SETA > Yorum |
17 Aralık Girdabında Türk Dış Politikası

17 Aralık Girdabında Türk Dış Politikası

Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin bozulması hükümet ile Paralel Yapı arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktası olarak görülebilir.

17 Aralık darbe girişiminin en temel özelliğinin Türkiye'de gücünü seçimlerden almayan yeni bir vesayet sistemi inşa etmek olduğuna dair çok söz söylendi. Fakat bu darbe girişiminin en temel hedeflerinden birinin Kemalist dış politikanın prangalarından yeni kurtulmuş olan Türk dış politikası üzerinde yeni bir vesayet kurmak olduğu gözden kaçtı. Esasında Paralel Yapı'nın dış politika alanındaki itirazının temelinde hükümetin İsrail, İran, Suriye vb. konulardaki dış politika tercihlerinin yattığı bugün daha da açık bir biçimde görülmektedir.

Bir sivil toplum kuruluşu olduğunu iddia eden bu yapının dış politika konularında farklı düşünmesi normal karşılanabilir. Ama normal bir siyasi sistemde diğer bütün aktörler gibi STK'ların da dış politikaya etkileri oldukça sınırlı düzeydedir ve dış politika kararları genellikle hükümet ve bürokrasi tarafından belirlenir. Paralel Yapı ise normal bir STK'yı aşan örgütlenmesi ve dış bağlantıları sayesinde dış politikada hükümete yön vermek ve başat bir aktör haline gelmek istedi. Paralel Yapı temelde Türkiye'nin bağımsız bir dış politika izlemesine karşı çıktı. Türkiye'nin daha çok Batı'nın güdümünde ve gölgesinde iddiasız bir dış politika takip etmesini savundu. Bu durum Paralel Yapı'nın Soğuk Savaş sonrası dönemde gittikçe artan oranda bağımsızlaşan Türk dış politikasını ve uluslararası sistemdeki yeni dengeleri okuyamadığını göstermektedir.

Bu bağlamda Davos krizi sonrasında Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin bozulması hükümet ile Paralel Yapı arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktası olarak görülebilir. Davos krizi aynı zamanda iktidara geldiğinden beri reformcu özelliği ve ekonomik başarıları nedeniyle Batı basını tarafından övülen AK Parti hükümetlerinin imajı için de bir dönüm noktası olmuştur. Bu tarihten sonra Batı basınında Türkiye'nin aleyhinde yayınlar artmaya başlamış, kürtaj, tutuklu gazeteciler, otoriterleşme, Gezi ayaklanması gibi meseleler vesilesiyle Türkiye'de antidemokratik İslamcı bir yönetimin iş başında olduğuyla ilgili bir karalama kampanyası başlatılmıştır.

Yolsuzluk operasyonları kisvesi altında tezgahlanan ve açıkça bir darbe girişimi olan 17-25 Aralık operasyonları bütün bu tartışmaların üzerine gelmiştir. Şurası açıktır ki Davos'tan beri saldırı altında olan Türkiye'nin imajı 17 Aralık sürecindeki algı operasyonlarından olumsuz etkilenmiştir. Darbeye hazırlık sürecinde ve sonrasında güzide örneklerine şahit olduğumuz iç ve dış basın arasındaki paslaşmalarla Türkiye'nin IŞİD'e destek verdiğinden tutun da atom bombası yaptığıyla ilgili fantastik haberler bu kampanyalarda kullanıldı. Bugün geldiğimiz noktada 14 Aralık'ta gerçekleşen tutuklamalar etrafında koparılan medya özgürlüğü fırtınasıyla bu kampanya devam etmektedir. Esasen geçtiğimiz yıl yaşanan iki seçimden de yenilgiyle ayrılan ve darbe girişimi akamete uğrayan Paralel Yapı'nın bundan sonra iç kamuoyundan ziyade dış kamuoyuna yöneldiği görülmektedir.

Hükümetin bu operasyonlar karşısında atacağı adımların dışarıda bir maliyet doğurması kaçınılmazdı. Buna rağmen Türkiye'nin istikrarsızlaşmasının ve yeni bir vesayet rejiminin doğuracağı maliyetlerin korkunçluğunun farkında olan hükümet görece önemsiz olan bu maliyeti ödemeyi baştan göze almıştı. Dış politikada yaşanan büyük bir başarı-başarısızlık ya da ülkenin imajının kötüye-iyiye gitmesi toprak kaybı-kazanımı gibi uç durumlar dışında seçmen davranışlarını çok az etkilemektedir.

Siyasi ve ekonomik istikrarı sağlamış olan bir hükümetin yurtdışındaki imajının pozitif olması seçmen nezdinde hükümetin imajına pozitif katkı yaparken, siyasi ve ekonomik istikrarı sağlamış olan bir hükümetin yurtdışındaki imajının kötüye gitmesinin hükümetlere oy kaybettirdiği pek iddia edilemez. Kısacası seçimler dışarıda değil içeride kazanılmaktadır.

Sonuçta iç kamuoyunu ikna edemeyeceğinin farkında olan Paralel Yapı'nın vereceği malzemeleri almaya dünden hazır olanlarla konuşmaktan başka çaresi yok gibi gözükmektedir. Hükümetin ise dış kamuoyunda önyargılı ve belli bir siyasi gündeme sahip olan medya dışında objektif tutuma sahip bir kesim olduğu gerçeğinden hareketle kamu diplomasisi çalışmalarına devam etmesi negatif algının dengelenmesinde bir nebze olsa da fayda sağlayacaktır.

[Sabah Perspektif, 20 Aralık 2014]

İlgili Yazılar
Hassas Bir Süreç
Yorum
Hassas Bir Süreç

Aralık 2024