SETA > Yorum |
Çin de Neler Oluyor II

Çin’de Neler Oluyor? – II

Çin ekonomisi bir süredir yavaş yavaş yavaşlıyor ve hatta 2016 ilk çeyrekte de %6,7 büyüme hızı ile 7 yılının en düşüğüne imza attı.

Mart ayında kaleme aldığım "Çin'de Neler Oluyor?" başlıklı makaleye gelen alaka üzerine, ilgili meseleleri biraz daha açmak üzere bugün bir alt başlığa ineceğim. Söz konusu yazıda altını çizdiğim ve sanki Çin'den ziyade dünyayı daha bir enterese ettiğini gözlemlediğimiz şu "artan borçluluk" meselesine bir göz atmakta fayda var. Malumunuz, Çin ekonomisi bir süredir yavaş yavaş yavaşlıyor ve hatta 2016 ilk çeyrekte de %6,7 büyüme hızı ile 7 yılının en düşüğüne imza attı. Bu yıla ait diğer çeşitli makro göstergeler de ülkeye dair kimi keyifli kimi keyifsiz işaretler verirken, ortada genel olarak "nerede o eski rakamlar" dedirten bir görünüm olduğu ortada.

Son yıllarda o eski rakamları aratan arka plan dinamiklerinden biri de, Çin'in borçluluk seviyesi. Nitekim küresel kriz sonrasında kredi musluklarının coşarak akmasıyla destek bulan ekonomi, bunu tam olarak hazmedemeyince giderek artan şişme belirtileri göstermeye başladı. Konuyla ilgili farklı borç-GSYH oranı hesaplamaları mevcut ancak biz IMF'in hesabını alırsak, %225 seviyesinde olduğunu ifade edebiliriz. (Bu arada, %250'yi aşan hesaplar da var.)

Ve aslında %225, ilk etapta kulağa pek hoş gelmeyen bir oran olsa da, Çin'e mahsus korkutuculukta bir düzey değil. Zira dünya çapında, ABD başta olmak üzere, pek çok gelişmiş ekonomide rastladığımız benzer ve hatta yüzler basamağı 3'e çıkmış örneklerle, Çin'in riskini vasat dahi algılatacak bir borçluluk deryası var.

Peki, o zaman neden tutup da bilhassa Çin'in bu deryada boğulma riski olduğu gündeme getiriliyor? Bir bakalım.

ŞİRKET BORÇLARI
Elbette pek çok ülkede borca dair çeşitli riskler var ancak takdir edersiniz ki; risk var, risk var. Bu da bir ölçüde borç kompozisyonu ile bağlantılıyken, Çin'in kompozisyonundan endişe ettiren, esas olarak şirket borçları denilebilir. Nitekim hane halkı borçları/GSYH oranı %40 dolaylarındayken, devlet için de durum yine o civarlarda olup kabul edilebilir seviyelerde... Kurumsal borç dağının boyu ise, GSYH'nin %145'i civarındaki haliyle kaygıları tırmandırıyor. Kriz sonrasından bugüne yaşanan toplam borç artışının büyük kısmının da, bu dağın boy atmasından ileri geldiğini ekleyeyim.

Daha önce de belirtmiştim; yüksek doz finansman, ekonomilerin sağlığıyla oynayabiliyor. Hele de mekanizmada dengesizlikler olursa. İşte Çin ekonomisinde bağlantılı bir diğer kaygı da, borçların totalde hatırı sayılır bir kısmının konut sektörüyle alakalı olmasından kaynaklanıyor. Gayrimenkul ve inşaat sektörlerine sel misali akmış krediler, ilgili piyasa odaklı riskleri yoğunlaştırıyor. Bu noktada bir ilintili sorunu, söz konusu dönemde muslukların fazla açılmasıyla, gereksiz ya da verimsizliğe yol açan yatırımlara prim verilmiş olması olarak tanımlayabiliriz. Bu ise, ciddi kapasite fazlalarına neden olurken, sermaye verimlilikleri düştü, ödenemeyenler kabardı ve çeşitli kesimlerde borçların borçla kapanması fikri tetiklenerek son yıllarda kendi çapında bir kısır döngü oluştu. Çin'in borçlanma serüveninde risk oluşturan bir diğer unsurun ise, gölge bankacılık kaynaklı krediler olduğunu hatırlatayım.

NEŞTER ATILMALI
Öte yandan, Çin'e dair endişeler yaratan kurumsal borç dağında ağırlıklı olarak kamu iktisadi teşebbüslerinin payı olduğunu, altını çize çize eklemek gerekiyor. Karlılığı ve verimliliği nispeten düşük olan kurumlardan bahsediyoruz. Daha da önemlisi, 2015 yılında IMF tarafından yayınlanan bir ampirik çalışma gösteriyor ki; Çin'de kriz sonrası oluşan tabloda özel şirketlerin kaldıraç oranı düşerken, esas dikkat çeken tablo kamu kurumlarında hakim. Ve bunlar arasında ise, konuta yoğunlaşmış olanlarda…

Dolayısıyla Çin'in, giderek ısınan borçluluk riskini serinletmek için eğilmesi gereken odakların başında kamu tarafı geliyor. Bu bağlamda bankaların ve borçlularının önemli bir kısmının devlet bağlantılı olması kimilerine göre şimdilik bir teselli unsuru iken, Çin ekonomisinde sistemik bir krizi önlemek adına, borç sorunu ve büyüyen kredilere yukarıdaki faktörler çerçevesinde neşter atılmasının bir zorunluluk haline geldiği kesin. Öte yandan bu neşter, bir yandan ekonominin gelişim hızını kesme ihtimalini de, hiç şüphesiz beraberinde getiriyor.

[Yeni Şafak, 21 Haziran 2016].