SETA > Yorum |
Vesayet Odakları Yine Sahnede

Vesayet Odakları Yine Sahnede

Türkiye'nin yıllarca önünü kesen, ekonomiyi, siyaseti dar bir alana hapseden, halkın yanında değil statükonun yanında duran vesayet odakları yine sahnede.

Türkiye'nin yıllarca önünü kesen, ekonomiyi, siyaseti dar bir alana hapseden, halkın yanında değil statükonun yanında duran vesayet odakları yine sahnede. 2002'ye kadar ülke ekonomisinde, siyasetinde, sosyal alanlarda hücrelere kadar yerleşen bu vesayetçi anlayış, 2002'de güçlü bir siyasi iktidar sayesinde geri çekilmişti.

Zaman zaman, tıpkı 367 garabetiyle düzenlenen Cumhuriyet mitinglerinde olduğu gibi, “411 el kaosa kalktı” manşetleriyle ülkenin toplumsal barışı tehdit ettiği gibi, Gezi olaylarında seçilmiş iktidara karşı sokak terörünün yaşanması gibi, 17-25 Aralık'ta devletin kurumlarına sızarak darbe girişiminde bulunmaları gibi, Kobani'yi bahane ederek 6-8 Ekim olaylarına sebep oldukları gibi, birçok kez siyasette, ekonomide, yargıda ve medyada kümelenmiş vesayet odaklarının o eski ihtişamlı günlerine geri dönmek için yaptıklarına şahit olduk. Şimdi ise, Türkiye'nin vesayetlerinden gerçek anlamda kurtulabilmesi için en çetin mücadele veriliyor.

Bu girişimlerde, yani ülkede siyasi karışıklık ve toplumsal çatışma oluşturma gayretinde dikkat çeken iki nokta var: Birincisi her ne hikmetse sürekli olarak, seçimlerde halkın büyük çoğunluğunun desteğini alan siyasi iktidarın hedef alınması, diğeri ise ne zaman Türkiye ekonomik açıdan bölgede ve uluslararası arenada etkili bir pozisyon alsa, hemen akabinde istikrarsızlığı amaçlayan bu olayların yaşanması.

HATIRLAYALIM, NE OLDU?

Hatırlayalım, Gezi olaylarının başladığı 2013 yılının Mayıs ayında Türkiye yıllarca mahkûm olduğu IMF'ye borcunu bitirdi ve IMF'yle yeni bir anlaşma yapmadı. O dönem, ülkenin risk priminin en düşük olduğu dönemdi.

Ayrıca aynı dönemde, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere küresel enerji aktörlerinin gözdesi olan Kuzey Irak petrolü, Türkiye üzerinden uluslararası pazarlara taşınmaya başladı. Kuzey Irak petrolünün Türkiye masada olmadan kullanılamayacağı ortadayken, Türkiye'nin bölgedeki gücünü zayıflatma çabaları değil midir yaşananların sebebi?

Bölgesel enerjide güçlü bir ülkeyi değil yönlendirebilecekleri bir ülkeyi istemeleri, 2013 yılının ikinci yarısından sonraki süreci açıklamıyor mu? Kendi çıkarlarını önceleyen, bölgede istikrarın ve huzurun adresi olan bir Türkiye'nin bölgede söz sahibi olmasından kimler rahatsızlık duyuyor?

Diğer yandan 17 Aralık günü ülkede, yargı ve emniyette kümelenmiş bir yapının seçilmiş hükümeti hedef alan darbe girişimi yaşanırken, asrın projesi olarak nitelendirilen TANAP için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız Azerbaycan'daydı. Eğer ki halkın güçlü desteği siyasi iktidarın arkasında olmasaydı ve bu darbe girişimi bertaraf edilmeseydi, bugün TANAP'tan bahsedebilecek miydik?

Yıllarca Avrupa Birliği ülkelerinin Türkiye'yi eleştirmek ve yıpratmak için kullandıkları Kürt meselesinde Türkiye ilk kez dışarıdan bağımsız bir şekilde çözüm iradesi geliştirdiğinde neden sorun oldu? Hiçbir ülkenin dayatmasıyla değil, kendi kararıyla Kürt meselesinin çözümünü tek başına üstlenen Türkiye'nin, prangalarından kurtulması mı problem?

Türkiye'deki siyasi ve ekonomik vesayetlerin beslendiği Kürt meselesinin çözümünde yürütülen Çözüm Süreci'nin bitirilmesi için verilen uğraş, kimin işine yarıyor? Doğu Bölgesi'ndeki gelişme, ilerleme ve refah kimleri rahatsız ediyor?

“KİM” SORUSUNUN CEVABI VESAYET ODAKLARINI İŞARET EDİYOR

Bu soruların cevabı, Türkiye'de ekonomik ve siyasi eşitsizliğin had safhada olduğu, ekonomik krizlerin alışıldığı, yatırımların durduğu, ülke borcunun ödenemez duruma geldiği, yoksulluğun arttığı ve tüm bu olanların bedelinin de alt gelir grubunun yüklendiği dönemde, kimler bu durumdan faydalanıyor sorusuna verilen cevabın aynısıdır.

Ülke ekonomisinde sürekli bir büyüme yaşanırken, ulusal ve uluslararası bazda büyük yatırımlar ve projeler gerçekleşirken, alt ve orta gelir grubu devletin sunduğu hizmetlerden eşit bir şekilde yararlanırken, Türkiye bölgesinde siyasi ve ekonomik istikrarın kalesi haline gelmişken, bu ilerleyişe son vermek isteyenler bu kez terörle sahnedeler.

Türkiye ekonomik ve siyasi ajandasını kendi belirlemeye başladığı an, içerden ve dışarıdan sayısız şoka maruz kalıyor. 7 Haziran sonrasında bir hükümet kurulamayışını ve siyasi belirsizliği fırsat olarak görenler, eski vesayetleri tekrar hâkim kılmak için en kirli araç olan terörü kullanıyorlar.

Siyasi istikrar olmadığında Türkiye'de istediklerini başarabileceklerini düşünüyorlar.

Amaç “Yeni Türkiye”ye olan inancı ve umudu öldürmek. Ancak “Eski Türkiye”de kolayca yapabileceklerinin, Yeni Türkiye'de artık bir karşılığı yok ve olmayacaktır.

[Yeni Şafak, 10 Eylül 2015]