve Türkiye arasındaki ticaret hacmi göstergelerinde, gelen-giden turist sayısında, eğitim için kullanılan kaynakta, ülkeye dönüşte alınan eğitimin ülke ekonomisine yansımasında gibi birçok alanda görülecektir.
Asıl katkı ise, "vize" tabusunun zihinlerde yıkılmasıdır.
[Yeni Şafak, 5 Mayıs 2016].