Doğu Akdeniz’de son dönemde artan gerginliğin hangi boyutlara taşınacağı sorusuna cevap vermek için tarafların hedeflerinin ne olduğuna bakmak gerekir.
Tarafların hedeflerinin ne olduğunu anlamak için ise önce tarafların kimler olduğunun ortaya konması gerek.
Bilindiği gibi, bölgede iç içe geçmiş pek çok sorun var. Deniz yetki alanları sorunu, Kıbrıs sorunu, Libya, Suriye, Lübnan ve Filistin-İsrail sorunları bunlar arasında en önemlileri.
Son günlerde bu sorunlardan Türkiye ve dünya gündeminde kendisine en fazla yer bulanı ise Türkiye ile Yunanistan arasındaki deniz yetki alanlarının belirlenmesi ve sınırlandırılması meselesidir. Bu sorunun taraflarının kimler olduğuna bakıldığında ilk bakışta karşımıza Türkiye ve Yunanistan çıksa da, başka aktörlerin de doğrudan sorunun bir parçası oldukları görülür.
Bölgeye savaş uçakları gönderen, uçak gemisi gönderme kararı alan, Yunanistan ile askerî tatbikat gerçekleştiren ve Türkiye’yi hedef alan sert açıklamalar yapan Fransa bunlardan biri.
Fransa, Yunanistan ve GKRY’nin özel çabalarıyla meseleyi gündemine alan ve geri adım atmaması hâlinde Türkiye’ye karşı yeni yaptırımlar uygulama tehdidinde bulunan Avrupa Birliği de sorunun doğrudan tarafı olmuş görünüyor.
Gerginliğin arttığı hassas dönemde iki NATO müttefiki arasında ara bulucu rolü oynaması gerekirken, meselenin bir diğer tarafı olan GKRY’ye silah ambargosunu kaldırma kararı alan ABD’nin bu adımla neyi hedeflediği sorusunun cevabı da Doğu Akdeniz gerginliğinin nereye varacağı sorusuna verilecek cevap ile yakından ilgili.
Şimdi bütün bu aktörlerin hedeflerine bakalım.
Türkiye ve Yunanistan’ın hedeflerinin ne olduğu sorusu bu konuda cevabı en kolay bulunabilecek soru gibi duruyor. Her iki ülke de zengin enerji kaynakları olduğu tahmin edilen bir bölgede kıta sahanlığı iddiasında bulunuyor ve her ikisi de bu iddiasını güçlendirmek için Akdeniz’in güney kıyılarındaki ülkelerle sınırlandırma anlaşması imzaladılar. Türkiye Libya ile, Yunanistan ise Mısır ile bu anlaşmaları yaptılar.
Uluslararası Deniz Hukuku açısından bakıldığında, bölgedeki adalarının da anakara ülkesi gibi deniz yetki alanlarına sahip olacağını ileri süren Atina’nın tezleri zayıf görünüyor ancak Yunanistan’ın bu maksimalist politikayla görüşme masasına elinde verebileceği birtakım kozlar olarak oturmayı amaçladığını söyleyebiliriz. Bu şekilde Atina, nihai olarak Girit ve Rodos gibi görece büyük adalarının bir miktar kıta sahanlığına sahip olmasını hedefliyor olabilir.
Ama soruna doğrudan taraf olan diğer aktörlerin Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunun diplomasi yoluyla çözümünü isteyip istemedikleri konusunda ciddi kuşkular olduğunu ifade etmek gerekir. Fransa, ABD ve diğer bazı Batılı ülkelerdeki Türkiye karşıtlarının Yunanistan’ı ve Kıbrıs meselesini, uzun zamandır sürdürdükleri Türkiye’deki iktidarı yıpratma politikasının bir aracı olarak kullanmaları söz konusu olmasa Ankara ile Atina arasındaki sorunların daha kolay bir şekilde çözülmesi söz konusu olurdu.
Ancak bu meselede Yunanistan bir aktör olmaktan, başkalarının Türkiye politikasının aracı olmaya sürüklenmişse soruna iki ülke arasındaki görüşmelerle rasyonel bir çözüm bulunması ihtimali de azalmış demektir.
Bu durumda Türkiye ile Yunanistan arasındaki Doğu Akdeniz sorununun nereye varacağı sorusunun cevabı, Yunanistan’ın arkasındaki Fransa gibi ülkelerin bu mesele üzerinden Türkiye’ye karşı hangi adımları atacaklarına ve Ankara’nın vereceği cevaplara bağlıdır. AB yaptırımları üzerinden Türkiye’deki iktidarı zor duruma düşürmek için bu meseleyi kullanmayı düşünüyorlarsa Atina’yı diplomasi masasından uzak tutmaya çalışacaklardır ki bu da gerginliği daha da artıracaktır.
[Türkiye, 5 Eylül 2020].