Pek bir şey çıkmadı. Çıkacakmış gibi de görünmüyor. NATO üyesi ülkeler arasında gerilimlere son veren bir zirve olmadı. Aksine, Amerika-Almanya ve Türkiye- Almanya gibi üyeler arasındaki gerilimlerin adı konuldu.
Bu toplantıdan sonra Merkel, Almanya'nın kendi başının çaresine bakması gerektiği fikrini açıkladı. Zira Trump'tan beklediği yakınlığı bir türlü göremiyor.
Gerçi Trump normalleşme eğilimine girdi.
NATO'ya dair tavrında ciddi bir düzelme olduğu söylenebilir.
Artık "Demode bir kurumdur" gibi laflar etmiyor. Ancak başta Almanya olmak üzere diğer üyelerin aidatlarını yatırması konusunda ısrarcı olacağını gösteriyor.
Normal şartlar altında bunlar aşılabilir konulardır. NATO'nun tarihi boyunca bu maliyet paylaşımı meselesi çokça tartışılmıştır. Konuya dair belli başlı bir akademik literatür bile var. Neden Amerika'nın büyük payı ödediği neden diğer üyelerin ödemekten kaçınabildikleri uzun uzun tartışılmıştır. Fakat tüm bu tartışmalara rağmen NATO'da böyle bir teamül doğmuş ve herkes Amerika'nın asıl yüklenici olması gerektiğini düşünür hale gelmiştir.
NATO bir güvenlik kurumudur. Evet ciddi maliyetleri vardır. Ve bu masrafların bir şekilde paylaşılması gerekebilir. Ama güvenlik söz konusu olduğunda Amerika çoğunlukla bu maliyet meselelerini göz ardı etmek zorunda kalır. NATO'daki ortaklarıyla olan eşitsiz ilişkisi nedeniyle bunun da doğal olduğu düşünülür. Çünkü NATO, artık Amerika'nın Sovyetler'e karşı kurduğu bir blok olmaktan ziyade Amerikan merkezli dünya sisteminin devamı için kullanılan bir örgüt haline dönüştü. Genişledikçe genişledi. Sanki Amerikan hegemonyasını dünyaya uzatmanın ana ekseni oldu. Alan dışı operasyonlara başladı. Küreselleşme eğilimine girdi. Vizyon yeniledi. Tüm bu süre zarfında küçük ortaklar Amerikan güvenlik şemsiyesinin altında az masrafla çok işler görmenin rahatlığını yaşadılar. Bu tür dönemlerde Amerikan tarafı da sorun etmedi masrafları. Çünkü hegemonik bir rol oynamanın maliyeti vardır. Diğer üyelerle bir 'Al-ver' ilişkisiydi bu. Lider rolünü oynayan masrafa da katlanır.
Fakat Amerika, son beş yıldır değişim talep ediyor. Masraflardan kaçınmanın peşinde. Dünyanın jandarması gibi görmek istemiyor kendini. Bu da NATO üyeleri arasında tartışmalara neden oluyor.
NATO gibi bir kurumun var olabilmesi ve ilerleyebilmesi lider konumundaki aktörün kapasitesiyle mümkün olur. Amerika doksanlarda bu rolü oynadığı ve bu maliyete katlandığı sürece NATO işlerlik kazanıyordu. Üyeleri arasındaki gerilimler göz ardı edilebiliyor ve kolayca çözülüyordu.
Amerika, kendi kıtasına çekildikçe NATO üyeleri arasındaki sorunların sayısı da artış gösterecektir.
İngiltere kendisinin Amerika ile olan ilişkisini NATO'yu aşan bir ortaklık olarak gördüğü için güvendiği başka unsurlar var. Ama Amerika'nın bu tavrı sürdüğü müddetçe İngiltere de açıkta kalabilir.
Almanya, zaten bu gelişmelerden en başta etkilenen ülke olarak görünüyor.
Büyük ekonomik geliri var fakat ordusu yok. Güvende değil. Ordu kurmak istiyor ama çekingen. Fransa ve İngiltere'yi provoke etmekten korkuyor. Almanya'nın silahlanması Fransa ve Rusya'yı tetikler.
Yani Amerikan çekilmesinin Ortadoğu'da neden olduğu ve Türkiye'nin beş yıldır yaşadığu güvensizlik hissinin şimdi Avrupa'da da doğurduğunu görebiliriz.
Bu açıdan bakıldığında NATO üyeleri arasındaki gerginlik çok daha anlamlı hale gelir ve tedavi edilmesinin kolay olmadığı ortaya çıkar. İşte bu yüzden zirve NATO'nun sorunlarını çözmedi. Dahası AB krizini de tetiklemesi çok yüksek ihtimal. AB'yi var eden NATO çöküşünün de kaynağı olabilir.
[Takvim, 1 Haziran 2017].