SETA Dış Politika Araştırmaları Direktörü ve Insight Turkey Editörü Muhittin Ataman'ın moderatörlüğünde SETA İstanbul'da düzenlenen panele, Sheffield Üniversitesi Politika Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Simon Bulmer, Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çiğdem Nas, Medipol Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Ali Resul Usul katıldı.
Bulmer, Avrupa Birliği (AB) içinde 10 yıldır ciddi krizler yaşandığını dile getirerek, konuşmasında Brexit konusuna değindi.
Brexit'in nasıl sonuçlanacağını bilmediğini aktaran Bulmer, "Bu çok karmaşık bir durum. Muhafazakar Parti bu hafta toplanacak. Ancak onlar da bölünmüş durumda. Brexit belki de AB için düşünüldüğü kadar da önemli değil. Bu konuda Alman gücünün Avrupa entegrasyonundaki rolüne de değinmek gerekiyor. Almanya'da iç politika daha komplike hale geldi. Koalisyon çok zor kuruldu. Genel manzaradan bahsedeceğim. Alman gücü her zaman önemlidir. Bu nedenle Avrupa entegrasyonunda her zaman önemli bir yeri vardı." diye konuştu.
Almanya'nın birleşme sürecinde yaşadıkları ve benimsediği politikalara değinen Bulmer, şunları söyledi:
"2010'lu yıllar, Almanya'yı tekrar projektörün altına getirdi. AB'nin doğusunda yaşananlar da bunda etkili oldu. Bütün bunlar Almanya'nın kendini adadığı şeyler. Uzun dönemden beri AB krizlerinden de söz edebiliriz. AB'deki liderlik krizi de çok önemli bir nokta. O dönemde görüldü ki Avrupa'nın merkez rolünde birçok çalkantı yaşandı. Görünen o ki Merkel döneminin sonuna geliyoruz. Franko-Alman ilişkilerin tekrar canlanması söz konusu olabilir. Belki de Avrupa'da şoför koltuğuna Macron oturacak. Almanya'nın daha da güçlenmesi yine ihtimal dahilinde. Almanya hegemon güç olabilir ama burada bir liderlikten söz edemiyoruz. Bu da AB'nin yavaş yavaş çözülmesini beraberinde getirebilir."
İngiltere'nin AB'den ayrıldıktan sonra farklı bir ticaret geliştireceğine dikkati çeken Bulmer, bunu bir zaaf olarak niteledi.
Bulmer, İngiltere'nin AB içinde zaten zor bir üye devlet olduğunu anlatarak, "Belki İngiltere'nin dışarıda olması AB için daha iyi. Başka üye ülkelerle de sıkıntılar var. Bu sürecin AB için yeni bir yol açıp açmayacağı konusunda emin değilim. Almanya sonuçta bir müttefikini kaybediyor. Böylece olay biraz da Fransa'ya kayıyor. AB, bütçesine katkı veren bir ülkeyi kaybediyor. Almanya ve İngiltere gibi iki lider ülkenin ilişkileri de farkı olacak. Almanya'nın ekonomi politikaları her zaman sağlamdır. Bunda da önemli değişiklik olacağını sanmıyorum. Sonuç olarak Almanya her zaman projektörlerin altına olan bir ülke olmaya devam edecek." ifadelerini kullandı.
"Türkiye AB için önemli bir sınanma konusu"
Doç. Dr. Çiğdem Nas ise AB'nin 90'lı yıllardan bu yana kriz içinde olduğunu söyledi.
Nas, AB'nin söz konusu bu krizlere süreç içerisinde çözüm üretmediğini belirterek, "AB 2000'li yıllarından başında geleceğe umutla bakabiliyordu. 2000'li yıllarda AB'nin geleceğini düşünmeye dair tartışmalar vardı. Bu noktada Türkiye'ye de üyelik perspektifi sunuldu. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlığı döneminde AB Anayasa imza törenine katıldı. Türkiye'yi içine almayı düşünen bir vizyon söz konusuydu. AB de bu süreçte birçok sınamadan geçti. Anayasal anlaşmanın Fransa ve Hollanda'da reddedilmesi çok önemli sonuçlar doğurdu. Bu nedenle kamuoylarında AB 'ye karşı şüpheci yaklaşımlar arttı. Yunanistan'ın ekonomik durumu, Ukrayna krizi, Rusya'ya olan sürtüşme, mülteci ve göç krizleri AB üzerinde baskıların artmasına neden oldu." dedi.
Avrupa siyasetinin uzun süredir krizle beraber ilerlediğini aktaran Nas, Avrupa'nın yerleşik siyasi partilerinin politik güçlerini ve etkilerini de yitirdiği tespitinde bulundu.
Nas, AB'den vazgeçmenin her şeye rağmen kolay olmadığına vurgu yaparak, İngiltere'nin sahip olduğu şartlar nedeniyle birlikten en kolay ayrılan ülke olduğunu söyledi.
Aşırı sağ ve popülist yaklaşımların AB'nin ilerlemesini zora soktuğunu ifade eden Çiğdem Nas, şunları anlattı:
"AB içindeki sorunlar, genişlemeyle olan deneyimler Türkiye ilişkilerini de etkiledi. Romanya ve Bulgaristan'ın kısa sürede üye yapılmaları, yeni üyelerin AB değerlerine tepkisel davranmaları ve değerlerden sapmaları genişlemeye olan şüpheleri daha da arttırdı. Türkiye de AB için önemli bir sınanma konusu. Türkiye onlar için gözardı edilemeyecek bir ülke. AB, Türkiye'yi içine almak yerine onu yakın tutmayı tercihe etti."
"AB, homojenleşme projesiydi"
Prof. Dr. Ali Resul Usul de 2000'li yıllardan sonra AB için Çin faktörünün ortaya çıktığını dile getirdi.
Çin'in küresel bir oyuncu olarak AB üzerinde de çok etkili olduğunu belirten Usul, "Çin, Güneydoğu Avrupa ve Batı Balkan ülkelerine sonrasında da Avrupa'nın içlerine sirayet edebilir. Bunun nasıl şekilleneceğini göreceğiz. AB projesi aslında bir homojenleşme projesiydi. Bu resmen kabul edilmese de böyle. Homojenleşme ve dağılma tartışmaları AB için her zaman mevcut. AB'de son dönemde merkezkaç ülkeleri lehine gelişmeler var. Bu ülkeler güçlerini artırıyor. AB içinde genel manada jeopolitik fay hatlarından bahsedebiliriz. 2004'teki genişleme bu fay hatlarını daha da ortaya çıkardı." değerlendirmelerde bulundu.
Usul, konuşmasında AB'den yaşanan mali sıkıntılar, Brexit sürecinin getirilerine dikkati çekerek, tüm bunlara rağmen AB'nin yakın zamanda dağılacağı öngörüsünün yanlış olacağını söyledi.
Küresel bir aktör olan Çin'in devreye girmesi konusunda ise "Çin'in Güneydoğu Avrupa'daki faaliyetleri önemli. Buradaki ülkeler Çin'i bir kaldıraç olarak kullanıyor. Çin'in AB içindeki yatırımları yeni değil. Bütün bunların genel bir stratejinin parçası olup olmadığı da tartışılır." dedi.
[AA, 1 Ekim 2018]
İlgili panelin video kaydını burayı tıklayarak izleyebilirsiniz.